BAZILARININ REKLAM MERAKI
Hepsi değil ama bazı belediye başkanlarının devamlı medyada görünmek istemesini çok anlamsız buluyorum. Acaba insanlar onları unutur diye mi korkuyorlar. Ya da “bizim başkan çok çalışıyor” desinler diye mi her çekilen fotoğrafta yer alıyorlar.
Gün aşırı desem az olur. Saat başı kendini reklam eden var. Hele ki sanal medyadaki reklam olayı tam bir yarışa dönmüş durumda.
Belki bunun birçoğundan kendilerinin bile haberi yok. Tanıtım medya ya da basın halkla ilişkiler bölümünde çalışanlara iş çıksın diye mi yapılıyor bilmiyorum ama işin cılkı çıkmış durumda.
İnsan biraz geri durur. Yüzünü eskitmez. Diyeceklerini, söyleyeceklerini önce yapar, yaptıklarında da anlatacak bir şey varsa, arada bir ya haber ya da röportaj vererek halka mesajını iletir.
Tabii başkan adına bu işleri yapanlara da az para ödenmiyor. Ben biliyorum bazı belediyelerin tanıtım, basın ve halkla ilişkiler müdürlüklerinin bütçeleri dünyalar kadar. Aslında buna hiç gerek yok. Vatandaş zaten kimin çalışıp çalışmadığını, kimin hizmet edip, etmediğini biliyor.
Ama insan çalışmayıp da çalışıyormuş gibi yapınca, reklama daha çok gereksinim duyuyor galiba.
O zaman da başkan bir gün bir mahallede esnafın elini sıkıp, ‘n’aber işler nasıl gidiyor?’ diye soruyor. Bir başka gün bir tarlada buğdaylar olgunlaş mı diye bakıyor, başka bir gün de domateslerin kızarıp kızarmadığını inceliyor. Bu arada fotoğraflar çekilip, video kayıtları alınıyor, başkanın bir şey söylemesine de gerek yok zaten, fotoğrafların altı her zamanki bilgilerle dolduruluyor.
Reklama düşkünlük bazen göze batıyor. Bu nedenle göze batmak yerine, göze girecek işler yapmak gerekiyor sanırım.
***
SÜLEYMANPAŞA’DAKİ HARABELER
Hükümet Caddesi’nden sahile inmek için Peştemalcı Caddesi’ne girip, bir süre yürüdükten sonra, oradan da sola doğru bir yan sokağa saptım. Maksadım hem yürümek hem de etrafa göz gezdirmekti.
İnsan yaya olarak dolaşınca yaşadığı yeri daha iyi görüyor ve gözlüyor. Ben de fırsat buldukça şehrin bilmediğim, görmediğim yerlerini gezer, etrafı incelerim.
Girdiğim sokağın köşesinde gözüme eski bir bina çarptı. Eski demek doğru olmaz “harabe” desem daha iyi olur. Ayakta zor duran, yıkıldım yıkılacak gibiydi.
İki katlı, yarısı yıkılmış, geri kalanı da “ben de gidiyorum” diyen binanın sokağa bakan yanında, duvar dibine yeni bir otomobil park etmişti. Bina yıkılsa, araç altında kalıp, hurdaya dönecek. “Park eden kişinin ya acelesi vardı ya da bina yıkılmaz diye düşündü herhalde” dedim, içimden.
Işığı arkama alıp, harabe binayı komple görüntülemek için biraz geri gittim. Cep telefonumun kamerasını açıp, yatay ve dik pozisyonlarda birkaç poz fotoğraf çektim.
Bu sırada yukarıdan bir ses geldi; “af edersiniz, neden çekiyorsunuz acaba?”
Fotoğraf çekme işini bitirdikten sonra, bana seslenen sesin sahibini görmek için başımı yukarıya kaldırdım, yan taraftaki binanın ikinci kat penceresine takılı sinekliğin arkasında bir adam vardı. Kırklı yaşlardaki kişiye, “neden sordunuz?” diyerek, sorusuna soruyla cevap verdim.
“Kim olduğunuzu merak ettim. Belediyeci misiniz?” diye sordu bu kez.
Gülümsedim… “Hayır belediyeci değilim. Görüntü hoşuma gitti, onun için çekim yapıyorum” dedim.
“Anladım. Burası hem çok tehlikeli, hem de etrafa koku yayıyor. Bazı kişiler sıkışınca tuvalet yerine kullanıyor.”
Harabe binayla ilgili biraz sohbet ettikten sonra, “olay yeri”nden ayrıldım.
Şehrin göbeğinde yıkıldım yıkılacak gibi duran bir bina… Çürümüş kalasların güçlükle ayakta tuttuğu çatı ve duvarların, yanından geçen insanların ya da duvar dibine park edilen bir aracın üzerine yığılma ihtimali çok yüksek. Etrafında herhangi bir önlem de alınmamış. Allah’a emanet…
Şehrin sokaklarında gezilip, görülecek çok şey var. Ama gözler harabeleri değil, güzel sokak ve caddeleri, temiz ve sağlam binaları görmek istiyor.
Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.