Bir cimrinin sonu (1)
Akşam karanlığı yavaş yavaş çökerken yaşlı adamı yine bir karamsarlık sardı. Zengindi ama hayatta kimsesi kalmamıştı. Eşini kaybedeli on yılı geçiyordu. İki kızı vardı, ikisi de yurt dışında yaşıyordu. Akrabalarının hepsi uzaktaydı. Kendisi de zaten kimseyi arayıp sormayan biriydi. Hazırladığı yemeği yedi. Yatağına uzanıp beklemeye başladı.
Uyumakta zorlanıyordu. Yalnızlık kötüydü. Hele bu yaşlarda hiç çekilmiyordu. Maddi yönden sıkıntısı yoktu. Fakat para her şey demek değildi. Eşin, çocukların yeri parayla doldurulamıyordu. Saray gibi evi vardı. O kalabalıktan hoşlanmadığı için ev işlerini yapan bir kadınla, bir şoförle yetiniyordu. Kadın birkaç günlüğüne izne ayrılmış, şoför de akşam olduğu için arabayı garaja çekip evine gitmişti.
Gençlik günlerini anımsadı. İş hayatını düşündü… Sıfırdan başlayıp kocaman bir şirketin sahibi olurken geçtiği yollar gözünün önüne geldi. “Keşke bir iki çocuk daha yapsaydım” dedi.
Zaman geçmişti. Geri dönüşü yoktu. Şimdi tek başına yapayalnızdı. Ölümü ister olmuştu son günlerde.
“Öleyim de kurtulayım bu yalnızlıktan” diyordu. Bir ara yeniden evlenmeyi düşünmüştü. Eşi öldükten iki yıl sonra falan. İstediği gibi birini bulmuş gibiydi ama… Kadın resmi nikahla birlikte, mallarının önemli bir kısmını da üzerine geçirmesini isteyince vazgeçmişti.
Parasını çok seviyordu. Kimseye pek yardım etmezdi. Biriktirir, hep biriktirirdi. Zengin olmasının en önemli nedenlerinden biri cimriliğiydi. Çocukları da zaten bu yüzden uzaklaşmıştı kendisinden. Onlara beş para koklatmazdı. Sonunda ikisi de yabancı ülkelere yerleşmişti. Hiç arayıp sormazlardı. Bir babamız var diye düşünmezlerdi.
Kaç defa mirasından mahrum bırakmayı düşünmüştü de, kime bırakacağına karar verememişti. Başka kimsesi yoktu ki. Kendisi ölünce elin adamı har vurur harman savururdu.
Daldığı derin düşünceler içinde “ölüm” takılmıştı aklına. İstiyordu. Ölümü istiyordu. Seksenine gelmiş, yaşamaktan zevk almaz olmuştu.
“Ölsemde kurtulsam şu yalnızlıktan” dedi, kendi kendine. “Parayla satılmış olsaydı çoktan almıştım. Bütün servetimi verirdim.”
Serveti odalar dolusu para ederdi. Kilolarca altın yapardı. Parayla alabileceği her şeyi alabilecek güçteydi. Ah keşke ölüm de parayla satılsaydı.
Bu düşünceler içerisinde zor uyuyabildi.
Saat gece yarısını geçmişti. Kapı “tak tak” diye üst üste bir kaç kez vuruldu. Uykusu hafif olduğu için hemen gözlerini açtı. Yataktan kalkmadan sessizliği dinledi. Etrafta “çıt” yoktu. Tekrar gözlerini kapatmak istedi, kapı yine “tak tak” vuruldu.
Kimdi bu saatte gelen acaba? Pek arayanı soranı yoktu. İşlerini yürüten kişiler de pek bu saatte rahatsız etmezlerdi. Belirli günlerde evde toplantı düzenler, görüşmelerini öyle yapardı.
Meraklandı. Ama söylenmeden de edemedi. Yataktan hafifçe kaydı. Ayaklarına terliklerini geçirdi. Elini uzatıp, düğmeye bastı, lamba yandı. Duvardaki saat gecenin üçüne yaklaşıyordu. Yatak odasından çıktı. Salonu geçip, antrenin ucundaki kapıya ulaştı. İki anahtarlıydı kapı. Önce şifreli olanı sonra da düz kilitliyi açtı.
Kapının kolunu çevirdiğinde gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi oldu. Dondu kaldı. Karşısında ilk kez gördüğü biri duruyordu. Rüyalarda karşılaşılan tiptendi. İki metreye yakın boyu vardı. Göbeğine ulaşan ak sakalı, lüle lüle saçları parlıyordu. Bembeyaz giymişti. Elinde bastona benzer uzun bir şey vardı. Asası olmalıydı bu. Yaşlıydı ama dimdik duruyordu.
Korkudan iki adım geriledi. Kapının kanadı ardına kadar açıldı.
Sonra:
“Kimsin?” dedi çekine çekine. “Ne istiyorsun?”
Tok bir ses tonu vardı karşındakinin.
“Sana geldim” dedi, duruşunu bozmadan. “İstediğini satacağım sana.”
“Senin gibi birinden ne isteyebilirim ki ben?”
“İyi düşün daha yatarken ‘parayla olsa alırdım’ diyordun.”
Düşündü. Aklına geldi, kalbi küt küt atmaya başladı.
“İstiyorum ama….” dedi.
“Evet.”
“Şu yalnızlık olmasa… Ondan çok sıkılıyorum. Aslında ölümü pek düşünmezdim…”
“Sen istedin, ben de geldim. İstediğini satabilirim sana.”
“Olacak şey değil” diye düşündü. Neler oluyordu? Rüya mıydı, gerçek miydi yaşadıkları? Tam olarak kavrayamıyordu.
Karşısındaki ak sakallı sabırsızlanıyordu.
“Yapacak başka işlerim var. Alacaksan anlaşalım” dedi.
“Geride ne kadar ömrüm var bilseydim, daha kolay olurdu.”
“Onu söyleyemem.”
“Peki, kaça vereceksin?” dedi. Korkusunu atmıştı üzerinden.
Ak sakallının elinde birden boş bir torba belirdi.
“Bunu altınla dolduracaksın.”
“Çok olmaz mı?”
“Olmaz… İçinde daha var.”
“İki torba altın mı istiyorsun?”
“Hayır üç.”
“Biraz zaman versen, düşünsem.”
“Olmaz başka işlerim var.”
(Devam edecek)
Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.