BİZE SERİN HAVA GEREK
Sahildeki Paşa Kafe’ye oturdum. Garsondan bir çay rica ettim. Yüzüm denize dönüktü. Hafif rüzgar nemi alıp götürüyordu.
Bu yıl da burası acayip sıcak oldu. Küresel ısınmadan mı yoksa mevsimler mi kaydı nedir bilmiyorum ama uzun yıllardan beri ilk defa bu yıl evin içinde durduk yere terledim. “Gelecek yaz da böyle olacakmış” diyorlar. Bu yüzden yaz bittiği halde gidip bir klima aldık. Gelecek yaza hazırlık olsun.
Neyse bu dünyada yanmışız yanacağımız kadar. Bundan sonra biraz daha yansak ne olur ki…
Tam kırk yılım güneyde geçti. Sıcağın feriştahını gördük.
Üniversitede İzmir’deydim. Oranın sıcağı da fena değil hani. Memleketi aratmadı bana. Fakat İstanbul’da az üşümedim. Ne yağmurlar ne karlar yedim. Dolunun arabanın kaportasıyla birlikte beni de yamulttuğu günü unutmam mümkün değil.
Şimdi de Tekirdağ’dayız. Üç yıl oldu geleli. İlk iki yıl oldukça serin geçti. Hatta geceleri üzerime pike örtmezsem üşüyordum.
Şimdi ise sıcak bir yandan nem bir yandan. İkisi bir olunca da tadından yenmiyor. Fakat Adana günleri gibi değil. Çukurova’nın sarı sıcağını anlatmam mümkün değil yaşamak gerek.
Muhabirlik yaptığımdan bir içeride bir dışarda olurdum. Koskoca şehir… Ne zaman ne olay olacağı belli değil ki. Polis telsizinden bir anons geçer fırla git. Basın toplantısı olacak yallah.. Bakan gelmiş, belediye başkanı şehri dolaşıyormus… Hep haber peşinde… Tabii dışarıya çık terle içeriye gir buz gibi klima.. Grip, nezle, soğuk algınlığı.. Bu nedenle iş yerindeki masamın çekmecesinde birkaç tane yedek atlet, tişört bulundururdum.
İstanbul’da pek hastalanmadım. Boğaz havası da nemli ama biraz sert olduğu için sadece kışın biraz üşüyordum. Yazları iyiydi.
İnşallah şu küresel ısınma olayı fazla ileri gitmez de Tekirdağ’ın keyfini gönlümüzce yaşarız. Yoksa bana serin yerlerin adresleri gerekecek..
Garson çayı bırakırken, ön taraftaki masada bir kızla bir erkeğin oturduğunu fark ettim. Yirmili yaşların başında olmalıydılar.
Mutlu mutlu oturuyorlardı. Ya da ben öyle sandım.
Erkeğin elinde cep telefonu vardı ve bir şeylere bakıyordu.
Onları izliyor falan değildim. Önümde oturdukları için mecburen görüyordum.
Hava serindi ama öndeki masada ortam yavaş yavaş ısınıyordu.
Erkek arkadaşının devamlı telefonla ilgilenmesi nedeniyle kızın gerildiğini tahmin ediyorum.
Tahminimde yanılmadığımı da az sonra gördüm.
Kız, “Oturduğumuzdan beri telefonla ilgileniyorsun” dedi, oğlana.
Sesi biraz yüksek çıkmıştı.
Çocuk gözünü telefondan ayırmadan konuştu;
“Arkadaşlar bir şey paylaşmış. Onu izliyorum.”
Kız ses tonunu biraz daha yükseltip, “İstersen ben gideyim. Daha rahat izlersin. Ne de olsa bir şey fark etmiyor” dedi.
Çocuk başını kaldırdı, kıza manalı baktı, gülümsedi, telefonu masanın üzerine biraktı.
“Geçen gün de aynı şeyi sen yapmıştın. Ben sesimi çıkartmamıştım” dedi.
“Haaa! Şimdi nispet yapıyorsun yani” dedi, kız.
“Yok, nispet yapmıyorum. Fakat kendine yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkasına yapma” dedi.
Kız karşılık vermedi.
Çocuk kızın elini tuttu. “Kusura bakma” dedi.
Ayağa kalkıp sandalyesini kızın yanına koydu, oturdu. Bir elini kızın omzuna attı. Ön masada ısınan hava serinlemişti.
Çayımı bitirdim, kalktım.
Tekirdağ sahilinde serin havada yürümek insana iyi geliyor.