BOŞ KOLA KUTUSU
Bir kız bir erkek iki genç parktaki çınar ağacının altında ayaküstü konuşuyorlardı. Lise çağlarındaydılar. Kızın elinde kutu kola vardı. Yanlarından geçerken kız kola kutusunu başına dikip bitene kadar içti, ardından bulunduğu yerin az ötesine fırlatıp attı. Teneke kutu yerde yuvarlanırken tangır tungur diye bir ses çıkarıp durdu. Sonra ikisi birlikte yürüyüp parkın çıkış kapısına doğru ilerlediler.
Onlar uzaklaşınca durup boş kola kutusuna baktım. Birkaç metre ileride çöp kovası vardı. Kız, boş kutuyu çöp kovasına atmayıp parkın orta yerine fırlatmıştı. Bile bile herkesin kullandığı bir yeşil alanı kirletmişti. Arkalarından baktım, kız bunu neden yaptı diye düşündüm. Bir anlam veremedim.
Yürüyüp, yoluma devam ettim.
Atatürk Bulvarı kenarındaki yaya yolundan sahile doğru ilerledim. Çınar ağaçlarının gölge yaptığı yolun kenarına yorulanlar oturup dinlensin diye banklar koyulmuştu.
Dikkat ettim yerlerde hep atık maddeler vardı. Boş kola kutuları, pet su şişeleri, sigara paketleri, naylon poşetler, sigara izmaritleri… Bir bankın önü tamamen günebakan çekirdeği kabuğu ile kaplanmıştı. Birileri yemiş atmış, yemiş atmış sonra da kalkıp gitmişti.
İnsan böyle şeyleri görünce ister istemez öfkeleniyor. Neden yapıyorlar diye kendi kendine soruyor. Neden?
Bir kişi yaşadığı yeri temiz tutmaz mı? Bir insan, çevre kirlenmesin diye çöp kovaları yerleştirilmişken, elindeki kola kutusunu, boş su şişesini, çekirdek kabuklarını neden yere atar?
Ben böyle bir şey yapmadığım için, bunu yapan kişilerin ruh hali ya da kişilik özellikleri konusunda yorumda bulunamıyorum. Bu psikologların işi. Vardır mutlaka bir nedeni.
Tabii insanlar böyle davranınca belediye ne yapsın, temizlik görevlileri ne yapsın? Her insanın peşine bir süpürgeci takacak halleri yok herhalde.
Ama ortada bir gerçek var ki o da temizlik insanın içinde olmalı. Sokağı, parkı, yolu bu şekilde kirletenlerin evlerini de görmek gerek. Acaba boş şişeleri, kutuları, çekirdek kabuklarını evinin orasına burasına mı atıyorlar yoksa çöp kovasına mı?
Oysaki yaşadığımız yerler bizim evimiz, vatanımız, ülkemiz… Bizim toprağımız… Dedelerimizden miras kalmış en değerli varlığımız. Biz de onu gözümüz gibi koruyup, sahip çıkarak, çok daha güzel, temiz ve bakımlı olarak gelecek kuşaklara bırakmalıyız. Bu bizim görevimiz. Bunu bilmek gerek, anlamak gerek.
Üç yıldan beri Tekirdağ Süleymanpaşa’da yaşıyorum ve bu olay benim çok gözüme batıyor.
Zaman zaman da yazılarıma konu edip, dikkat çekiyorum. Hatta dostlarla yaptığım sohbetlerde konuyu açıp, eleştirilerimi ifade ediyorum.
Eşim ise bu bakış açımdan ve eleştirilerimden bıkmış olacak ki geçen gün, “Boş ver artık. Kendi kendini yoruyorsun. Strese girip öfkeleniyorsun. Kabul et artık, ne yazmanın ne de söylemenin bir faydası var. Kendini tüketme. Hep aynı şeyleri duymaktan benim de sinirlerim bozuluyor” dedi.
Ne diyeyim ki?
“Haklısın” dedim. Bundan sonra senin yanında havaya bakarak yürüyeceğim.
Hiçbir şeyi de görmeyip, eleştirmeyeceğim. Kusura bakma” dedim.
Dedim ama keçinin sevmediği ot gözünün önünde bitermiş. Ben mi dedim kıza “ben geçerken boş kola kutusunu parkın orta yerine fırlat” diye?
Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.