BÜYÜK UĞURSUZ
“Avcı” lakaplı sultanın biri sabah erkenden kalkıp, maiyetiyle birlikte ava çıkar. Ancak o gün nedense saraya eli boş döner. Çünkü ormanda doğru dürüst bir ava rastlayamamış, rastladığı bir kekliği ise vuramamıştır. Öfkeden deliye dönen Sultan, yanından hiç eksik etmediği kâhinine danışır:
-Ey Kahin, bu uğursuzluğun sebebi ne ola?
Sultanın gazabından korkan Kahin, suçu sarayın dışından, sıradan bir vatandaşa yüklemeyi daha güvenli bulur:
-Yüce sultanım, bugün saraydan çıkarken, ilk kimi gördüyseniz, uğursuzluk size bu kişiden geçmiştir.
Sultan, kısa bir süre düşündükten sonra bu açıklamayı mantıklı bulur ve kararını verir:
-Bostancıbaşı, sabah sarayın hemen önünden geçen sakallı, orta boylu, sıska ve pejmürde kılıklı bir adam vardı. Hatta bana selam vermişti de ben bunu görmezden gelmiştim. Bu çulsuzu tez bulup sarayıma getir!
Bostancıbaşı, birkaç saat sonra zavallı adamı Sultan’ın huzuruna yaka paça çıkarır:
-Ey adem, sen kimsin ve ne iş yaparsın?
-Sultanım, ben mantık hocasıyım. Ders veremediğim dönemlerde ise günübirlik işlerle karnımı doyurmaya çalışırım.
Sultan şaşırır:
-Sen ne biçim hocasın! Hem “hocayım” diyorsun hem de dilenci gibi yaşıyorsun. Ayrıca Kâhinim sende bir uğursuzluk olduğunu söyledi. Sabah seni görünce bu musibet senden bana geçmiş. Senin yüzünden avda bir keklik bile vuramadım. Şimdi ben senin bu lanetli başını vurdurmayayım da ne yapayım! Madem mantık hocasısın; o zaman bu uğursuzluğun bana senden geçmediğini mantıklı bir şekilde açıklayabilirsen kellen yine sende kalacak.
Mantık Hocası, ölümden kurtulmak için son kozunu oynar:
-Ey Sultanım! Bu sabah siz beni gördünüz ve bir keklikten oldunuz. Oysa ben sizi gördüm ve şimdi canımdan oluyorum. Öyleyse lütfen mantıklı düşünün; hangimizin uğursuzluğu daha büyük?
Hoşça kalın…
Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.