CUMHURİYETİMİZİN 101. YILINI KUTLADIK
29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızı ülkemizin her yerinde olduğu gibi Tekirdağ’da da büyük coşku ve sevinç içinde kutladık.
Türkiye Cumhuriyeti’nin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları tarafından kuruluşunun 101. yılını görmek bizler için büyük bir onur ve gurur kaynağı oldu. Cumhuriyetimizin sonsuza kadar yaşayacağından hiç kuşkum yok.
Tekirdağ Süleymanpaşa sahilinde gerçekleştirilen kutlama töreni için vatandaşlar sabah erken saatlerinden itibaren tören yerine akın etmişti. Özellikle çocuk ve gençlerin sevinç ve heyecan dolu hareketleri izlemeye değerdi. Büyüklü küçüklü herkes ellerinde Türk Bayraklarıyla, Cumhuriyetimizin 101. yılını kutlamanın mutluluğunu yaşıyordu.
Protokol mensuplarının halkı selamlamasından sonra konuşmalar yapıldı, şiirler okundu, gösteriler gerçekleştirildi.
Emniyet personelinin yaptığı gösteri göz doldurucu nitelikteydi. Ardından halk oyunları sunumu ve geçit resmi geldi.
Büyük bir disiplin ve ciddiyet içinde gerçekleştirilen kutlama programı Cumhuriyet Bayramımıza yakışan bir güzellikteydi. Emek verenlerle birlikte tüm katılanlara teşekkür eder, Bayramımızın tekrar hepimize kutlu olmasını dilerim. Gelecek günler herkese mutluluk huzur ve sağlık getirsin.
BAZI ARAÇ SÜRÜCÜLERİNİN SORUNU VAR
Özel aracımla öğle saatlerine doğru evden çıktım ara sokaklardan geçip liman yoluna indim. Ana yola girmeden önce sol tarafa baktım uzaktan bir otomobil geliyordu. Yol müsaitti ve gaza basıp yola çıktım. Yolun durumuna göre normal süratte ilerliyordum. Ancak arkadan gelenin acelesi olmalıydı ki hem süratliydi hem de uzun farlarını yakıp benden yol istiyordu.
Ancak yol boyunca ortada sürekli çizgi vardı ve trafik kurallarına göre sollamak yasaktı. Yol gidiş-geliş iki şeritli olduğundan acil bir durumda sollamak için de çok dikkat etmek gerekiyordu.
Arkadaki aracın sürücüsü devamlı uzunları yakıp tacize varan bir davranış sergiliyordu. Fakat benim ona yol vermem diye bir şey söz konusu olamazdı. Çünkü iki şeritli yolda kenara kaçmam için hiçbir boşluk yoktu. Ayrıca karşıdan da başka bir araç geliyordu.
Arkadaki sürücü beni geçmeyi kafasına koyduğu için süratini daha da artırıp dibime girdi. Bunun üzerine karşıdan gelenle aradaki makas kapanmasın ve arkadaki geçerken aradan sıyrılsın diye frene basıp süratimi düşürdüm. Bu defa arkamdaki de frene bastı ve bana neden yavaşlıyorsun manasında uzun bir korna çaldı.
“Ölür müsün öldürür müsün?” diye bir söz vardır ya, tam yeriydi.
Kan beynime sıçradı. Önce dikiz aynasından sonra da yan aynadan elimle kolumla “senin dedin ne?” manasında hareketler yapıp, söylendim. Biraz yavaşladı. Aramızdaki mesafe açıldı.
Gerçekten de çok kızmıştım. Hem geçmek istiyor hem de frene basıyordu. Demek ki geçmeyi gözü yemedi.
Bu arada karşıdan gelen araç yanımızdan geçip gitti. Arkamdaki ise geçmekten vazgeçti.
Ama benim sinirlerim tepeme çıkmıştı bir kere. Söylemediğimi bırakmadım.
“Be adam, o yolda geçmek yasak. Trafik çizgilerinin manasını bilmiyorsan öğren. Karşıdan araç gelirken sollama yaparsan kafa kafaya girersin. Hem beni sıkıştırıyorsun, hem karşıdan geleni zora sokuyorsun hem de kendi canını tehlikeye atıyorsun. Sonra da yol müsait olunca geçmiyorsun… Aslında yol müsait olsa da geçmemen gerek. Çünkü trafik kuralı burada sollama yapılmaz diyor…
Sen bunları bilmiyor musun?
Sürücü ehliyetin mi yok.
Derdin ne?”
Ve ben son zamanlarda böyleleriyle sürekli karşılaşmaya başladım.
Bu yüzden de artık içimden araba kullanmak gelmiyor.
Bu gibi sorunlu sürücüler yüzünden İstanbul’u terk ettim. Ama nereye gitsem yine karşıma çıkıyorlar.
İnsanlarda mı bir sorun var, yoksa başka bir şey mi anlayamıyorum.