Danışman var “danışman” var
Bir gazeteci olarak, kurum ve kuruluşların basın ve halkla ilişkiler departmanlarında “danışman” sıfatıyla çalışan kişilerin, eğitimli, bilgili, tecrübeli ve gazetecilerle olan diyaloğuna çok dikkat ederim.
Çünkü basın danışmanının, bir gazeteciyi anlaması, görev yaptığı kuruluşla, basın arasında sağlam bir köprü olabilmesi için öncelikle bir süre o işin tozunu yutması, en azından bir fotoğrafın nasıl çekilip, haberin nasıl yazıldığını bilmesi gerekir.
Danışmanlık yapmak gerçekten de işinin ehli olmak, sorulan sorulara doğru cevap verip, danışmanlığı yapılan kişi ve kurumu doğru yönlendirebilmek adına büyük önem taşımaktadır.
Bu nedenle büyük işletmeler genellikle profesyonel danışmanlık bürolarıyla çalışır, uzman kişilerden akıl alır, yapılacak işlerle, yatırımlarla ilgili yönlerini bu şekilde tayin ederler.
İş hayatında hızlı bir ivmeyle yükselen kuruluşların yönetim kadrolarına bakıldığında da, “her şeyi ben bilirim” diyen yöneticilerden ziyade, sorup, danışan, en doğru fikri ve düşünceyi, en doğru yerden alıp, kararını ona göre veren kişilerden oluştuğu görülür.
Resmi ya da özel birçok kuruluş, basın danışmanlarını genellikle meslekte belli bir bilgi birikimi ve tecrübeye sahip olan kişiler arasından seçer. Zaten böyle de olması gerekir.
Ve her şeyden önce de basın danışmanının kendini, görev yaptığı kurum ya da kuruluşun veya kişinin avukatı, her anlamda savunucusu olarak görmemesi gerekir.
Elbette ki bir insan, çalıştığı kurum veya kuruluşun menfaati için çaba harcar. Zaten bunun aksi de düşünülemez. Aksi davranan da orada barınamaz. Ancak danışmanlık başka bir şey, savunuculuk başka bir şey. Bunun çok iyi ayırdında olmak gerekir.
Çünkü günümüzde basın danışmanı olduğunu sanan bazı kişiler, danışmanlıktan ziyade, savunuculuk görevini üstlenmeyi tercih ediyor.
Bunu yaparken de gerçekten yapmaları gereken işi göz ardı ettiklerinin farkında olamıyor ya da masanın karşı tarafında durdukları için, olaya hep o taraftan bakmaları gerektiği inancına kapılıyorlar. Zaten yanlış da burada ortaya çıkıyor.
Çünkü başta da söylediğim gibi, danışmanın görevi; bir iş yapılmadan önce doğru yapılması için, işi bilen kişi olarak kendine sorulan soruya doğru cevap verip, doğru yönü göstermektir.
Kendilerine görev icat eden bazı basın danışmanları ise zaman zaman asli görevlerinden birkaç adım daha öne çıkıp, gönül bağı kurduğu işyeri ya da yöneticisini savunma, ona kalkan olma gibi bir gaflete düşüyorlar.
Tabii bunu yaparken de aslında kendilerinin bir gazeteci -öyle varsayıyorum- olduklarını unutuyor, mesleğin etik ve teknik kurallarını bir kenara koyuyor, kraldan çok kralcı oluveriyorlar.
Bu durum da ister istemez basınla bağların kopmasına, hem danışmanın hem de temsil ettiği kişi, kurum ya da kuruluşun hedef tahtasına koyulmasına neden oluyor.
Gazeteci eğer, basın danışmanlığı yapıyorsa, kraldan fazla kralcı olmamalı.
Gazeteciliğin sağından solundan geçmeden, öyle bir göreve getirilen danışmana da zaten kimse bir şey danışmaz. O sadece boş bir koltuğu doldurur, yapacağı işi de danışmanlık yaptığı kişiye danışır.
Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.