EĞİTİM SEN TEKİRDAĞ ŞUBESİ’NDEN YENİ MÜFREDAT ELEŞTİRİSİ: İSLAM MÜHENDİSLİĞİNE SOYUNULUYOR
Eğitim Sen Tekirdağ Şube Başkanı Oktay Özçelik, Yeni Müfredatta açıklanan 26 dersin 7’sinin din derslerine ayrıldığına dikkat çekti, İnkilap Tarihi ve Atatürkçülük, İnsan Hakları, Vatandaşlık ve Demokrasi gibi Atatürkçülük, yurttaşlık ve sivil toplum çerçevesinde verilen ders sayısının ise sadece 3 olduğunu söyledi. Müfredatlarda da bir İslami mühendisliğe soyunulduğunu savunan Özçelik, AK Parti iktidarının ülkedeki çoğul, laik, yurttaşlığa dayalı, emekten yana ve çok kimlikli birikimi kendi “tekçi” zihniyetine alan açmak için reddettiğini ifade etti.
Eğitim Sen Tekirdağ Şubesi’nde Yeni Müfredatın içeriğine ilişkin açıklama yapan Sendika Başkanı Oktay Özçelik, eğitimin tekçi zihniyet ve dinselleştirilme politikaları üzerine inşa edildiğine işaret etti.
Eğitim Sen olarak, MEB kanalıyla ve politikanın partizan gölgesinde, hatta belirleyiciliğinde hazırlanan merkezi müfredat anlayışı yerine, Türkiye’nin çoğul, farklı ve değişik kimlik ve yurttaşlarının birikim ve deneyimleri üzerine kurulacak yerel bir “okul bazlı müfredat”ı savunduklarını ifade eden Özçelik, okul bazlı müfredat”ın aynı zamanda demokrasinin tabanda deneyimlendiği ve yerel aktörlerin rol aldığı bir doğrudan demokrasiyi pedagojik bağlamda işe koşma fırsatı sunduğunu söyledi.
AKP’nin, yıllardır neoliberal kapitalist ekonomi mantığı ile muhafazakâr (İslami) gündemini çakıştırabilmek için her konuda olduğu gibi müfredatlarda da bir İslami mühendisliğe soyunarak ülkedeki çoğul, laik, yurttaşlığa dayalı, emekten yana ve çok kimlikli birikimi kendi “tekçi” zihniyetine alan açmak için hep reddettiğini belirten Özçelik, “Öyle olunca da müfredat ve ders kitapları, artırılan din dersleriyle de Türk-İslam Sentezi temelinde ve Sünni mezhebine göre hazırlandı fakat ülkenin zengin içeriği, kimlikleri ve yurttaşlık birikimi göz ardı edildi” dedi.
Özçelik, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” denilen yeni müfredat taslağında öze bakıldığında görülebilecek olanın İslam inancına dayalı değerler, ahlaki bir çerçeve oluşturmakta ve bu çerçeveyle bir “değerler insanı” (Müslüman Türk nesil) yaratılmak istendiğinin altını çizdi.
AKP’nin Türkiye’de bilim, kültür, sanat ve edebiyat alanlarında hegemonyasını kuramamasının en önemli nedenlerinden birinin eğitim olduğuna vurgu yapan Özçelik, “ Okullar ele geçirilmiş ama bir türlü istenilen insan modeli ve “Asımın nesli” yaratılamamıştır. Normal zira eğer küresel kapitalizm koşullarında yaşıyorsanız, aşırı rekabete, teknolojik üstünlüğe ve bilimsel gerekliklere dayalı bir piyasa gerçekliği karşısında “eski insan” yaratamazsınız
YENİ MÜFREDATTA DİN DERSİ SAYISI 7 İKEN DİĞER DESRLERİN SAYISI SADECE 3
Geleneklerle biçimlenmiş, kadim tarihle yoğrulmuş, atalarının peşinden giden, terbiye kurallarına göre yetişmiş, İslami değerlere göre yaşayan bir insan modeli yetiştirmek, anakronik, hatta arkaik kaçar. O yüzden AKP lideri, sık sık gençlerin istedikleri gibi olmamasından yakınırken deizmin artan gücünden, sosyal medyanın nesil üretimini bozmasından, gençlerin yurt dışına kaçmalarından şikâyet edip durdu. Bu nedenle her yapılan yeni müfredat, aslında bu şikayetleri dikkate alıp daha bir damardan muhafazakâr insan modelinin resmini çizdi. Haliyle bu modelin, bir devletçi ve bürokratikteknokratik felsefe içinde hayata geçirilebilmesi için din derslerine yüklenildi; kaldı ki yeni müfredatlardaki açıklanan 26 dersin 7 adeti (yaklaşık % 25’i) din derslerine ayrıldı. “Vesayet rejimi” diye adlandırdıkları önceki sistemi tanımlayan ve genelde Atatürkçülük, yurttaşlık ve sivil toplum çerçevesinde verilen derslerin (T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi; İnsan Hakları, Vatandaşlık ve Demokrasi dersi) sayısı sadece 3’tür” diye konuştu.
‘YURTTAŞLIK’ YERİNE ‘KADİM İNSAN’ MODELİ GELDİ
Yeni müfredatta olmayanlara dikkat çekerek açıklamasına devam eden Özçelik, Yurttaş kavramının olmadığını yerine, kamil insan profili konulduğunu söyledi. Özçelik, “Müfredatlarda tanımlanan yeni öğrenci profili olarak “yetkin ve erdemli insan” bir yurttaş değildir. “Kamil insan” denilen profil veya tip, demokratik kültürden ziyade terbiye kurallarına göre yetiştirilmek istenen insan modeline gönderme yapmaktadır.
Yurttaş, laik, demokratik ve akılcı bir insan kategorisidir. Yukarıdaki değerlerle amaçlanan vatandaş tipi daha çok manevi değerler çerçevesinde tanımlanmış terbiyeli bir Kul’a gönderme yapmaktadır. Kaldı ki programda yer alan pek çok din dersiyle nasıl yurttaş yetiştirileceği belirsizdir” dedi.
‘KÖŞE TAŞLARI FİLOZOFLAR DERS KİTAPLARINDA YOK’
“Müfredatlarda neyin olduğu, nelere yer verilmediğini de gösterir” diyerek devam eden Özçelik, Örneğin 10 ve 11. sınıflar için felsefe programında: “Bazı filozoflara hiç yer verilmemiş. Sadece çağdaş filozoflar Slavoj Žižek, Alain Badiou, Giorgio Agamben, Étienne Balibar, Jacques Rancière, Judith Butler, Michel Foucault, Jacques Derrida, Martha Nussbaum, Peter Singer, Noam Chomsky vb. değil, felsefe tarihinin köşe taşlarından Spinoza, Ludwig Feuerbach ya da Karl Marx gibi filozoflar da yok sayılmış.
Müfredatın sınıfsal dışlamayı da içerdiğini kaydeden Özçelik şöyle devam etti: “ Bu müfredat, öğrenciler için istediği kazanımların ya da çıktıların, öğrenmelerin gerçekleşmesi için gerekli olan materyal ve altyapı şartlarını yeterince dikkate almamıştır. Örneğin Ortaokul Türkçe dersi programında, “Okuma atölyesi uygulama esasları bölümünün 1.maddesinde yer alan ‘Eğitim öğretim yılının her kademesinde öğrenci seviyesine uygun 2 kitap okutulur’ ifadesi, öğrenci velilerinin ekonomik şartlarını zorlayabilir. MEB kitapları sosyal devletin bir gereği olarak öğrencilere temin etmelidir.”
‘KADIN EVCİLLEŞTİRİLMİŞ’
Özçelik, müfredatta kadının adının hala yok olduğunu dile getirdi. Özçelik, “Programın hedeflerinden birinin de aile ve okul arasında kurulacak olan milli ve manevi bağla, yanı sıra eğitimle çocuklara/öğrencilere kazandırılacak davranışlarla “aile bütünlüğü”nün sağlanmasıdır. Oysa “aile bütünlüğü”, pek çok kurumdaki cinsiyetçilik bir yana, ailede kadının ezilmesi, kız çocuklarının okula gönderilmemesi, pederşahi ilişkiler, kadına şiddet ve taciz gibi pek çok problemi “bütünlük” uğruna görmezden gelmektedir. Kaldı ki bu da normal zira İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlükten kaldıran AKP iktidarı, kadını sürekli insan hak ve özgürlükleri içinde değil evcilleştirilmiş bir annelik/kadınlık felsefesi bağlamında ele almıştır” şeklinde konuştu.
‘ÇOK KİMLİKLİLİK YANSITILMAMIŞ’
Müfredatın Türkiye’nin çok kimlikli, çeşitli ve farklı sosyal gerçekliğini yansıtmadığını aktaran Özçelik her şeyin Türklüğün içine sığdırıldığını ifade ederek, “ Kendilerini Türk olarak görmeyenlerin eşit yurttaşlık beklentilerinden bahsedilmemiştir. Bir yandan Türkiye’nin “mozaik” yapısına dikkat çekilmekte, öte yandan da o mozaik içinde birbirine yapışık olduğu farz edilen farklılıkların talepleri görmezden gelinmektedir” dedi.
EĞİTİM SEN’İN ÖNERİSİ
Eğitim Sen demokratik, laik ve bilimsel, çokkültürlü bir müfredatın ilke ve standartlarını açıkladı.
- a) Çerçeve Müfredat: Merkezi yönetimin hazırladığı öğretim programları veya müfredatlar, temel referans noktaları ve yönlendirmelerin ötesinde detaya girmemelidir. Merkezi yönetimin hazırladığı müfredat kaba bir çerçeve olarak kalmalı ve yerel koşullar hesaba katılarak içeriğinin düzenlenmesi, detaylandırılması, örneklendirilmesi ve zenginleştirilmesi okul-bazlı aktörlere ve yerel yönetimlere bırakılmalıdır.
Kısaca, MEB’in tüm paydaşlarla hazırladığı “ilkesel çerçeve” müfredat, genel, kısa ve basit olmalı; yerel aktörler (yerel yönetimler, il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri, okul idarecileri, öğretmenler, öğrenciler, veliler) merkezi müfredatın ilkelerinden kalkarak “yerel müfredatı” inşa etme hakkına sahip olmalıdır. Her bir öğretmeni özgür bırakarak veya özerk kılarak müfredatın yerel koşullar, öğrenci yaşantıları, öğretmenin formasyonu ve diğer koşullara göre içeriklendirilmesine izin verilmelidir.
- b) Öğrenci Katılımı: Çocuk ve gençlere öğretilecek konu, bilgi, beceri ve olgu/olaylar, onların yaş, düzey, kapasite, yetenek, ilgi, merak, yönelim ve yetileriyle orantılı olmalıdır. Bu bağlamda müfredatlar kesinlikle öğrencilerle birlikte hazırlanmalı, hiç olmazsa onların görüş, öneri ve eleştirileri alınmalıdır.
- c) Çokdilli Yaklaşım: Müfredatlar, ihtiyaca ve talebe göre, merkezi müfredatla çelişmeyecek biçimde çok dilli hazırlanabilmelidir. Bunun için anadilinde eğitim talebinin yanı sıra bir politika olarak “çift dilli materyaller” önemli bir demokratikleştirici güç olabilecektir.
- d) Artalandan Yararlanma: Her müfredat ünitesi, şablonu veya çerçevesi, çocukların kendi artalanlarıyla (kimlik, bilinç, tarih, gelenek, dil, bölge, kültür, ses, renk, bilgi, deneyim vb.) çelişkiye düşmemeli, bilakis çocuk ve gençlerin okula getirdikleri bilgi, kültür ve deneyime olabildiğince saygı duyulmalı, mümkünse derslerin içerik ve yöntemleri bunlar üzerine kurulmalıdır. Öğrencilerin deneyimleri, saklı anlamları, yapılandırılmış sessizlikleri, istemsiz hakikatleri, dışlanmış kimlikleri demokratik bilgi ve bilincin üretimi çerçevesinde müfredatlarda mutlaka yer bulmalıdır
- e) Dinamik Müfredat: Öznellikler ile nesnellikler arasında bir çakışma yaşanabilmesi için her müfredat sabit, bitmiş ve kesin değil, değişim ve dinamizme açık olmalıdır. Bu bağlamda müfredatlar, değişen yaşam koşulları, gelişen teknoloji ve sosyal problemler dikkate alınarak sürekli yenilenmelidir.
- f) Alternatif Edim: Yerelde üretilen müfredatlar alternatif söylem kipleri, sosyal ilişkilerin dönüştürücü potansiyeli ve öznelliğin tarihsel seyrini içermelidir. Her okul bir “yerel dünya” olarak “Türkiye mekânına bağlanmalıdır. Ancak bu bağlantı resmi ideoloji, sabit anlatı ve mevcut çıkarların ötesinde demokratik alternatifler üzerine inşa edilmelidir.
- g) Bütünleşik Yapı: Bilgi ezberlemek, olay ve olguları hafızada tutmak yerine öğrencilere proje tabanlı öğrenmeyi ve disiplinler arası bütünleşik yapıyı esas alan bir program önerilmelidir.
- h) Öğrenme Ortamları: Proje tabanlı öğrenme ve disiplinler arası çalışmada öğrencileri aktif kılacak yeni ögrenme ortamları veya pedagojik ekosistemler (sanal proje, atölye çalışması, mekân ziyareti, sözlü tarih, doğa incelemesi, işyeri ziyareti, gözlem turları, deney sahası vb.) müfredatlarda tanımlanmalı ve içerilmelidir.
- i) Diyalektik Mantık: Bilgi (teori) ve beceri (pratik) arasındaki ilişki, diyalektik mantığa istinaden eleştiri ve üretim üzerinden kurulmalıdır. Bu konuda Köy Enstitüleri felsefesinden yararlanılabilir. Öğrencilere, tarihsel, yapılandırılmış ve belirlenmiş bilgileri eleştirel düşünceye dönüştürebilmeleri için imkân sağlanmalıdır. Bu yapılırken abartılı, dışlayıcı ve ayrımcı mitlerden, hikayelerden, olaylardan, şahsiyetlerden ve bilgilerden uzak durulmalıdır. Müfredat ve ders kitaplarında “kılıç şangırtıları” yerine “demokratik sesler“ olmalıdır.
- j) Özgürleştirici Mantık: Her müfredatın nihai hedefi, öğrenci ve öğretmenleri, giderek tüm toplumu özgürleştirmek olmalıdır. Özgürlük kuru bir söylem olmak yerine müfredatlarda somut politikaları, maddi düzenekler, aktif araçlar ve angaje öznellikler üzerine kurulmalıdır. O halde her müfredat metni, her yönüyle bir özgürleştirici araç olarak planlanmalıdır. /ELÇİN YILDIRAL
Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.