Festivaller bir şehrin ruhunu yansıtır
Festival veya şenlik deyip geçmeyeceksiniz. Konusuyla, içeriğiyle, düzenleme şekliyle ve katılımcılarıyla o şehrin, o yörenin ruhunu yansıtırlar.
Kimi tanıtım amacıyla düzenlenir, kimi eğlence amaçlı olur. Bazılarında da ekonomik getiri ön plana çıkar. Hepsinin ayrı bir amacı vardır.
Ancak şenlik ya da festival adında bir organizasyon yapılıyor ve içeriğinde de o yöreye özgü kültürel değerler yoksa genelde eğlence olayı ön plana çıkıyor.
Bir sanat dalı, tarih, turizm, tarım ve gıda ürünlerinin tanıtımı için düzenlenen festival ya da özel günler ise daha çok katılımcıların bilgilendirilmesine yönelik oluyor ve oraya yerli ve yabancı turistlerin çekilmesi amacı güdülüyor.
Son zamanlarda değişik kentlerde düzenlenip, kimine tanıtım günleri, kimine yöresel ürünler festivali, kimine de şenlik dense de daha çok ekonomik ya da eğlence amaçlı olan bu etkinliklerde belirtilen yörenin dışında birçok yerin ürünü de yer alıyor. Bu da o etkinliği özgün olmaktan çıkarıyor.
Bana göre tanıtım günleri adı altında yapılan bir festivalde yalnızca belirtilen kentin ya da yörenin ürünleri dışında başka ürünler olmamalı.
Kayseri Pastırması, Adana Kebabı, Hatay Künefesi, İzmir Tulumu, Ezine Peyniri, Malatya Kayısısı, Niğde Elması tescilli yöresel ürünlerdir.
Belli bir meyve ve sebze adına düzenlenen festivaller içerik olarak bazen eğlence etkinlikleriyle birlikte çok kapsamlı bir görünüm kazansa da kaysı festivalinde kaysı, kiraz festivalinde kiraz, portakal festivalinde ise portakal öne çıkarılıp, tanıtımı yapılıyor. Bu arada o yörenin tarihi ve turistik tanıtımı ile sanatsal faaliyetler de araya sıkıştırılıyor.
Burada üzerinde durmak istediğim şey ise; eğer düzenlenen bir kiraz festivaliyse gerçekten de o yörede yetiştirilen özel ve özgün kirazların tanıtımı ve satışı yapılmalı. Kaysı festivalinde de o bölgenin kaysısı yer almalı.
Çünkü amaç yalnızca kiraz yiyip, eğlenmek değil, o bölgenin diğer kültürel değerlerinin de tanıtılıp, turist çekilmesidir. Turist de para demektir. Kalkınma demektir. Gelişme demektir.
Aksi takdirde Tekirdağ’da kiraz festivali düzenleyip, Antalya kirazı satmak pek doğru olmaz.
Antalya deyince; geçen hafta Antalya Kaş’ta on gün kadar kaldım. Bir gün akşam üzeri çarşıda dolaşırken kaldırımda tezgah açıp, bahçesinden topladığı kirazları satan kadına fiyat sordum “yüz lira” dedi.
“Adanalı ağzıyla “aboovvv!” çekip, almadan yürüdüm. Pahalı geldi.
Bugün de Süleymanpaşa’daki mahallemizde kurulan semt pazarına gittim. Her çeşit kiraz vardı. Kimi kırk, kimi altmış, kimi seksen, kimi de yüz lira dedi, satıcıların.
Sonunda altmış liraya satandan iki kilo aldım. Satıcıya, “bu kiraz nereli?” diye sorunca,
“Şarköy’ün kirazı abi, bugün toplandı, tazedir” dedi.
“Festivalde kaça satacaksınız?” dedim.
“Yüzü bulur abi. Belki daha da fazla olur” dedi.
“Yahu, festivalde daha ucuz olması gerekmez mi? Tanıtım için yani. İnsanlar alıp yesin…”
“Olmuyor abi” dedi.
Olmuyormuş… Niye olsun ki?
Zaten “kiraz ağacı da pek kalmadı” diyorlar.
Ama bizim apartmanın bulunduğu sokağın köşesinde boyu on metreyi geçen bir kiraz ağacı var. Yine dalları kiraz dolu. Toplayan yok. Olgunlaşan kiraz dalından kopup, asfalt yola düşüyor. Yol kan kırmızısı… Her yanından geçişimde “genç olsam kesin tırmanır, toplardım” diyor ve güneşte parlayan meyvelerine imrenerek bakıyorum.
Hayırlısı olsun.
Bir kilo da yesek, bir tane de yesek tadı aynı nasıl olsa. Ama yaz günü de insanın canı devamlı istiyor. Hele de kiraz memleketinde yaşıyorsa…
Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.