GURBETTE ÇARESİZ GÜNLER
Amerika’ya gittiğim yıllarda Rutgers The State Üniversitesi’nde öğrenim görürken üniversitesinin öğrenci lojmanlarında ikamet ediyorduk.
Evimizin fakülteme uzaklığı yaklaşık 20 kilometreydi ve okula ring servisiyle gider gelirdik.
Bu evlerde Amerikalı öğlencilerin yanında çeşitli ülkelerden gelen öğrenciler de kalıyordu.
Kapı komşumuz Hindistanlı, diğer komşumuz Amerikalı, diğer bir komşumuz da İtalyan’dı.
Komşularımızla iyi ilişkilerimiz vardı. Bizim en içli dışlı olduğumuz komşu da Filipinli ve Kenyalıydı.
Evler müstakildi ve tahtadan barakalar şeklindeydi. Çok eskiydi ama güzel ve kullanışlıydı. Doğalgaz da vardı. Bütün öğrenciler doğalgaza , suya ve elektriğe para ödemiyordu.
Eğer bu giderlerden paralı alınsaydı bursumuzla (186 dolar) geçinemezdik. Ev kirası ise 60 dolardı.
Bizim sokağın üst tarafındaki sokakta oturan Amerikalı komşumuz Elizabeth ve Jack bizi Thanks Given Day (Şükran Günü) için evlerine hindi yemeye davet etmişlerdi. Biz de “geliriz” diyerek söz vermiştik.
Bu gün Amerikalılar için çok önemli bir gündü ve ülke resmi tatil oluyordu. Yani bizim dini bayramlarımız gibiydi. Bu gün her yıl kasım ayının son haftasının perşembe gününe denk gelirdi.
Departmanımızdan Amerikalı arkadaşım Şükran Günü’nden bir gün önce yani çarşamba günü bana “yarın Şükran Günümüz. Ben dört gün burada olamayacağım. Tatile gideceğiz” dedi ve ardından da “sen benim yerime seralarda bulunan bitkileri sular mısın? Eğer sularsan sana 30 dolar ödeyeceğim” dedi. Ben de “olur sularım” dedim.
Bir taraftan komşumuza hindi yemeğine davetliydik, diğer taraftan da 30 dolar para kazanacaktık. Buradan aldığım para ev kiramızı ödememize katkıda bulunacak veya uzun zamandır vitrinlerde seyrettiğimiz ama satın alamadığımız gıda maddelerini almamızı sağlayacaktı.
Perşembe sabahı erken kalkıp otobüs durağına gittim. Durağa doğru yürürken komşum bana “nereye gidiyorsun Mehmet?” diye sordu. Ben de “Fakülteye çalışmaya gidiyorum” dedim. Komşum, “Bu gün Şükran Günü otobüsler çalışmaz” dedi .
Ben de yaya olarak gitmeye karar verdim. Fakülteye kadar yürümek tam üç saatimi aldı. Seraya girer girmez bitkileri sulamaya başladım ve sulamamı bitirdiğimde saat iki olmuştu. Vakit kaybetmeden seranın kapılarını kapatarak eve döndüm. Hemen kıyafetlerimi değiştirip eşimle birlikte komşumuza gittik. Kapı zilini çaldık. Ev sahibi kapıyı açtı ve bize “Sizleri bekledik ama bu mutlu günümüze gelmediniz” diye sitem etti. “Niye verdiğiniz sözü tutmadınız. Bu olmaz. Bir daha sizi yemeğe davet etmeyeceğiz” dediler.
Biz de özür dileyip eve geri döndük. Haklılardı.
Ancak seradaki bitkileri sulamaya gitmeseydim. O otuz doları kazanamayacaktım. Bu da uzun süreden beri alamadığımız et, süt gibi gıda maddelerini alamamak demekti..
Bizler gurbet ellerde böyle çaresiz günler geçirerek okuduk, bilim insanı olduk. Sonra da vatanımıza dönüp hizmet ettik. Anlayana…
Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.