Hobi bahçesi ve deprem gerçeği
Biz millet olarak toprağa bağlı insanlarız. Ekip, dikmeyi severiz. Apartmanda bile otursak bahçemizde çiçek olsun isteriz. Bahçe olmazsa, balkonda yetiştirmeye çalışırız. Ama bu özelliğimiz kısıtlı imkanlar nedeniyle giderek yok oluyor. Özellikle de kırsaldan kente göç nedeniyle köylerimizdeki bağ ve bahçelerimiz bile bakımsız kaldı, çoraklaştı.
İstanbul’da gazetecilik yaptığım yıllarda ilçe belediye başkanı özel bir günde halka çam fidanı dağıtmıştı. İki tanede ben aldım. Bu arada belediye başkanına, “Başkanım bu fidanları nereye dikeceğiz?” diye sordum.
Şehir merkezinde yaşayan insanların bu fidanları alıp da ne yapacaklarını merak ediyordum.
Belediye başkanı, bana, “Kardeşim fidanı aldın, şimdi bir de bahçemi istiyorsun?” diyerek, şakayla karışıp, “git başımdan” dedi. Haklıydı. Adam binlerce fidan dağıtmış. Dik nereye dikersen. Haklıydı da… Ama işin “da”sı var işte…
Çiçek fidesi dağıtsa, evin bahçesine ya da balkonunda saksıda yetiştirilebilir. Ama çam bu. Saksıda falan yetişmez. Hem de fıstık çamı. Büyünce kocaman bir ağaç olur. Apartmanın önüne diksen, küçük bir fidan yıllar sonra binanın önünü kapatır.
Baktım fidanlar boşa gidecek, götürüp geri iade ettim. Belki biri götürüp, özel bir ormana ya da köydeki bahçesinin bir kenarına diker diye düşündüm.
Bu nedenle yapılan bir eylemim sonucunun nereye varacağı ya da amacının ne olduğu iyi hesaplanmalı ve ona göre davranılmalı. Şehirde oturan insan fıstık çamını ne yapsın?
Şahsen yaşadığım şehre fazla uzak olmayan bir yerde bir dönüm kadar bir bahçem olsun isterdim. Daha azı da olabilir. Bir kenarına küçük bir kulübe yaptırayım. Bahçesinde sebze, meyve yetiştireyim. Hiç olmazsa hafta sonları oraya gidip, toprakla uğraşayım, stres atayım. Belki benim gibi yapanlarla komşu olurum, yeni dostlar bulurum. Ama yok. Tabii bu biraz da ekonomik imkanlara bağlı. İmkanım olsa şimdi gider bir yerden alırım.
Bu arada Süleymanpaşa Millet Bahçesi’nin bir kenarına yapılan hobi bahçesini her gördüğümde uzun uzun seyredip, fotoğraflar çekiyorum. On tane ahşaptan ikiz kulübe, her kulübenin önünde yirmi metrekare kadar mini bahçeler var. Sanırım buralar bu tür işlere meraklı olan kişilere tahsis edilecek ya da kiralanacak.
Aslında düşünce olarak çok iyi. Deniz kenarında küçük bir kulübe, önünde mini bir bahçe. Belki çiçek, belki de sebze yetiştirmiş insanlar, oturmuş bahçede sohbet diyor, arkadaş dost oluyorlar.
Ancak bir de madalyonun öteki yüzü var tabii..
Oraya sebze eksen bakımını yapman gerek. Sulaman, gübre atman, ilaçlaman ve toprağını kazman gerek. Ve de koruman. Çünkü orası halka açık bir yer. Her gün çok sayıda insanın gelip gidiyor.
Etrafını tel örgüyle çevirsen, minicik bir yer, anlamsız olur. Çevirmesen, “aaa burada domates var” diyen, “aha salatalık buldum” diyen, “marul da varmış” diyen” dalar bahçeye. Yani yetiştirene bir şey kalmaz. Boş bıraksan hiç anlamı olmaz. Belki çiçek ekilebilir. Bakalım nasıl olacak? Merak ediyorum.
Ama gerçekten de niyetliyim. Bir hobi bahçesi mutlaka yapacağım. Bundaki bir amacım da şu; biliyorsunuz bilim insanları iki güne bir “deprem geliyor, tedbirinizi alın” diyor. Eğer bu şekilde şehir dışında bir yerde hobi bahçesine benzer bir yer yapar, içine de küçük bir kulübe ya da konteyner yerleştirirsem, depremden kurtulursam en azından sığınacak bir yerimiz olur. Açıkta kalmaz, çadıra muhtaç olmayız.
İnşallah böyle bir şeye ihtiyaç duymayız ama belli olmaz. Tedbirli olmak gerek. Acaba yerel yöneticilerimiz de buna benzer şeyler düşünüyorlar mı? Çünkü benim gibi binlerce insan bu konuda maalesef ki önünü göremiyor. Ve olarak da kaygılanıyoruz.
Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.