Kısmette olmazsa olmuyor
Eve biraz domates, salatalık, yeşillik alayım diye mahallede kurulan semt pazarına gittim. Hava sıcak olduğundan güneş altında yürümeyeyim diye mesafe kısa olsa da arabayı kullandım.
Pazar yerinin bir alt sokağına park edip yürürken, köşede bir satıcı gördüm. Kamyonetini sokağın başına park etmiş, bagajına koyduğu karpuz kavun, domates, biberi satıyordu. Karşı tarafında da bir başka karpuz satıcısı vardı. Bunlar pazar yerinin esnafından ayrı olarak kendi bahçe ve tarlalarında ürettikleri sebze ve meyveleri bu şekilde satan köylülerdi.
Kırklı yaşlardaki satıcıya yaklaşıp domatesin fiyatını sordum. “Yirmi beş” dedi. Normalde pazarda on ya da on beşe satılıyordu. Poşete biraz doldurdum, tartmasını istedim. İki kilodan biraz azdı. “İkiye tamamlayayım mı abi?” diye sordu, “Olur” dedim.
Bu arada dallarıyla birlikte koparılıp, bagaja yığılmış pijamalı karpuzlar gözüme takıldı. “Nereli bu karpuzlar?” diye sordum. Köyünün adını söyledi.
Bagajdaki karpuz yığını içinden en üstünde duranı gösterip, “Bu nasıl?” diye sordum. “En önde duran en iyisidir abi” dedi.
“Onu ver o zaman” dedim. Tarttı, poşete koydu.
Bu arada sarı renkli kavunlardan birini eline alıp, şap şap vurdu.
“Evde hem karpuz var hem de kavun. Hatta domates de var. Ama sen bir tane de kavun ver. Emeğin boşa gitmesin” dedim.
Bir tane de kavun alıp, ödemeyi yaptım. Aldıklarımı arabaya bıraktıktan sonra pazar yerine geçip, oradan da kurutmak için taze nane ve kırmızı biber aldıktan sonra eve döndüm.
Poşetleri boşalttım. Karpuzu da kesip soğusun diye buzdolabına koyacaktım. Yıkarken gördüm ki karpuzun bir kısmı ezik. Hem de bayağı bir ezik. Elimle bastırdım içine gitti. İçimden, “Vayy! ulan karpuzcu. Demek bana kelek attın. Hani en iyisi en öndeydi” dedim. Canım sıkıldı. Oysa ona kanım ısınmıştı. Daha sonraki günlerde de gelirse ondan alışveriş yaparım diye düşünmüştüm.
Başka zaman olsa kızsam da geri götürmez, çöpe atardım. Fakat ona söyleyecek bir çift sözüm vardı. Üşenmedim. Aldım karpuzu, bindim arabaya doğru karpuzcuya.
Arabayı tam kamyonetinin yanına park ettim. Bir kadın müşteri karpuz alıyordu. Onun gitmesini bekledim. Sonra karpuzcunun karşısına dikilip, “Karpuzcu hemşerim hani en güzel karpuz en önde durandı. Neden bana ezik karpuzu verdin?” dedim.
“Yok abi! Ne eziği..” dedi. Kıvırdı. Arabadan karpuzu alıp, uzattım. Alır almaz, kamyonetin yanına bıraktı. Demekki malını biliyordu. Ötekilerin yanına koymadı.
“Bak arkadaş seni kendim gibi bildim. Kanım ısındı. Sorgusuz sualsiz alışveriş yaptım. Paranı da ödedim. Ama sen bana tam tersi davrandın. Bana göre sen şimdi burada kendi köyünü temsil ediyorsun. Benim aklıma senin köyün gelince hep bu ezik karpuz olayını da hatırlayacağım. İyi yapmadın” dedim.
Yüzüme bakmadan, “Haklısın abi” dedi. Bozulmuştu.
Yeni bir karpuz seçip verdi. Teşekkür ettim. Eve döndüm. Bir süre sonra karpuzu kestim. Ama kısmet bu ya. Bir şey kısmette yoksa olmayınca olmuyor. Ne tadı vardı ne rengi. Orta kısmından birazını yedim gerisi çöpe.