NASRETTİN HOCA’NIN VERDİĞİ ÖDÜL
Nasrettin Hoca, bütün gün odun taşıttığı Karakaçan’ı akşama doğru ahıra götürüp bırakmış ve evine gidip dinlenmeye başlamış. Zengin bir hayatı olmasa da, bu şekilde çok şükür geçinip gidiyormuş.
Yemeğini bitiren kahramanımız, hanımının hazırladığı şerbeti damda içmeye karar vermiş. Karı koca, bir yandan şerbetlerini yudumlarken, bir yandan da manzaranın tadını çıkarmaya başlamışlar. Söz dönüp dolaşıp, o gün yaptıkları işlere gelince Hoca, bu defa vicdanın sesini dinlemiş ve can dostunu, pis kokan, havasız ahırdan çıkarıp, kendi yanlarına getirmeyi düşünmüş. Ancak karısı buna karşı çıkmış:
-Herif, sen delirdin mi? Eşeğin yeri dam değil, ahırdır.
-Sen bu işlerden ne anlarsın ey cahil! O bir eşek de olsa, sonuçta bizim gibi bir can taşıyor. Bu damda keyif yapmak, senin benim kadar onun da hakkıdır.
Anadolu bilgeliğiyle yoğrulmuş kadın, kocasının Karakaçan’ı ite kaka zorla dama çıkarmasını şaşkınlıkla seyretmek zorunda kalmış. Kendisinin bir angaryaya götürüldüğünü sanan Karakaçan ise dama çıktıktan sonra birden tavır değiştirmiş ve neşeyle hoplayıp zıplama başlamış.
Nasrettin Hoca, can dostunun bu mutluluğundan çok etkilenmiş ve onu büyük bir keyif içinde izlemiş. Ancak bir süre sonra hava kararmaya başlamış ve Karakaçan’ı damdan indirip, daha güvenli ve sıcak olan ahıra götürmeye karar vermiş. Ama eşek bu defa da Hoca’ya direnmiş ve bu güzel, havadar yerden inmek istememiş. Sonunda kahramanımız pes etmiş:
-Sana da yüz verdik, astarını istiyorsun. Ne halin varsa gör o zaman!
Zafer kazanan Karakaçan, damda daha da neşeli bir şekilde hoplayıp zıplarken, bu defa damı delip aşağıya düşünce Hoca, bu hatasından şöyle bir ders çıkarmış:
-Demek ki mertebesi fazla yükseltilen eşek, hem bulunduğu yere, hem de kendisine zarar veriyor.
Hoşça kalın…