NÂZIM!
“Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursataş maş da istemez hani…” diyor Nâzım usta, Vasiyet şiirinde…
Biz ise Anadolu’da bir çınarıdahi çok gördük ona, Türkçenin büyük şairine…
Nâzım, bugün birileri tarafından çok sevilir, bayraktır; birileri tarafından ise hâlâ “komünist”, “vatan haini” gibi yaftaları üzerinde taşıyan bir şairdir.
Peki kimdir Nâzım, Nâzım Hikmet?Tüm ideolojik bakış açılarımızı bir kenara bırakalım ve şair Nâzım Hikmet’e bakalım.
Türkçe ve Türk şiiri onda yeni bir söyleyiş ve heyecana tabi olmuştur.
O, bir bakıma serbest nazmın Türk şiirindeki öncüsüdür.
O, davasını, inandığı değerleri, aşklarını bu ustalığıyla ölümsüzleştirmiştir. O yüzdendir ki Türkçe yaşadıkça o da yaşayacaktır; o unutulmadıkça Türkçe de unutulmayacaktır.
“Ben, bir insan ben, Türk şairi komünist Nazım Hikmet ben. tepeden tırnağa iman, tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret ben” diye tanımlar kendini o.
Azerbaycanlı yazar Anar Rızayev anlatıyor:
“Nâzım, Türkiye’de komünizmin, solculuğun simgesi; Azerbaycan’da ise Türkçülüğün simgesi gibi algılanıyor. ‘Ben Türk’üm, siz de Türk’sünüz; dilimiz bir, ruhumuz bir, milletimiz bir…’ O zaman Azerbaycan’da bu sözleri söylemek yasaktı. Biz kendimize Türk diyemiyorduk ama Nâzım bunu söyledi.”
Ve eğer Nâzım yaşasaydı ve bugün ülkemizde Türk kelimesi yerine Türkiye ifadelerini kullananları; Türk edebiyatı yerine Türkiye edebiyatı, Türk sineması yerine Türkiye sinemasını tercih eden sözde solcuları, liboşları görseydi tiksinirdi.
Bunları yazma amacım Nâzım’ı, ustayı olduğundan farklı göstermek değil. Aksine… O bir solcuydu, bir komünistti; hem de sapına kadar… Türk şairi, komünist Nâzım Hikmet!
Bir şairi sadece ideolojik kimliğiyle bir tutup onu kökünden ayrı görerek aktarmak ne kadar doğrudur. Türkiye İşçi Sınıfına Selam şiiri de onundur, Kuvayı Milliye Destanı da onun…
“Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim….
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim…”
dediği Davet şiiri de onun… Güneşi içenlerin türküsü de…
O hem aşkın şairi hem hasretin hem memleketin…
O, bu yüzden bizim.
Biz onu vatanından uzakta, Moskova’da toprağa verdik.
Türkiye’de ise layık göremedik ona
Anadolu’da bir çınarın altını ama mahpushaneleri layık gördük.
Ve Kaybettik ustayı, Nâzım’ı 61 yıl önce
3 Haziran’da, Moskova’da, 1963’te…
Şimdi biz ondan uzakta
O memleketinden, memleketinin insanlarından….
O bizim, biz onun…
Ruhun şad olsun büyük usta, şair baba!
***
26.Genelkurmay Başkanımız Orgeneral İlker Başbuğ 2012’de FETÖ kumpasıyla Ergenekon-Balyoz Operasyonları kapsamında tutuklanır. 26.Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, 26 ay tutuklu kalır. 2014’te tahliye edilir. Başbuğ, Silivri’de iken Nâzım’ın hayatından etkilenir ve onun için bir şiir yazar; tutuklanma sürecini ve Silivri Cezaevi’ndeki günlerini anlattığı ‘Suçlamalara Karşı Gerçekler’ adlı kitabında bu şiire de yer verir:
“Nâzım’a
Yaban ellerinde, / mezarının başında, / yabancıyım sana. /Ne zaman ki, /Milli Mücadele’de Anadolu’ya kaçışını, /sonraki yıllarda, / ne büyük haksızlıklara, / zulümlere uğradığını, / ama / “Türklüğümü elimden alamazsınız” / diye haykırdığını, / Nüzhet, Piraye, Münevver, Vera ile, / yaşadığın inanılmaz aşklarını, / Raşit Kemali’den nasıl, / bir Orhan Kemal yarattığını, / öğrendiğim gün, / utandım. / Anadolu’da bir çınar altını, / senden esirgediğimiz için, / utandım. / Dedim ki: / üzülme, utanmazlığın, haksızlığın, / diz boyu olduğu bir ülkede, / utanmak ayıp değil. / Sen, / vatanseverliğin, / gümbür gümbür sesi, / yüce Türk şairi,affet bizi.”