TEMİZ ŞEHİRLER İNSANI CEZBEDER
Bir şehrin cadde ve sokaklarında yürürken, bastığım yerlerin, gördüğüm manzaranın temiz ve güzel olup olmadığına bakarım.
Eğer kaldırımlara belediye tarafından belli aralıklarla çöp kutuları koyulmuşsa ve buna karşın kullanılmış kağıt mendiller, yiyecek artıkları, boş şişeler, ambalaj kutuları yerlere atılmışsa için burulur, üzülürüm.
Bazı akşamlar hava güzel olursa yürüyüş yapıyorum. Bu yürüyüşler sırasında yaşadığım kentin temizliğine gölge düşüren görüntülerle karşılaşınca moralim bozuluyor.
Oysaki ana caddeler, parklar, sahiller şehirlerin vitrinidir. Göze hoş gelmeyen görüntüler, oraları kullananları ister istemez rahatsız ediyor. Kaldırımların işgal edilmesi, çöplerin gelişigüzel atılması, yol kenarında ip gibi dizilen araçlar, o yerin cazibesini olumsuza çeviriyor, imajını bozuyor.
Ben, araçların yollarda rahat seyrettiği, insanların kaldırımlarda herhangi bir engelle karşılaşmadan yürüyebildiği, göz zevkini bozan manzaralarla karşılaşmadığı şehirlere özeniyorum.
İstiyorum ki yalnızca şehirlerimiz değil, köylerimiz de böyle olsun. Herkes çöpünü çöp kutusuna atsın, kutusunu kaldırıma yığmak yerine ya konteynere bıraksın ya da belediye aracı geldiğinde dışarı çıkarsın. Bireysel sorumluluk hissiyle davranıp, ortak kullanım alanlarını nasıl görmek istiyorsa, öyle bıraksın.
Ama bazen böyle olmuyor! Neden diye düşünmek gerekir mi, bilmiyorum.
Temiz olmak için, düzenli olmak için hiç kimsenin bizi uyarmasına gerek yok. Üzerimize düşen sorumluluğu bireysel olarak yerine getirelim, o yeter.
***
DUYARLI OLMAK GEREKİR
Kaldırımda yürüyorsun, yerinden çıkmış parke taşına ayağın takılıyor, yere kapaklanıyorsun. Ya da birileri tarafından işgal edilmiş kaldırımda geçecek yer kalmamış. Kızıyorsun, öfkeleniyorsun ama belediyenin ilgili birimini telefonla arayıp, iki kelime şikayet bildirmiyorsun.
Her taraf toz, toprak içinde, caddeler, sokaklar çöplüğe dönmüş ama senin umurunda olmuyor. Görmüyorsun ya da görmezden geliyorsun. Sanki orada misafir sanatçı gibisin.
Oturduğun apartmanın bahçe duvarları yıkık, kapısı kırık dökük, etrafını yabani bitkiler kaplamış farkında değilsin. Sanki kanat takıp, kuş gibi pencereden girip çıkıyorsun.
Yüzmeye gidiyorsun deniz kirli, plaj çöplük gibi, sorumlusu kim diye düşünüp, sosyal medyada iki satır, tepki göstermiyorsun. Şikayet etmek aklına bile gelmiyor.
İyi bir yaşam istiyorsun. Güzel yerlerde gezmeyi, eğlenmeyi, yiyip içmeyi arzuluyorsun. Caddelerin, sokakların tertemiz, kaldırımların düzgün olmasını bekliyorsun. Ama bunun böyle olması için kılını kıpırdatmıyorsun.
Görmeyen, duymayan, hiçbir şeyi dert etmeyen, sorunların çözümünü başkasına bırakan birisin. Rahatsın. Ya da öyle görünüyorsun. Ben kimseye dokunmayayım, kimse de bana karışmasın diye düşünüyorsun. Dünya umurunda değil.
Oysaki biraz etrafına baksan, yaşadığın çevreye, insanlara karşı biraz duyarlı olsan, dünyanın güzel olduğunu, senin ilginle daha da güzelleşebileceğini anlayacaksın.
Yanlışların düzeltilmesi, eksiklerin tamamlanması için elini taşın altına koysan, hiçbir şey yapmasan bile yapılması için uyarıcı olsan, çorbada senin de tuzun olacak. Yaşama değer katacaksın.
Çünkü bir insan her bir şekilde çevresinin farkında olmalı. Yaşanılanları görmeli, yaşadığını hissetmeli ve hissettirmeli.
Bunun için sabah evden çıkınca karşılaştığın bir kediye, köpeğe ilgi gösterip, başını okşaman bile yeterli.