TÜRK YERİNE TÜRKİYELİ YUMUŞAMASI
Türkiye’de sadece geçtiğimiz günlerin değil geçirdiğimiz dönemin bir yansıması olan bir kavram çatışmasından bahsetmek gerek: Türk ve Türkiyeli. Bu kelime veya kavramlar sadece bugünün veya bir iki kişinin açıklamalarından sonra gündem olmuş bir konu değil. Aksine bir dönemin, bir zihniyetin ürünü, hatta ta kendisi.
Gelin sadece 2000 yılından sonrasına, 2002’den bu yana süregelen AKP dönemini inceleyelim. Türk yerine Türkiyeli deme ihtiyacının sebeplerini anlamaya çalışalım.
Bugün bizleri yönetenler, şairin de dediği gibi “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman”lar. Bu ikisi söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayacak kadar hem de…
Ama bugün Türk yerine Türkiyeli, Türk edebiyatı yerine Türkçe edebiyat gibi kavramlar kullanılıyor, tercih ediliyor hâle gelindiyse eğer bu ülke planlı bir şekilde bu noktaya getirilmiş demektir.
Bakmayın birilerinin şimdi mangalda kül bırakmadığına. Düne kadar dinciler de, liboşlar da, tatlı su solcuları da, hepsi bu kuyuya su taşımıştır.Hâlâ taşınmaktadır. 12 Eylül 2010 Referandumunda birileriyle kol kola girip şimdi o birileri ile hasım olanlar o zaman, o birileri ile bu ülkenin köküne dinamit yerleştirmişlerdir.
Yıllardır bu ülkenin dinamikleriyle, kodlarıyla, genleriyle oynanmaktadır. Dolayısıyla bugün bu kavram çatışmasına çok da şaşırmamak gerek.
Biz bir milletiz, Türk milletiyiz. O yüzden ki biz Türk’üz.
Bugün sözde aydın veya ilerici geçinen liboşlar Türkiyeli veya Türkçe edebiyat ifadelerini savunuyorlar. Bu düpedüz liboşluktur. Bunu solculuk adı altında sunarsanız eğer bu solculuk da değildir; öyle ise de anca salon solculuğu, tatlı su solculuğudur.
Hiçbir Fransız, Fransalı veya Fransızca edebiyat demez.
Hiçbir İngiliz, İngiltereli veya İngilizce edebiyat demez.
Hiçbir Rus, Rusyalı veya Rusça edebiyat demez.
Hiçbir Alman, Almanyalı veya Almanca edebiyat demez.
Bizde maalesef ki Türklük söz konusu olduğunda bu kadar vurdumduymaz olunabiliyor.Bu maalesef ki sadece bizim kendini bilmezlerimize has bir özelliktir.
Bunu sadece bir ırka veya bir kana dayandırarak dile getirmiyorum. Türk milleti tanımını Büyük Atatürk tarafından şöyle yapılır: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” Bu kadar net.
Evet, Türkiye’de Türk milletinden başka milletler, ırklar da vardır. Bunu katiyen reddedemeyiz, reddetmemeliyiz de. Ama tüm bu gerekçelerin karşısında bu dile getirilirse eğer bu pekâlâ bölücülüktür.
Zira Türk milleti tanımı da sadece bir ırkın tanımı değildir. “Türk” tanımı bir kan tanımı, bir kafatası tanımı değildir. “Türk milleti” tanımı bir bilinç tanımıdır, bu bir ulusun tanımıdır.
Yine de zorlamamak gerekir. Ne de olsa Türk olmak herkesin taşıyabileceği bir şey değildir.
***
Tabii ki Türk siyaseti neredeyse mayıs ayından beri bir yumuşama veya normalleşme süreci içerisinde. Birileri bunu istediği kadar reddetsin. Yumuşama veya normalleşme adı altında bir muhalefetsizleştirme planının yattığı aşikâr.
Dün ana muhalefetin başında başkası vardı, bugün bir başkası var. Ama cumhurbaşkanı hâlâ aynı. Plan tıkır tıkır işliyor. Bir yıl önce bunu dediğimiz için insanlar tarafından linç edildik. Birileri bunun farkına vardı, birileri ise hâlâ uyumaya devam ediyor.
Ekonomi bu denli ortada iken iktidarı seçime zorlayacak bir muhalefet yerine, iktidar ile çatışmayı anlamsız bulan bir muhalefetin yaratılması hangi aklın ürünü?
Ortada resmî bir ittifak yok, iktidar ile ana muhalefet ortak da olamaz, olamamalı zaten. Cumhurbaşkanı’nın da dediği gibi belli konularda uzlaşmaya varabilirler. Ama ortaklar. Bu dün de böyleydi, bugün de böyle.
Ekonomi yerlerde iken erken seçim istemek yerine iktidara arka çıkmak, iktidarın ortağı olmaktır. Vatandaşa edilen eziyetin de ortağı olmaktır. Kimse bunu es geçmesin.
Bu düzen böyle gittiği sürece, yumuşama da olur ortaklık da. Türk yerine Türkiyeli de derler; Türk edebiyatı yerine Türkçe edebiyat da.
Ama ne olursa olsun şaşmamak, doğru bildiğimizi söylemek gerek.
Yine Atatürk’ün not defterlerinin birinde şu satırlar yer almaktadır:
“Şairlerimiz, ediplerimiz, muallimeler ve muallimlerimiz, filozoflarımız geçen felâket günlerini mütemadiyen millete terennüm ve tahrir edecekler(söyleyecek ve yazacaklar)…
Mâruz kaldığımız izmihlâl esbâbını(yok olma sebeplerini)açık ve kat’i anlatacaklar…
Bu kara günlerin bir daha tekerrür etmemesi için milletin ruhunu, intibâhını(uyanışını) her an uyanık tutacaktır.”
Aynen öyle yapacağız. Tüm yaşananları ve bildiğimizi, inandığımızı yazacağız. Kim ne derse desin, kimler rahatsız olursa olsun. Sonunda ne olursa olsun…
Tarihin bizlere yüklediği misyonu yerine gerine getireceğiz.
Tarih elli yıl sonra yazılar. Ve tarih herkesin hakkını verir. Verecektir.
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar; biz onuncu köydeniz!
Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.