VATANDAŞ PAZARDA DOLAŞIYOR BİR ŞEY ALAMIYOR
Bildiğiniz gibi potikacılarımız mahalli seçimlerden önce “1 Nisan 2024 farklı bir gün olacak. Her şey daha güzel olacak” diyerek, iyi ve güzel günler yaşatacaklarına dair bizlere söz verdiler.
Belediye başkanlarının çoğu değişti, yenileri iş başına geldi. Ancak seçimin üzerinden iki aydan fazla süre geçmesine karşın çevremizde henüz iyi ve olumlu yönde bir değişim göremiyoruz.
Sokaklar hala kirli, sivrisineklerle uygun şekilde mücadele yapılmıyor, su parası azalmıyor, doğalgaz ve elektrik faturasında bir azalma söz konusu değil. Yaz aylarına girmiş olsak da pazarda satılan meyvenin, sebzenin fiyatında bir düşme yok.
Diyeceksiniz ki “Belediye başkanları henüz yeni değişti. Dün bir, bugün iki, bekle, zamanı gelince olumlu değişimler görülecek. Etrafımız güllük gülistanlık olacak”.
Biz yıllardır beklediğimiz gibi yine bekleriz de… Fakir fukaranın, emekçinin, emeklinin, işçinin beklemeye vakti yok. Bütün çabamız, arzumuz; “halkın ekonomisi düzelsin, yaşamı çağdaş ülke insanlarınki gibi olsun yönünde”.
Bugün bu duygular eşliğinde haftalık alış-veriş yapmak üzere semt pazarına gittim. Etrafımı seyrederken alışverişe gelen insanların bazılarının ellerindeki filenin yarısı boş dolaşıp durduklarını gördüm.
Pazar arabasıyla alışverişe gelenlerin de yine iki üç çeşit üründen başka bir şey alamadığını fark ettim.
Pazar yerinin ortalarına doğru geldiğimde, yaş almış bir kadınla, satıcı arasında geçen diyaloğa tesadüfen tanık oldum. Kadın, satıcıya, “Domates kaç lira?” diye sordu. Satıcı, “40 lira” dedi.
“Ya patlıcan, biber, fasulye…?”
“Patlıcan 30, biber 40, yeşil fasulye de 60 lira.”
Kadın bu kez, “Kıvırcık marulla, yeşil soğan kaç lira?” diye sorunca, satıcı sakin sakin, “Marul 35, yeşil soğanın demeti de 10 lira” diye cevap verdi.
Kadın hüzünlü bir şekilde satıcıya, “Oğlum bunlar bana çok pahalı geldi. Ben nasıl alacağım bunları, bilmiyorum? Ben emekli bir memurum, maaşım on bin lira. Zaten geçinemiyoruz” deyince, satıcı, “Abla, biz de bu malları halden pahalıya alıyoruz. Üstüne birkaç kuruş kar ekleyerek satıyoruz. Mal az olunca fiyatı da yüksek oluyor. Suç benim değil. Şikayetiniz varsa belediye başkanına, hükümete iletin” dedi.
İster istemez konuşmalarına tanık olduğum için araya girip, satıcıya, “size bir soru da ben sorabilir miyim?” dedim. “Sor amca”, dedi.
“Tezgâhınızdaki mallar ilaçlı mı, değil mi? Ve bu mallar hale hangi yörelerden geliyor?” dedim.
“Amca, gördüğünüz bu mallar Mersin’den geliyor. İlaçlı mı, ilaçsız mı bilmiyorum. Siz de sorularınızı bi zahmet hanım ablam gibi belediye başkanımıza, hükümetimize sorun”, dedi ve ekledi: “Şahit olduğunuz gibi, hep konuşuyoruz ama ben şimdiye kadar siftah bile yapmadım. Bakan çok, fiyatlarını soran çok ama alıcı yok.”
Oradan ayrılarak karpuz, çilek, kiraz, kayısı satan tezgâhın önüne geldim. Etiket fiyatlarına baktım; her şey ateş pahası. Karpuzun kilosu 15 lira. Düşündüm, bir karpuz alsam, kabak fidesine aşılandığından, çok büyüktü ve en az 100 lira ödemem gerekirdi. Dilimini satın alsam, o da ucuz değil. Ayrıca karpuzun diliminden sağa sola suyu akacak, eve getirinceye kadar tadı kaçacak. Almaktan vazgeçtim Kayısı, kiraz, şeftali, nektarin; her birinin kilosu 60 -70 liradan aşağı değil. Tek kelime ile sebzeler de, meyveler de pahalı.
Kadının dediği gibi, en düşük emekli maaşı, asgari ücretlinin aldığı maaşı hemen hemen yarısı gibi olunca, tezgâhlara bakan da çok olur, soru soran da. Ama satın alan var mı, onu da pazara gelin görün.
Sonuç olarak üretim yetersizliği, sebze, meyve fiyatlarının yüksek olmasına neden oluyor. Çözümü için nüfusumuza yeterli düzeyde tarımsal üretimin sağlanması gerekir. Bunun için tarımda girdiler ucuzlatılmalı, devletimiz çiftçilerimizi desteklemelidir. Ülke çapında Havza Planlama Projeleri mutlaka uygulamaya konulmalıdır. Devletimizin tarımsal sanayiye, tarımda üretim projelerinin ödenekleri, yatırımları çağdaş ülkelerde olduğu gibi tatmin edici düzeyde olmalıdır. Tarım arazileri tarım dışı amaçlar doğrultusunda kullanımları engellenip, yasaklanmalıdır. Doğanın sahip olduğu ekosistemlerin bozulmasına da izin verilmemelidir. Üretici asla mağdur edilmemelidir.
Çocuklarımızı torunlarımızı iyi beslersek, gelecek kuşaklar sağlıklı olur. O zaman ülkemiz de hak ettiği yere gelmiş, çağın çağdaşı bir ülke olur.
Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.