Yazar olmuşsun ne yazar!
Uzun süreden beri görüşmediğim bir arkadaşım telefonla aradı. Bir süre önce başka bir şehre taşınmıştı. Hal hatır sorduktan sonra, bir internet sitesi kurduğunu ve istersem orada makale yazabileceğimi söyledi.
Teşekkür ettim ve şuan halen yazarlık yaptığım bir gazete olduğunu ve aynı anda başka bir yerde köşe yazarlığı yapmamın doğru olmayacağını söyledim.
Anlayışla karşıladı. “İleride farklı bir durum olursa seni ararım. Yazılarımla katkıda bulunurum” dedim.
Biraz siyasetten, biraz ülke gündeminden konuştuktan sonra görüşmeyi bitirdik.
Bir süre önce Adana’dan bir gazeteci arkadaşım aynı şekilde aramış ve “yazılarına ara verdin. Arada sırada gönder de yayınlayalım” demişti. Ona da benzer şeyler söylemiştim.
İstanbul’da, Mersin’de, İzmir’de yazdığım gazeteler de vardı. Ancak Trakya Demokrat’ta yazmaya başladıktan sonra onlarla irtibatımı kestim ve yalnızca bu gazetede yazmaya devam ettim.
İlgi çekmek, okunmak bir yazar için elbette ki güzel bir duygu. İnsan “demek ki yazılarım beğeniliyor” diye düşünüyor ve yazma isteği artıyor. Ben de bu duygu içinde uzun süreden beri yazıyorum.
Yıllarca haber peşinde koşarken edindiğim gazetecilik tecrübesinin yanı sıra edebiyatla da uğraşarak çok sayıda kitap yayınladım. Kısacası artık kendimi “yazar” olarak görüyorum. Elimden geldiğince de değişik konularda makaleler yazıp, zaman zaman imza günlerinde de okurlarımla buluşuyorum.
Ancak geldiğim noktada canımı sıkan, dahası beni üzen bir durum var. Bazı insanlar yazarlık olayına önemli bir iş gözüyle bakmıyor. Yani bir emek karşılığı olduğunu anlamak istemiyor. Yazmak için bilgi ve tecrübeye gereksinim olduğunu, çok fazla okumak, olayları araştırıp, konuları incelemek gerektiğini görmek istemiyorlar.
Çoğu kişinin, “sanki yazmakta ne var. Otur bilgisayarın başına, aklına ne geliyorsa yaz. Fazla büyütmeye gerek yok” diye düşündüğünü sanıyorum. Ama böyle düşünenlerin de yazmanın ne demek olduğunu, yazmak için neye ihtiyaç duyulduğunu bildiğini sanmıyorum.
Bu nedenle de yazarların, bazı kişiler tarafından ucuz iş gücü olarak görüldüğü, yaptığı iş için fazla bir emek harcamadığı, yazar sıfatı edinmek için bir şeyler karalayan kişiler olarak görüldüğü düşüncesindeyim.
Çünkü hiçbir zaman bir doktora “gel bizim hastanede arada bir hasta muayene et ama para isteme” denilmez. Bir mühendise, bir hukukçuya, bir ekonomiste ya da başka bir meslek sahibine “gel çalış fakat herhangi bir ücret veremeyiz” denilmez. Denilemez. Ama maalesef ki bir gazeteciye, bir yazara deniliyor.
Ancak hemen belirteyim ki bu herkes için geçerli değil. Bir defa emeğin kıymetini bilenler bunu yapmaz. Hakkını verir.
Her yazar da öyle bedavadan yazı yazıp da, kendini kullandırtmaz.
Bu olay biraz da isim yapma işi tabii. Tanınmış, toplum içinde bilinen yazarlara böyle bir şey teklif etmek cesaret ister.
Ama emek emektir. Bir yazar tanınmamış, ünlü değil diye. Emeğini sömürmek hakkaniyetli bir davranış değildir.
Bilmek lazım. Anlamak lazım.