Dolar 32,3695
Euro 35,0221
Altın 2.323,53
BİST 9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 22°C
Parçalı Bulutlu
Tekirdağ
22°C
Parçalı Bulutlu
Cum 20°C
Cts 23°C
Paz 23°C
Pts 24°C

Biz de çocuktuk bir zamanlar

1 Nisan 2023 09:22
A+
A-

Evin balkondan, apartmanımızda oturan çocukların sokakta oyun oynamasını seyrettim bir süre. Kızlı erkekli koşturup duruyorlardı. Cıvıl cıvıllardı. Onları izlerken çocukluk günlerime gittim.

Beni ilkokulda üçüncü sınıfa kadar okutan öğretmenimin adı Hüseyin Pekşen’di. Gençlik yıllarını çoktan aşmıştı. Ama dinç biriydi. Soyadı Pekşen’di ama kendisi oldukça ciddi biriydi.

Bize önce okuma yazmayı öğretti, sonra da diğer öğrenmemiz gerekenleri. Öğretmenimi seviyordum. Derslerimde de başarılıydım.

Oturduğumuz evin bulunduğu mahallede evler genellikle tek ya da iki katlıydı. Sokaklar dar ve asfaltsızdı. Bataklığı kurutup, üzerine ev yaptıkları için, bir metre kazınca su çıkıyor, inşaat temelleri göle dönüyordu.

Evlerin kapıları sokağa açılıyordu. Bir iki basamak merdivenlerle çıkılan evlerde oturanlar birbiriyle akraba gibi kaynaşmıştı.

O yıllarda televizyon mahalledeki bir iki evde ancak vardı. Yazlık sinemaya yakın oturan bir akrabamız vardı. Misafirliğe gittiğimizde iki katlı evlerinin damına çıkar, uzak olduğundan sesi pek fazla duyamasak da filmlerin görüntülerini izlerdik.

Bu akrabamıza ziyaretimiz çok sık olurdu. Ziyarete ara verdiğimizde ise akrabamız merak eder, çocuğunu haberci salarak, davet ederdi.

Okulum evimizin bir sokak ilerisindeydi. Gidip gelmede pek zorlanmıyordum. Bazen karnım acıktığında ya da bir şey gerektiğinde teneffüs sırasında duvardan atlar eve gelirdim.

Oyun oynamak her çocuk gibi benim de vazgeçilmez tutkumdu. Üçüncü sınıfa kadar evin önünde basit oyunlar oynamakla yetiniyorduk. Yaşımız büyüdükçe oyunlarımız da farklılaştı. Aynı sokakta beş, altı arkadaş vardık. Okuldan arta kalan zamanlarda topluca öteki sokaklara gider, misket oynardık.

Oyun sırasında kazandığımız misketleri eve götürmeye korkardık. Ben hiç getirmez, arkadaşlarıma emanet ederdim. Veya gizlice getirir, kimsenin bulamayacağı bir yere gizlerdim. Çünkü annem veya ablam bulduğunda hiç gözümün yaşına bakmaz, tamamını çöpe atarlardı. Ama ben bakkaldan yine alırdım. Hem de gıcır gıcır yenilerini.

Yaz tatilinde oyunlarımız geç vakitlere kadar sürerdi. Bazen farkında olmadan bir kaç sokak öteye gittiğimiz bile olurdu. Saat geç olunca, aile bireyleri başımıza bir şey gelmiş olmasından korkup aramaya çıkarlardı.

Evimizin olduğu sokakta oturanlar bazı akşamları birbirlerine misafirliğe gider, bazen de birkaç komşu aynı evde buluşurdu. Yaz günleri ise sokağa sandalyeler koyulup, açık havada oturulurdu.

Sokağın iki yanındaki evler yan yana, boşluksuz dizili, arkalarında da sırtlarını dayadığı başka evler vardı. Hava sıcak olduğunda evlerimizin damına çıkar, burada arkadaşlarımızla gazoz kapağı oyunu oynardık. Çünkü düz beton bulmak ancak damlarda mümkün olurdu. Tebeşirle ya da kiremitle eğri-büğrü yollar çizer, gazoz kapağını çizgi dışına çıkarmadan parmağımızla vura vura ilerletmeye çalışırdık.

İçimizde sinemaya çok meraklı bir arkadaşımız vardı. Dama çıktığımızda, ona izlediği filmleri anlattırırdık. Tarihi filmler çok hoşumuza giderdi. Tarkan‘ı, Karaoğlan‘ı anlatırdı. Hiçbir ayrıntısını atlamazdı.

Bir başka merakımız da çizgi roman okumaktı. Evde bana ait onlarca Teksas, Tommiks vardı. Annem bu kitapları okumamı istemez, “bunlar yüzünden bir gün kafayı yiyeceksin” derdi.

Okulda derslerim iyi olduğu için okumama pek kızmazlardı ama ruh salığımı olumsuz etkileyeceğini düşünürlerdi. Bazen annem ya da ablam gizlediğim yerde bulduğu çizgi romanlarımı alıp sobada yakardı. Bu davranışlarına çok kızardım. Çünkü biriktirdiğim kitapları hafta sonları, sinema önlerinde satıp, film izlemek için sinema bileti alıyordum. Diğer arkadaşlarım da benim gibi yapıyorlardı. Bazen kitaplarımızı birbirimizle takas ediyorduk.

Mehmet adında bir sınıf arkadaşım vardı. O da bu kitaplara meraklıydı. Mehmet bir gün okula gelmemeye başladı. Devamsızlığı artınca sınıf öğretmenimiz “evlerine git bir sor bakalım, neden gelmiyormuş?” dedi. Ertesi gün Mehmetlere gittim. Bende kalan kitaplarını da verecektim. Annesi, beni tanıyordu. Hasta olduğunu söyledi.

“Ona kaç defa bu kitapları okuma dedim, dinlemedi. Sonunda kafayı yedi. Hastaneye yatırdık”, dedi. Elimdeki çizgi romanları görünce de, “kimin bunlar?”, diye sordu.

Mehmet’in olduğunu söyleyemedim. Kitapları koltuğumun altına sıkıştırıp, evden ayrıldım. Mehmet’i de bir daha göremedim. Okulu bıraktı. Annesinin söylediği doğru muydu, yoksa başka bir şey mi olmuştu bilmiyorum ama arkadaşımın kitapları bende kalmıştı.

Biz de çocuktuk bir zamanlar. Yaş geçti, zaman aktı gitti… Şimdiki çocuklar da gelecekte bu günleri hatırlayacaklar. Bakalım neler neler anlatacaklar…

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR