ÇOCUKLAR İÇİN NAMIK KEMAL -3-
Gelibolu, Gelibolu… Ecdâdımın Trakya topraklarına adımını attığı ilk belde… Gelibolu, Malkara, Şarköy ve Tekfurdağı’nı fetheden Gazi Süleyman Paşa Gelibolu-Bolayır’da medfun (gömülü) idi.
Gelibolu’da mutasarrıfken tiyatro sevgim vesilesiyle hem benim, hem de edebiyatımızın sahneye konulan ilk tiyatro eseri olan ‘’Vatan Yâhut Silistre’’yi yazmaya başladım.
Sevgili çocuklar,
Birçok tiyatro eseri kaleme aldım ama ilk tiyatro eserim vatan sevgisini olağan üstü bir dille anlatan, yüzlerce kez sahnelenen ‘’Vatan Yâhut Silistre’’ Türk milletinin çok sevdiği bir eser oldu. Duyduğuma göre üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen hâlâ sergileniyormuş.
Sevgili evlatlarım,
Vatan Yâhut Silistre, 1 Nisan 1873’te İstanbul’da, Gedikpaşa Tiyatrosu’nda sahnelenmeye başladı. Oyu büyük ilgi ve heyecanla izlendi. Ama hükümet beni Kıbrıs Magosa’ya sürgün etti.
Tam 38 ay bitmek bilmeyen bir sürgün hayatı… Ama ben her şeye rağmen memnundum. Burada onlarca eser kaleme aldım; romanlar, tiyatrolar, makaleler…
Bir gün duydum ki Abdülaziz Han Hazretleri tahttan indirilmiş. Dostum, arkadaşım olan 5.Murad Han tahta geçmiş. Ve ben bir afla kendimi İstanbul’da buldum.
Çoluğuma çocuğuma, pederime ve çok sevdiğim arkadaşlarıma artık kavuşmuştum. Ama ne yazık ki 5.Murad’ın padişahlığı uzun sürmedi, kardeşi Abdülhamid tahta geçti (1876).
Abdülhamit dönemi; meşrutiyetin ilanı, meclisin açılması, yeni bir anayasanın hazırlanması…
Sevgili gençler,
Osmanlı Devleti bu dönemde Avrupa’da uygulanan demokrasi sistemine geçti. Ben de bu dönemde Danıştay üyeliği yaptım ve yeni anayasayı hazırlayan komisyonda görev aldım.
Yeni anayasada ‘’Devletin resmî dili Türkçedir.’’ maddesi benim gayretlerimle geçti.
Bu arada yazılarım devam ediyordu. Yanlış bir anlaşılmadan dolayı hükümet beni yine İstanbul’dan uzaklaştırdı. Bu sefer Adalar Denizi’nde, Midilli’ye sürgün edildim (1877).
Hükümet bir taraftan bana cezalar verirken bir taraftan da ödüllendiriyordu. 1879’da Midilli Mutasarrıfı (Valisi) olarak görevlendirildim.
Adalarda biz Türkler âdeta ikinci sınıf vatandaştık. Burada mektepler, camiler açtım. Bu sırada tâyinim Rodos Adası’na çıktı (1884).
Rodos’ta da bir müddet görev yaptıktan sonra Aralık 1887’de Sakız Adası’na tâyinim çıktı. Adaların iklimi benim vücudumu oldukça yıprattı, zaten var olan rahatsızlıklarım artarak devam etti.
Sevgili yavrularım, çocuklarım, gençlerim;
48 yıllık yaşamım büyük mücadelelerle, sürgünlerle gelip geçerken sizlere onlarca eser bıraktım. Tahmin ediyorum da, Türk edebiyatında benim kadar çeşitli türde eser (gazete, makale, tiyatro, şiir, roman, eleştiri, tarih) veren yazar sayısı çok az olsa gerek…
Sevgili çocuklar,
Bu ömür 2 Aralık 1888’de Sakız’da sona erdi.
Ama ben, arkadaşım Ebuzziyâ Tevfik Bey’e vasiyetimi iletmiştim. Ben, Rumeli Fâtihi Gazi Süleyman Paşa’nın yanına gömülmek istiyordum. Evet, sağ olsun arkadaşım bu isteğimi Padişah Hazretleri’ne (Abdülhamid’e) iletmiş. Padişahımız da benim na’şımı büyük bir törenle Sakız Adası’ndaki kabrimden, şimdiki kabrime, Gelibolu Bolayır’a nakletmişler.
Sağ olsunlar, var olsunlar…
Sevgili gençler,
Mezar taşıma şu beyitimin yazılmasını istemiştim:
“Ölürsem görmeden millette ümit ettiğim feyzi
Yazılsın seng-i kabrime vatan mahzun ben mahzun”
Evet gençler,
Ben artık mahzun değilim. Bizlerden sonra gelen Mustafa Kemâl; Osmanlı’nın külleri arasından yeni bir devlet kurmuş. Bizim vatan sevgimizi, hürriyet sevgimizi, adalet düşüncemizi örnek almış. Bugün onun kurduğu ve sizlerin üzerinde yaşadığınız Türkiye Cumhuriyeti Devleti inşallah ilelebet yaşayacak. Bizler de kabirlerimizde huzur ve mutluluk içinde bulunacağız.
Sevgili gençler,
Sizi yordum. Beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum.
Sevgiler, sevgiler, sevgiler…