Dolar 32,3697
Euro 34,9616
Altın 2.325,62
BİST 9.075,30
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 20°C
Açık
Tekirdağ
20°C
Açık
Cts 23°C
Paz 23°C
Pts 24°C
Sal 19°C

GAZETECİLİK “YAPIYORMUŞ” GİBİ YAPILMAMALI

8 Aralık 2022 12:05
A+
A-

Başta gerçek gazeteci, yazar ve edebiyatçılar olmak üzere, sanatın her dalıyla ilgilenip, uygulayanlar, yaşadıkları toplumun kültüründen beslenirler. Onlar toplumu izler, gözler, iletişime geçer, diyalog kurar ve insanlarla bilgisel ve davranışsal alışverişte bulunur. Aldıklarını kendi bilgi, yetenek ve tecrübe potasında harmanlayıp, işledikten sonra da belli şekil ve kalıplar halinde topluma sunarlar. Bu karşılıklı bir beslenme ve doyum meselesidir.
Toplum, sanat ve edebiyat yapan kişileri kültürel çeşitlilik anlamında doyurur. Yazar, şair, gazeteci ve sanatçı da topluma kendi ürettiklerini vererek, gelişmesini ve aydınlanmasını sağlar. Ancak hiçbir zaman almadan vermek mümkün olmaz.
Örneğin bir edebiyatçının gerçekçi yazılar yazması için toplumdan, hayatın yaşanmışlıklarından beslenmesi gerekir. Bunun için de insanları gözlemlemesi, olayları özümsemesi ve kendine göre yorum ve değerlendirmelerle belli bir fikir ve düşünce doğrultusunda eserler oluşturup, topluma sunması gerekir.
Toplumdan izole bir yaşam süren, hayatın gerçeklerini bizzat yaşamayan, insanların dertlerini, sıkıntılarını, özlemlerini, arzularını görmeyen, bilmeyen bir yazar gerçek manada ne yazabilir ki.
O toplumun içinden çıkmayan, toprağının kokusunu, suyunun tadını bilmeyen, çiçeğini, böceğini tanımayan, dağlarında dolaşmayıp, meyvelerinden yemeyen bir sanatçı neyi, kime, nasıl anlatabilir?
Gerçek edebiyatçı, şair, yazar, gazeteci, kısacası kültürel eser üreten kişi, bana göre bir yanardağa benzer.
Altyapısında onu üretmeye zorlayan büyük bir birikim, bu birikimden kaynaklanan bir güç vardır.
Aksi takdirde her şeyi yüzeysel olur. Saman alevi gibi parlar ve söner. Geçmişi olmadığı gibi, geleceği de yoktur.
Çünkü onu kıymetli kılan bir birikimi, sahip olduğu değerler bütünü yoktur. Bu yüzden kültürel anlamda kökleri çok derinlerde olan bir toplumda doğan, tarihi ve coğrafi özellikleri bakımından insan ruhunu etkileyen özelliklere sahip topraklarda yaşayan insanlarının edebi ve sanatsal ürünler çıkarması daha kolay ve fazla olur.
Tıpkı bizim ülkemiz gibi. Tıpkı bizim içinde doğup, büyüdüğümüz toplum gibi. Nereye gitsen, hangi bölgesinde, hangi ikliminde yaşasan, hangi insanla bir araya gelsen kültürel anlamda mutlaka etkilenecek bir şey bulursun.
Acı ya da tatlı, insanı üzen ya da mutlu eden türlü türlü yaşanmışlıklar dinlersin. Bazen ağlar, bazen güler, bazen eğlenirsin. Ve toplumla bütünleşir, ondan aldığını yine ona verirsin. Böyledir sanatçı olmak. Böyledir edebiyat yapmak. Böyledir doymak ve doyurmak. Karşılıklı alışveriştir. Topluma ayna olmaktır. Yansıtmaktır gerçekleri.
Bir sanatçı, bir edebiyatçı, bir şair kendini, yaşadığı toplumun gerçeklerinden soyutlayamaz. Gerçek bir gazeteci gözünün önünde meydana gelen olayları görmezden gelemez. Bunu yapan da ne sanatçı olur, ne edebiyatçı, ne de gazeteci.
Bir şeyi ya gerçek manada yapmalı ya da hiç yapmamalı. Çünkü yapıyormuş gibi davranmak, kişinin üzerine birkaç beden bol gelen elbise gibidir.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR