İMAM ŞAMİL ÇEÇENİSTANDA- 1
Kahraman AHULGOH ve SURHAY kule aylarca süren korkunç İndifalardan sonra sönmüş iki yanar dağ gibi sesini ve nefesini kaybetmiş.
Dağıstan ın bağrında iki ihtişamlı evliya sandukası gibi yan yana yatan bu sarp kartal yuvaları tiksininceye kadar çok ve sayısız düşman kanı döktükten sonra ve havsalar a sığmaz kahramanlıklar icat ettikten sonra ölmez namlarını ebediyete rağmen bırakarak müsterih uykularına dalmışlardı.
ON dokuzuncu asrın aslan yürekli ihtilalcisi ve muhakkak ki tabiye ve Sev kül ceyş dâhilerinken biri olan imam Şamil bu eserlerini tarihe armağan ettikten sonra çeyrek asır sürecek yeni ve daha şanlı muharebelerine devam etmek üzere Çeçenistan mıntıkasına kendini atmıştı.
Düşmanın en seçme müfrezelerinin fenni vasıtalarla aşamadıkları yalçın kayaları ve bulutları toslayan sarp dağları mucize kabilinden aşıp kendini kurtaran şamil bu şaşırtıcı hamleyi yaparken henüz aldığı müteaddit yaralardan kanlar sızıyor ve sırtına da ismi gibi henüz yedi yaşında gazilik mertebesine eren ve AHULGOHTA aldığı yarasından kanlar akan oğlu Gazi Muhammedi bağlamış bulunuyordu.
Sırtında yavrusunu taşıyan yaralı ve dövüşçü Dağıstan kartalı yoluna dikilen aşılmaz dağları uçurumların üzerinde adeta kanatlanan bir ruhla süzülüp geçtikten sonra düşmana değil dosta ve sahibine yol vermeyen bir orman deryasının kenarında ilk molayı vermiş ve yavrusunun yaralarını eliyle sarıp gözlerini düşmana mezar olacak bu müthiş ormanlara çevirmişti.
Bu yol ve aman vermez orman deryasının altında Çeçenistan yatıyor ve dünyanın en sarp ve muharip yürekleri burada çarpıyordu. Aylarca muhasarada kalmış son lokmasına ve en son kurşununa kadar çoktan sarf edip tüketmiş olan bir kalenin bütün yoksulluklarına tahammül eden küçük gazı Muhammedin artık açlığı takat ı kalmamış bir çocuk. Yemek isterim diye ağlamaya başlamıştı. Ortalık ta hiç kimse yoktu karşı yamaçlarda bir tek çoban hayvanlarını otlatıyordu.
Şamil yavrusunu kucaklayarak çobanın yanına gitti ve çobana biraz yemek tedarik etmesini söyledi. Ne yazık ki bu fakir Çeçen çobanının da çantasında ekmeği ve katığı yoktu.
Köye gitmek lazım ama köy uzaktır hayvanlarımı bırakıp gidemem demişti. Şamil fazla ısrar edemedi fakat bu beyaz elbiseli dev endamlı mübarek çehreye karşı içinde garip bir tecessüs hissi uyanan çoban Şamili tepeden tırnağa hayretle süzdükten sonra sanki kalbine malum olmuş gibi Ah dedi.