SON YOLCULUĞA ÇIKMADAN ÖNCE
Nihayetinde son nefesimizin ardından hepimizin gideceği yer belli. Bunun kaçışı yok. Peki geride ne bırakacağız? Sevgi mi, saygı mı, insanlık mı, dostluk mu, yoksa mal mülk mü, ne?
Arkamızdan bizim için nasıl konuşacaklar, ne diyecekler?
“Dünya gereksiz bir insandan kurtuldu” mu diyecekler, yoksa “Allah rahmet eylesin iyi biriydi” mi diyecekler, ne diyecekler?
Bizim için söylenecek olan bu cümleler dünyada yaşarken yaptıklarımızın aynası olacak.
İnsanlık için ne yaptık? Eş, dost, akraba için ne yaptık? Kendimiz için, Allah için ne yaptık? Bunlar sorgulanacak beyinlerde. Bazen de dışa vurulacak, ister istemez. İyi ya da kötü.
Çok iyi bir insan, herkese yardım eli uzatan, merhametli biri olabiliriz ya da hiç kimse için hiçbir şey yapmamış, yalnızca kendisi için yaşayan bencil bir karakterimiz de olabilir.
Oysaki bizi biz yapan insani değerlerimizdir. Toplum içinde yaşarken bu değerlerimizle dikkat çeker, varlığımızı hissettiririz.
Eğer insanları birbirine düşürüp, aralarını bozduysak, arkadaşların dostların arasına fitne soktuysak, bozgunculuk yapıp, kötü sözlerle, iftiralarla, yalanla dolanla ortalığı karıştırıp, sonra da bir kenardan seyredip kıs kıs güldüysek, nerede kaldı bizim insanlığımız.
Dilimizin kemiği yok ama aklımız var, mantığımız var, duygularımız var.
Neyi, nasıl söyleyeceğimizi bilmez, boşboğazlık yapar, diyeceklerimizi beynimizin içinde birkaç defa çevirmeden dilimizden döker, sonradan telafi edemeyeceğimiz olaylara neden olursak çok mu iyi yapmış oluruz?
Etrafına kötülük saçan, başı dertten, beladan kurtulmayan biri haline gelmez miyiz?
En sonunda arkadaşlıklar, dostluklar, akrabalıklar biter, biz biteriz.
Elbette ki elimize, dilimize, belimize hakim olmalı, dokuz kere yutkunduktan sonra konuşmalıyız.
Eğer böyle davranmayıp, hep düşman kazandıysak, çevremizi kaybedip, yalnız kaldıysak, bu günden tezi yok şu ana kadar yaptığımız tüm olumsuz davranışların tam tersini yapıp, kaybettiklerimizi yeniden kazanmanın yolunu aramalıyız.
Yoksa musalla taşında yatarken, hoca “nasıl bilirdiniz?” diye sorunca, cemaat her ne kadar “iyi bilirdik, hakkımız helal olsun” dese de, bazen yürekler başka söyler, beyinler başka düşünür.
Bu nedenle içimizdeki kin, nefret, öfke ve husumet duygularını yüreklerimizin en derinine gömelim. İstenmeyen şekilde, anlık öfkelere kapılarak yaptığımız davranışlarla kırdığımız kalpleri tamir edip, gönülleri alalım.
Gideni bir daha dünya gözüyle göremeyeceğimizi bilip, yapmamız gerekenleri, söylememiz gerekenleri yarına ertelemeden şimdi, bugün yerine getirelim.