Dikkat edilmesi gerekenler
İnsanlar arasında en tehlikelisi, dost görünen düşmanlardır. Yanındaymış gibi durup, kuyunu kazanlardır.
“Yürü der” sana, “arkandayım” der, “iyisin”, “doğrusun”, “haklısın” der, yüzüne karşı över, göklere çıkarır, fakat öteki taraftan da başkalarına kötüler, seni saf dışı bırakmaya çalışır.
Bana göre böyle kişilere hiçbir yerde, hiçbir zaman güven duyulmamalıdır.
Çünkü kuyrukları sıkıştığında, işin ucu kendilerine dokunduğunda, anında adamı satarlar. Ne dostluk kalır ne de arkadaşlık.
Ondan sonra tek çıkar yolları kalır, o da kartları açık oynamaktır.
Bu nedenle uyanık olup, bunlara açık vermemek gerekir. Yoksa birgün gelir hiç ummadığınız bir anda yüzündeki maskeyi çıkarır, dişlerini gösteriverirler.
Böyleleri her yerde, her zaman böyledirler.
Değişmezler.
Güvenip de sırrımızı verip, sırtınızı dayadığınızda ilk hançerleyecek de onlardır.
Sevimli davranırlar, şirinlik yaparlar, babacan görünürler…
Hepsi oyunun bir parçasıdır. Çünkü rollerini çok güzel oynarlar.
Onların bu hallerine kanar, güven duyarsanız, tuzağına düştünüz demektir.
Kendinizi birden bire kayan bir toprak parçası üzerinde, heyelana yakalanmış gibi hissedebilirsiniz.
Bu nedenle yere sağlam basıp, böylelerine karşı hiçbir zaman boş bulunmamak gerekir.
Eğer biraz hayat tecrübeniz varsa, insan tanımışsanız bunları bakışlarından bilirsiniz.
Çünkü tehlikelidirler. Acımasızdırlar. Bencil ve kindardırlar.
Bunlara dikkat etmek gerekir
MENFAAT DÜNYASI
Bir arkadaşımla oturmuş sohbet ederken, kendi tanıdığı birine kırılmış olmalı ki, dert yandı; “adama ayda yılda bir gün işimiz düştü, telefon ettim, ne açtı ne de sonradan döndü” dedi.
Tanıdığının ismini vermedi. Ya benim bilmemi istemiyordu ya da bildik biri olmadığı için önemsemedi. Sadece “bir arkadaş” dedi.
Ancak onun “ayda yılda bir gün işimiz düştü” demesi kafama takıldı.
“Arkadaşınla devamlı görüşüyor musun. Yani samimi misin?” diye sordum.
“Samimiydik. Ancak çok uzun zaman geçti, görüşmeyeli” dedi.
“Ne kadar uzun?”
“Nerden bileyim. Sen de on, ben diyeyim on beş yıl oldu herhalde.”
Şaşırdım. “Yani neredeyse on beş yıldır görmediğin bir arkadaşını, aradın. Ama işin düştüğü için… Peki bu güne kadar neden arayıp, sormadın? Belki başına bir iş gelmiştir. Allah geçinden versin ama adam beki de öteki tarafa göçmüştür.”
“Yok canım. Yaşıyor daha… Yaşadığını bilmesem arar mıyım? Ama o kadar yıldan sonra aramışım ben… İnsan eski güzel günlerin hatırına açar telefonu.”
“Peki, bu güne kadar neden arayıp, sormadın arkadaşını?”
“Yahu iş güç meselesi… Sen de biliyorsun yaşadığımız olayları… Bir sürü sıkıntı atlattık. İşyerini genişlettik, bir ara iş için yurt dışına gidip, bir süre dışarda kaldım. Sonra dönüp yeni bir yer bul, tadilat falan filan… Sonra ev işleri, çoluk çocuk… Başımızda bir sürü iş var… İhmal ettik arkadaşları…”
“Anladım, iş güç meselesi yani… Peki şimdi neden aradın?”
“Yahu arkadaşın çevresi çok. Eli kolu uzun biri. Bir konuyla ilgili yardımını isteyecektim. Belki oralarda tanıdığı vardır diye sorayım dedim.”
“Telefon numarasını nereden buldun?
“Ortak bir dostumuzdan aldım. Zaten nerede görev yaptığını da tesadüfen arkadaşla konuşurken öğrendim.”
“Anladım, özlediğinden ya da merak ettiğinden değil yani…”
Söyleyecek bir şey bulamadım.