Dolar 32,3862
Euro 35,0429
Altın 2.326,30
BİST 9.137,00
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 20°C
Açık
Tekirdağ
20°C
Açık
Cts 23°C
Paz 24°C
Pts 24°C
Sal 19°C

Erkeğe biçilen roller bireyleşmesinin önüne geçiyor!

Erkeğe biçilen roller bireyleşmesinin önüne geçiyor!
30 Temmuz 2021 12:59
A+
A-

Toplumda kendisine biçilen rolden dolayı bir erkeğin nazik olması, duygularını ifade etmesi, hatta ağlaması kadınsı olmakla suçlanmasına, dışlanmasına ve bireyleşememesine sebep oluyor. Çocukların yetiştirilmesi sürecinde halen ‘sen erkek oldun artık ağlamaman gerek’ gibi yanlış söylemlerin kullanıldığını belirten uzmanlar, toplumsal rol eşitliklerinin gerektiği gibi izah edilemediğine dikkat çekiyor.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Aziz Görkem Çetin, erkek çocukların yetiştirilmesinde yapılan hatalara değinerek toksik erkeklik kavramına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

“Toksik erkeklik” gibi kavramlar önyargıya yol açabiliyor
Son günlerde kullanılan, “kendisine biçilen role bürünmeye çalışan erkeğin hem duygularını bastırması hem de her ne pahasına olursa olsun üstünlük ve iktidarını kanıtlamaya çalışmasıyla birlikte dönüştüğü durum” olarak açıklanan ‘toksik erkeklik’ kavramına değinen Aziz Görkem Çetin, toksik erkeklik gibi kavramları kullanmanın insanın önyargılarını besleyebildiğini ve bu kavramın erkeklere karşıtlık olarak anlaşılabildiğini kaydetti.

“Bireyleşememiş erkek” sorunu daha iyi tanımlıyor

“Toksik erkeklik” yerine “bireyleşememiş erkeklik” demenin daha uygun olduğunu belirten Aziz Görkem Çetin, şunları söyledi:
“Bu tarz kavramlar kişilerin ifade edilen hususa önyargılı bakmasına yol açabiliyor ve asıl izah edilmek istenen nokta gözden kaçırılmış oluyor. Yanlış öğretileri ve hatalı işlenmiş kültürel kodları anlamadan ya da çözüme yönelmeden isim takıp geçmek gibi geliyor. O yüzden bu kavramı bireyleşememiş erkeklik diyerek açıklamak daha doğru olacaktır. Çünkü agresif temalı kavramlar olayın anlamını gölgede bırakıyor. Kişi, bunu bir sorun olarak görmeyip ‘erkek düşmanlığı yapılıyor’ diyerek yanlış giden sürecin farkında olamıyor. Toplumun kendisinden beklenenleri yapmaya eğilim gösterip benliğine dair duyguları bastıran, kendisini toplumda güçlü ve iyi göstermeyi hedefleyen bireyleşmemiş kişiler olarak bu kavram açıklanabilir.”

Nazik ve duygularını ifade eden erkek dışlanabiliyor
Toplumumuzda maalesef kadın ve erkeğe biçilmiş rollerin olduğunu vurgulayan Aziz Görkem Çetin, “Toplumsal ilişkilerde erkeğe toplumlar arası, kadına ise toplum içi ilişkiler dayatıldığını söyleyebiliriz. Toplumlar arası ilişkilerde erkeğe kalan pay güçlü olmak ve ezilmemek gibi unsurlar oluyor. Aslında bu da şiddet ve savaşa dair davranış örüntülerini temsil ediyor. Toplumumuzda bir erkeğin nazik olması, duygularını ifade etmesi hatta ağlaması kadınsı olmakla suçlanıp, dışlanmasına sebep olabiliyor. Gücü ve erkekliği korumanın yolu şiddetmiş, duygusal olmamakmış gibi görünüyor. Bu kısır durumda ancak bireyleşmiş bir kişinin ayrışabileceğini söyleyebiliriz. Saygıyı kendi potansiyeli üzerinden sağlayamayan bireyler, toplumun onlara biçtiği role bürünmeye çalışarak hem duygularını bastırıyor hem de gücünü kanıtlamaya çalışıyorlar. Bu durumda sağlıksız ve arada kalmış, kendini gerçekten var edemeyen bir yaşam ortaya çıkıyor.” dedi.

Çocuklara toplumsal cinsiyet eşitliği öğretilmeli
Bu kavrama yol açan noktanın erkeklik kavramı olduğunu ifade eden Aziz Görkem Çetin, “Toplum erkeklik kavramını duygularını ifade etmeyen, sert, güçlü olarak tanımlıyor. Eğer bu tanıma uyulmazsa kadınsı olmakla suçlanıyor. Çocuklarımızı yetiştirirken bile ‘sen erkek oldun artık ağlamaman gerek’ tarzında söylemler hala ifade ediliyor. Çocuğa toplumsal rollerin eşitliği izah edilmiyor. Yapılan araştırmalar, toksik erkeklik normları üzerindeki en önemli etkenlerden birinin arkadaş çevresiyle kurulan ilişkilerin olduğunu ifade ediyor. Bu nedenle toplumsal etkinin büyük bir payı olduğunu söyleyebiliriz. Ailenin burada en önemli rolü, çocuğunun toplum ile ilişkisini kurarken toplumsal cinsiyet eşitliğini vurgulayarak gücü birini ezmek için değil de kontrol ederek birini korumak için kullanabilmesini izah etmektir.” diye konuştu.

Ebeveynlerin yaklaşımı çok önemli
Uzman Klinik Psikolog Aziz Görkem Çetin, “Aileler ve belki de özellikle anneler, erkek çocuklarının yardım etmelerini engelliyor ve kız evlatlarının yardım etmesi ise zaten olması gereken bir durummuş gibi yaklaşımlarda bulunuyorlar.” dedi ve sözlerini şöyle tamamladı:
“Babalar ‘sen kızsın eve bu saatte gelemezsin, böyle davranamazsın’ diyerek çocuklarına toplumsal cinsiyetin eşitsizliğinin ne kadar doğal ve olması gereken bir durum olduğunu öğretiyorlar. Oysa çocuklar romantik ilişki ve öteki ile kurdukları ilişkilerini aileyi referans alarak şekillendiriyorlar. O nedenle aileler; ister kız ister erkek olsun tüm çocukların kendi ayakları üzerinde durabilen, duygularını ve düşüncelerini ifade eden, sorumluluk alan, saygılı bireyler olarak yetişmeleri gerektiğini fark etmeliler.”