MARTI FADIL
Tam gelişmiş olanlarının her biri büyük bir tavuktan daha irice olup, uzun kanatlarını gererek denize pike yaptıklarında, gagalarında mutlaka bir balık ya da yiyecek parçası ile havalanan martılar, bazen insanların oyun arkadaşı da oluyor.
Canları sıkılan, stres atmaya çalışan ya da onların yiyecek kapmak için birbirleriyle yarış yapmasını izlemek isteyen insanlar, ellerine bir simit ya da ekmek parçası alıp, sahile iniyor.
Martıların yiyecek kapma yarışı bazen öyle kızışıyor ki, simidi ya da ekmek parçasını atan kişinin elinden alıp kaçıyorlar. Bu davranışları özellikle çocukları korkutsa da, martılar bunu sadece karınlarını doyurmak için yapıyor.
Martılar hep birlikte yaşamayı sevdiklerinden, birlikte avlanır, birlikte dinlenir, yiyecek arar ve kavga ederler. Çoğu da birlikte yuva yapmayı tercih eder. Bazıları alçak ağaçlara yuva yapar, deniz yosunu ve çevredeki diğer bitkilerden büyük yuva oluştururlar.
Fadıl da, binlerce martıdan biri. Onu ilk gördüğümde cansız zannetmiştim. Bir seyyar balıkçı şemsiyenin tam ortasında hareketsiz öylece duruyordu. Sandım ki, balıkçı plastikten bir martıyı oraya yerleştirmiş. Tam balıkçının yanından geçerken tavukla karga sesi arası bir sesle bağırınca, anladım ki canlı bir martı.
O bağırınca, oturduğu tabureden kalkan balıkçı, kasalardaki küçük balıklardan bir tane alıp, şemsiyenin üzerine doğru fırlattı, balık daha havadayken yakaladı Fadıl.
Diğer martılar gibi denizden balık yakalamak ya da ekmek-simitle beslenmek yerine, balıkçının yanında duran Fadıl, işin kolayını öğrenmişti.
Kaldırımda durup, onu izledim. Verilen balığı yuttuktan sonra aynı şekilde hareketsiz duruşunu devam ettiriyordu. Hatta bazen yorulunca leylekler gibi tek ayak üzerinde bekliyordu.
-Bu hep burada mı durur böyle?, diye sordum balıkçıya.
Balıkçı, yüzüme şaşkınlıkla bakıp,
-Sen, Fadıl’ı tanımıyor musun? dedi.
-Hangi Fadıl’ı?, diye karşılık verdim.
-Sordun ya, tepede duran martı Fadıl’ı.
Şemsiyenin tepesindeki martıya baktım, o da benden yana bakıyordu.
-Fadıl mı, bunun adı?
-Evet, bizim demirbaşımız. Sabah tezgahı birlikte açıyor, birlikte kapatıyoruz. Çocuğum gibi bakıyorum ona. Merak etmiştim Fadıl’ı.
-Beleşçi bir martıymış. Diğerleri oraya buraya saldırıp, yiyecek ararken, bu bedavadan geçiniyor. Günde bir kilo balık yer bu?, dedim.
-Oooo! Bir kiloyla doymaz bunlar ama Fadıl’a feda olsun. O geldikten sonra kısmetimiz açıldı, daha çok kazanmaya başladım, dedi, balıkçı. Balıkçıyla sohbet koyulaşmıştı.
-Tepende durup, müşteri gelsin diye dua ediyor herhalde.
-Olabilir. Benim iyiliğime karşı dua ederse, Allah da kabul eder herhalde. Ben olmasam ölmüştü şimdiye.
-Neden ki, kendi kendine bir şeyler bulur, yer herhalde. Onu beleşçiliğe siz alıştırmışsınız.
-Yok, olay senin sandığın gibi değil. Martılar verilen yiyecekleri kapar gider, bazen kasadan balık yürütürler ama böyle hareketsiz durmak onlara göre değil. Fadıl’ın kanadı kırık, ondan burada böyle duruyor.
İçimde birden bir burukluk oluştu. Yanlış anlamıştım Fadıl’ı. Üzüldüm. Ona daha dikkatli bakınca kanatlarından birinin yarısının olmadığını gördüm. İlk bakışta dikkatimi çekmemişti.
“Araba çarptı”, dedi balıkçı. “Diğerleriyle birlikte caddede alçak uçuş yaparken hızla gelen bir araba çarptı. Yaralı halde bağırıp duruyordu. Yüreğim dayanmadı, alıp veterinere götürdüm. Kanadının biri kırılmış, kopmak üzereydi. Veteriner kırılan yeri kesti, sonra da ilaçlayıp, sardı. Bir süre evde baktım. Sonra buraya getirdim. Gündüzleri bu şekilde şemsiyenin üzerinde tüneyip duruyor. Bazen aşağı inip, kaldırımda, ara sokaklarda yürüyor, sonra geri geliyor. Burada bana arkadaş oldu. Herkes tanıyor artık. Ben de çırak gibi yanımda durduğu için Fadıl diye çağırıyorum. Adını da öğrendi. “Fadılll” deyince hemen bakıyor.
Denemek için kasadan küçük bir balık alıp, şemsiyenin üzerine doğru fırlattım,
“Fadıl kap”, dedim, anında kaptı, balığı.
Çantamdan fotoğraf makinamı çıkardım, şemsiyenin üzerinde beyaz taştan bir heykel gibi duran Fadıl’ın birkaç poz fotoğrafını çektim. Anlamış gibi sağa sola dönerek değişik pozlar almamı sağladı. Sonra balıkçıya hayırlı işler dileğinde bulunup, oradan ayrıldım.
Daha sonraki günlerde bazen o sokaktan geçerken Fadıl’ı görünce, balıkçının kasasından bir tane balık alıp, önüne fırlatıyordum.
Ancak sokak aralarında balıkçı tezgahı açmak yasaklanınca, balıkçıyla birlikte Fadıl da ortadan yok oldu.
Acaba karnını nerede doyuruyor şimdi.
(Bitti)
Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.