SU KRİZİ TARTIŞMALARININ GÖLGESİNDE YOK OLAN DERELERİMİZ
Trakya’nın yer altı ve yer üstü suları bakımından su fakiri bir bölge olduğunu bilmeyen kalmadı.
Trakya’nın mavi gözlü incisi Tekirdağ’da ise Kırklareli ve Edirne’ye göre su krizini en net hissedecek kent olarak alarm zilleri çalmaya başladı bile. Sanayi, tarım kullanımı ve yanı sıra en çok göç alan kent olan Tekirdağ’ın yer altı ve yerüstü su kaynakları hızla tüketilirken, kent kuraklık bakımından ilk sıralara yerleşti.
Bunca yıl vahşice kullanılan sularımız; yeratı suları 100 metrelerden 500 metrelere çekilince, yerüstü sularımız da gürül gürül akmayınca bir de yağmurla da beslenmeyince şimdilerde bizi yönetenlerin, yetkililerin dikkatini celp etmeye başladı.
Tekirdağ Valiliği aracılığıyla Devlet Su İşleri (DSİ), Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı gibi devlet yetkilileri ile görüşmeler yapılarak, su krizi konusunda atılması gereken adımlar belirlenmeye çalışılırken, Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi de geçtiğimiz günlerde ilk kez ‘Trakya Su Çalıştayı’ düzenledi. DSİ yetkililerinin, siyasi parti temsilcilerinin, muhtarların, TESKİ’nin, akademisyenlerin bir araya gelerek su konusunun istişare edildiği bu çalıştayda, Büyükşehir Belediye Başkanı Candan Yüceer durumun vahametini özetledi. Dedi ki; Tekirdağ, 30 Büyükşehir arasında verimlilik bakımında yer altı suyu kullanımı açısından en sonuncu sırada.” Aslında resmi olarak Mersin 30’uncu Tekirdağ 29’uncu sırada olmasına karşın, Mersin’de 200 metreden çıkarılabilen yer altı suyu, Tekirdağ’da 500 metrelere kadar indiği için gayri resmi olarak sonuncu oluyor.
Yer altı sularımızda hal böyleyken, gelelim yer üstü sularımızın durumunu anlatmaya. Biliyorsunuz yıllardır çözüm bekleyen Ergene Nehri sorunumuz var. Istrancalardan pırıl pırıl doğan nehir, Ergene ve Çorlu topraklarına varınca zift gibi kapkara akıyor. Sanayinin kimyasal atıklarla yıllarca zehirlediği nehir, adım adım ölürken; şimdi yetkililer dört bir koldan nehri kurtarmanın derdine düşmüş durumda. Oysa sanayi inşa edilirken, arıtma tesisi kurulsaydı, gerekli tüm önlemler alınsa ve denetimler yapılsaydı, bugün Ergene hala canlılığını koruyor olabilirdi. İnşası devam derin deşarj projesi ile bugün nehir kurtarılmaya çalışılıyor, ancak bilim insanları bu projenin sakıncaları konusunda uyarıyor. Bu da başka bir yazı konusu burada değinmeyeceğim.
Sadece Ergene mi peki sanayi atıklarına maruz kalan. Elbette değil; Ergene’yi besleyen ve zaman zaman balık ölümleri ile gündeme gelen Çorlu Deresi ve geçtiğimiz günlerde bizzat kirliliğine şahit olduğum Hayrabolu Deresi de aynı durumda.
Hayrabolu’nun kurtuluşu dolayısıyla gittiğim kentte, zamanın geri kalanını kenti keşfetmeye ayırmıştım. Osmanlı zamanında inşa edilen Hacılar Köprüsü’nün merkeze yakın bir mesafede olduğunu öğrenince bir hevesle rotayı o yöne doğru oluşturdum. Ancak köprüye varınca, heyecanım yerini büyük bir hayal kırıklığı ve isyana bıraktı.
İlk olarak ölü balıklar gözüme çarptı, hemen ardından kapkara akan su. Ve nefes almak için su yüzeyine çıkan can çekişen balıklar…biraz ileride bembeyaz tüyleri ile balıkçıl kuşları ve başka canlılar…dereden besleniyor.
Derenin hemen yanı başında Organize Sanayi Bölgesi yer alıyor. Oradaki ağır metaller direkt dereye akıtılıyor, hem de herkesin gözü önünde. Hayrabolu Belediyesi’nin, Tekirdağ Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’nün, Tekirdağ Tarım İl Müdürlüğü’nün, Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi’nin… liste uzar.
Sanayi; istihdam demek, aş demek, yatırım demek, para demek! Evet, ama işte bizim ülkemizde sanayinin sicili çevre anlamında kötü olduğu için herhangi bir bölgeye yapılacak olan OSB tüyleri diken diken edebiliyor. Çünkü arıtmanın pahalı olmasından kaynaklı, sermaye arıtma inşa etmekten kaçınınca, devlet de sermayeye arka çıkınca haliyle bilinçli olan vatandaş doğasını, toprağını, suyunu korumak için OSB’nin yapılmasına karşı çıkabiliyor. Bu durumda da o insanlar, marjinal olmakla, hatta yatırım ve devlet düşmanı olmakla suçlanabiliyor.
Sanayi-devlet işbirliğinde kim mi kaybediyor? Hepimiz, tüm insanlar, tüm canlılar, doğa… böyle de devam ettiği sürece; sanayinin çarklarında dönen kar ile susuzluğun giderilmediği, çoraklaşan topraklarda ekin bitmediğinde istihdamın karın doyurmadığı, paranın da her kapıyı açmadığı gerçeği ile yüzleşeceğimiz günler de çok uzak değil.
Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.