Toprak doyursun
Halinden, yoksul olduğu anlaşılan
bir adam, deniz kenarında oltayla balık
tutuyordu. Oradan geçmekte olan ülkenin
padişahı, bu gariban adamla ilgilendi ve ona:
Oltana ben burada iken ilk takılan şey ne
olursa sana onun ağırlığınca altın vereceğim´
dedi.
Biraz sonra oltaya takıla takıla ortası delik
bir kemik takıldı. Hükümdar, balıkçıya:
Ne yapalım, şansın bu kadar, oltana ağır
bir şey takılmadı´ diyerek alıp sarayına
getirdi.
Saraya varınca adamlarına, balıkçıya
elindeki kemiğin ağırlığınca altın vermelerini
emretti. Kemiği terazinin kefesine koydular,
öbür kefesine de altın koymaya başladılar.
Beş, on, yirmi, elli diyerek altınları koydular
ama kemik yerinden oynamıyordu. Görünüşte
beş on altını zor tartar göründüğü halde,
tahminlerin on misli üzerinde altın koydular,
kemik bana mısın demedi. Altını doldurmaya
devam ettiler, terazinin kefesi doldu taştı ama
kemik tarafı yerinden kımıldamıyordu.
Bunda bir sır olduğunu anladılar. Bir alimi
çağırıp bu sırrın ne olduğunu sordular. Alim,
kemiği şöyle bir eline alıp baktıktan sonra şu
açılamada bulundu:
Bu kemik, açgözlü bir insanın göz
çukurudur. Siz bunu tartmak için bütün
hazineyi koysanız yine de yerinden oynamaz.
Çünkü doymaz. Ama bir avuç toprak bunu
doyurur..´
Nitekim bir avuç toprak alıp terazinin
kefesine koydu ve kemik yukarı kalkıverdi.´´
Hep bana hep bana deyip, bir türlü
doymayanlara duyurulur.
Kalın Sağlıcakla…..
BÜNYAMİN
ALPTÜRK
[email protected]
Ergene