Dolar 32,1304
Euro 35,0723
Altın 2.525,65
BİST 10.643,58
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 23°C
Parçalı Bulutlu
Tekirdağ
23°C
Parçalı Bulutlu
Sal 23°C
Çar 23°C
Per 24°C
Cum 24°C

‘’ALLAH BU MİLLETE BİR DAHA İSTİKLÂL MARŞI YAZDIRMASIN!’’

12 Mart 2024 10:04
A+
A-

İstiklâl Marşımızın kabulünün 103.yılındayız. Millî şairimiz Mehmet Âkif’in, ‘’Bu marş benim değil, yüce Türk milletinindir!’’ diyerek Safahat’ına koymadığı o büyük marş; bundan 103 yıl önce 12 Mart 1921 tarihinde savaşlar yöneten, Gazi Meclisimiz olan Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiştir.

İstiklâl Marşımızın kabulünün her yıl dönümü önemlidir, Âkif’i anmanın da her anı, her yılı değerlidir. Bizim büyük tarihî kahramanlarımızı, olaylarımızı anmamız, unutmayışlarımız millî duyarlılığı müjdeler, bu büyük milletin büyük bir geleceğe doğru sağlam ve vefalı adımlarla ilerlediğini bizlere haber verir.İşte Mehmet Âkif bizim böyle büyük tarihî kahramanlarımızdandır. İşte İstiklâl Marşı’nın kabulü bizim böyle büyük tarihî olaylarımızdandır.

İstiklâl Marşı’nın anlam ve ruhunu anlayabilmemiz için öncelikle Âkif’i ve o büyük marşın yazıldığı hâletiruhiyeyi anlamamız gerekir.

Osmanlı Devleti’nin 1.Dünya Savaşı’ndan mağlup olarak çıkmasından sonra imzalanan 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi gereği İstanbul 13 Kasım 1918’de emperyalist devletlerce işgal edilir. Bunun üzerine Âkif işgal İstanbul’unu terk eder. Anadolu yollarına düşer. Çanakkale’de Âkif’in şiirleştirdiği destanı gerçekleştiren Kemâl Paşa’nın yoluna…

Ankara’ya varmadan Kastamonu’daki Nasrullah Camii’nde bir vaaz verir:

‘’Milletler topla, tüfekle, zırhlı ile, ordularla, tayyarelerle yıkılmaz. Milletler ancak aralarındaki rabıtalar (bağlar) çözülerek, herkes kendi başının derdine, kendi havasına, kendi menfaatine, kendi menfaatini temin kaygısına düştüğü zaman yıkılır…

 …Bizi mahv için tertip edilen Muhaede-i Sulhiye (Sevr Antlaşması) paçavrasını mücahitlerimiz şark (doğu) tarafından yırtmaya başladılar. Şimdi beri taraftaki dindaşlarımıza düşen vazife Anadolumuzun diğer cehitlerindeki (taraflarındaki) düşmanları denize dökerek o murdar (kirli, pis) paçavrayı büsbütün parçalamaktır. Zira o parçalanmadıkça İslam için bu diyarda beka (kalıcılık) imkânı yoktur.’’

8 Temmuz 1920’de işgalci Yunan kuvvetleri Bursa’ya girer. Memleketin dört bir yanından gelen acı haberlere bir de bu işgal haberi eklenir. Bursa, Osmanlı’nın dördüncü başkentidir. Bursa; Osman Gazi’nin, oğlu Orhan’a vasiyetidir.

Mehmet Âkif bu acı haberi işgalden iki gün sonra, 10 Temmuz’da, Ankara’da Burdur mebusluğu vazifesine devam ederken alır. “Eşin var, âşiyanın var, baharın var, ki beklerdin; Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?” mısralarıyla başlayano meşhur Bülbül şiirini böyle kederli bir ortamda bir gecede yazar.Âkif’in yanında bulunan ve bu şiir yazılırken çekilen çileleri sonraları yayınlanan hatıralarında çarpıcı bir şekilde nakleden oğlu Emin Ersoy, Mehmet Âkif’in bütün gece hem ağladığını hem de yazdığını, söyler.

Anadolu’da Millî Mücadele’nin en çetin günlerinde cephedeki askere moral olması için Maarif Vekâleti tarafından bir millî marş yazma yarışması düzenlenir. Yarışmanın ödülü ise 500 liradır. Vekâlet, yarışmaya gönderilen 724 şiirden 6’sını seçip, bastırdıktan sonra milletvekillerine dağıtır. Ancak bu şiirleri yeterli bulmayan Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey (Tanrıöver), yarışmaya para ödülü olduğu için katılmadığını öğrendiği Burdur Mebusu Mehmet Âkif’e mektup yazarak yarışmaya katılmasını ister.

Âkif’e bu talep daha önce arkadaşları tarafından da gelmiştir. Çünkü bu derece önemli bir şiiri ancak onun yazabileceğini biliyorlardı. Fakat Âkif her seferinde ’Siz bu milletin istiklâle kavuşacağını bana para ile mi söyleteceksiniz?’’ diyerek reddeder. Hasan Basri Bey 5 Şubat 1921’de Mehmet Akif Bey’i ikna eder.Sonunda Âkif, Hamdullah Suphi Bey’in ricası üzere, ödül konan 500 lirayı almamak kaydıyla, marşı yazmayı kabul eder.

Âkif bu kararının ardından Ankara’daki TâceddinDergâhı’na kapanır ve 48 saat içerisinde ‘’Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmayı nasip etmesin.’’dediği o büyük marşı tamamlar.1 Mart 1921 günü geldiğinde ise Meclis, Mustafa Kemal Paşa başkanlığında toplanır. Kürsüye Hamdullah Suphi Bey çıkar ve marşı okumaya başlar. Suphi Bey marşı ilk kez ve gelen istekler, beğeniler üzerine ise tam 4 kez okur -Hamdullah Suphi Bey aynı zamanda “millî hatip” veya “cumhuriyet hatibi” olarak da anılmaktadır-.

1 Mart 1921 İstiklâl Marşımızın semamızda duyulduğu ilk gündür!

Âkif ise o sırada mahcubiyetinden kafasını kollarının arasına almış, sıranın üzerine gömülmüştür. Meclis marşı duyar duymaz her mısraını ayakta alkışlar.“Tekbirler ve İnşallah, Amin!” sedaları bugün müze olan o mübarek 8 odalı meclisin tavanını çınlatıyorlardı. O meclis mübarektir çünkü büyük Türk milletinin istiklâlini kazanmıştır. Bugün Büyük Millet Meclisimiz 1000 odalıdır. Üzerinden 103 yıl geçmesine rağmen zaman ve mekân değişse dahi aynı ruhun yaşaması gerektiğine ve yaşadığına inanıyorum (İstisnalar kaideyi bozmaz).

Marşın okunduğu sırada Mustafa Kemâl Paşa dayanamaz, Meclis binasının girişindeki küçük odaya gider. Heyecanlıdır. ‘’Böylesi yazılmadı çocuk; inanılması güç, zafer gibi bir şey bu marş.’’der. Sonra arkasını döner, pencereden Keçiören’i seyreder. Ağlar gibidir.

Sonra, Kurtuluş Savaşı sırasında, Türk ordusu cephede düşmanla savaşırken İstiklâl Marşı için şöyle diyecektir:

 “Bu marş bizim inkılabımızı anlatır, inkılabımızın ruhunu anlatır. Bunu ne unutmak ne de unutturmak lâzımdır. İstiklâl Marşı’nda, istiklâl davamızı anlatması bakımından büyük bir manası olan mısralar vardır. Benim en beğendiğim yeri de burasıdır:           

“Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet;   

 Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl!”     

 Benim, bu milletten asla unutmamasını istediğim mısralar, işte bunlardır. Hürriyet ve istiklâl aşkı bu milletin ruhudur.Tarihe bakın, bütün milletlerin bir esaret ve hürriyetsizlik devri geçirdikleri bir hakikattir.

Dünya tarihinde, fasılasız, hürriyet ve istiklâlini muhafaza ve müdafaa etmiş bir millet vardır: Türkler İstiklâl Marşı‘nın bu pasajını oluştururlar.

Asırlar boyunca söylenmeli ve bütün yar ve ağyar anlamalıdır ki; Türk’ün Mete hikâyesinde olduğu gibi her şeyi hatta en mahrem hisleri bile tehlikeye girebilir; fakat hürriyeti asla!

Bu pasajı her vakit tekrar ettirmek, bunun için lâzımdır. Bu demektir ki efendiler, Türk’ün hürriyetine dokunulamaz.”               

Şiir 17 Şubat 1921 tarihinde Hâkimiyet-i Milliye gazetesi ve Sebilürreşad dergisinin ilk sayfasında yayınlanmış, şiiri 21 Şubat 1921 tarihinde ise Açıksöz gazetesi de neşretmiştir. 26 Şubat 1921 tarihinde ise İstiklâl Marşı konusu Meclis görüşmelerine taşınmış, görüşmelerde şiirin basılarak milletvekillerine dağıtılması kararlaştırılmıştır.26 Şubat 1921 tarihinde İstiklâl Marşı hakkında Maarif Vekâletinden gelen tezkere Meclis’e sunulmuştur. 12 Mart 1921 tarihli takrirlerinde müzakerelerin bitirilmesini ve Mehmet Akif Bey’in şiirinin İstiklâl Marşı olarak kabul edilmiştir.

Hasan Basri Bey’in “Büyük Meclisin ve halkın takdiratını celp eden Mehmet Akif Beyefendinin şiirinin tercihan kabulünü teklif ederim” adlı önergesi Meclis çoğunluğu ile kabul edilmiştir. Kabul edilmesinin ardından 21 Mart 1921 tarihinde de Ceride-i Resmiye Gazetesi’nin ilk sayfasında çerçeve içinde yayınlanmıştır.

***

“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.”

Bu mısralarda Mehmet Âkif binyılları aşan Türk tarihini ve Ergenekon’u hatırlatır. Tarihte dağı eritmiş bir millet olmanın hatırasını ve gururunu tazeler. Bu milletin hiçbir zaman esir olamayacağını da açıkça söyler.

***

O büyük gün Türk ordusu İzmir’e girdiğinde doğmuştu.  Âkif, o büyük zaferi müjdeler ve haklı çıkar. Zafer yakındır ve bizimdir. Yakın arkadaşı Mithat Cemal Kuntay Âkif için, ‘’O ömründe tek defa bir saadete vukuundan evvel inandı.” der ve Âkif’le bir hatırasını şöyle anlatır:

‘’-İstiklâl zaferine.

 ‘Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın…

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.’

 Bu sefer nasıl inandın? , dedim.

 –Başımızdaki adamı kim görse inanırdı, dedi.’’

***

“Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:

Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;

Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!”

Âkif burada o büyük gerçeği yinelemiş ve noktalamıştır. Zira hürriyet ve istiklâl tarihte dün olduğu gibi bugün de bizimdir.

Âkif Millî Mücadelemizin manevi cephesinin en büyük kahramanlarından biridir. ‘’Kahraman Ordumuza!’’ diyerek Türk ordusunun nezdinde Türk milletine ithaf ettiği bu büyük marş, bunun en büyük ispatıdır.

İstiklâl Marşı, İsmail Kara’nın da tanımıyla “bir tarihî düşünce metni”dir.

***

“Peşin söyliyelim ki, Türk İstiklâl Marşı, şiir kalitesi ve söyleyiş güzelliği bakımından, yeryüzündeki millî marşların hiç birisiyle ölçülemiyecek kadar üstün ve derin mânâlı bir şiirdir. Bu marş, Türk milleti gibi hürlük ve hükümranlık vasıflariyle yaratılmış bir milletin, bir gün, bir “İstiklâl mücadelesi” yapmak zorunda kalışındaki muazzam tezadı yakından kavramış, destan ruhlu bir sanatkârın heybetli terennümüdür.

İstiklâl Marşı, büyük bir milleti asırlarca ayakta tutacak kadar sağlam, derin ve tarihî mısralarla örülmüştür. Bu şiirin:

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan, şühedâ!.

gibi mısraları, şiir ve mısra haline konulmuş bütün bir Türk tarihi ve bütün bir Türkiye toprağıdır. Bu kadar büyük bir tarihi, bu kadar ulu bir vatanı, bu kadar kuvvetli iki mısraa sığdıran şair, milleti tarafından ne ölçüde sevilse ve ne derece övülse yeridir.”

(Nihad Sami Banarlı, İstiklâl Marşının Mânâsı,Hürriyet Gazetesi, 28.01.1950)

***

Hürriyet kelimesi nasıl ki Namık Kemal’in mısralarında vücut bulmuşsa, İstiklâl de aynı şekilde Âkif’in mısralarında vücut bulmuştur. Türk şiiri, edebiyat tarihçilerinin tanımıyla eskiden yeniye geçerken şekilde, aruzda bir değişiklik olmamasına rağmen içerikte, anlamda büyük bir yeniliğe gidilmiştir. Eski edebiyatın sevgilisinin yerini, yeni edebiyatta vatan, hürriyet ve istiklâl almıştır. Namık Kemal için hürriyet, tıpkı bir sevgili gibidir.

“Mehmed Akif de Namık Kemal gibi, sevgisinde ve azabında hiçbir kadın tesiri, hiçbir ecel ürpermesi, ferd ruhunun kendi kendisile çekişmesinden peyda olmuş hiçbir şuur humması veya insanla varlık arasındaki ihtilâftan doğmuş hiçbir felsefî ve metafizik sıkıntı olmıyan, tek ihtiraslı adamdır. İkisinin de eserinde kadının, ecelin, sınıfın, şuurun, varlığın bir san’atkâra çektirdiği kompleks işkencelerinden ve bunun üslûba vuran ince humma çizgilerinden, nüanslarından zerre yoktur. Dağ kadar kitleli, sarp ve yalçın, nehir kadar akıcı, hava kadar saf bir cevher bu en büyük iki vatan şairinin manzumelerini bir tabiat sadeliği ve ihtişamile doldurur. Bunlar, Türk dağlarında, sularında, ovalarında kaybolmuş meçhul ve sayısız Türk çığlıklarının aksi sadalarınıtoplıyarak ve koyulaştırarak ebedileştirmiş eserlerdir. Vatanın dünden bugüne kalan en yüksek sesi Namık Kemalse, onunla beraber bugünden yarına kalacak en yüksek ses de Mehmed Akiftir. Kasidenin sesi Kızıl sultandan hürriyeti, İstiklâl manzumesinin sesi düşmandan İzmiri alan büyük kuvvetler arasındadır. Bu manzumenin ahenginde on sekiz sene evvel KaradenizdenAkdenize kadar yürüyen kağnı gıcırtılarile karışık bütün kılıç ve mahmuz şakırtıları, obüs yiyen göğüslerden fırlamış tekbir uğultuları, bütün iniltiler, çığlıklar, yeminler, Mehmedciğin anasına son defa “anam” diyişiniyâdettiren ebedî vedalar, kelimelerden ziyade, saklı mananın ve sesin delâletinden gelme bir destan manzarası halinde var.

Akif bir şark çocuğudur. Hangimiz değiliz? Fakat o bunu hepimizden fazla duydu ve bunun yıkılışına hepimizden fazla yandı. Safahatın bütün iniltilerinde ve isyanlarında, dine aid olanlardan çok fazla ahlâka aid endişeler görüyoruz. Belki de Akif Türk ahlâkının son direği olduğu için dine sarılmıştı. Fakat o bir dinci değil, Fikret gibi ve Fikret kadar bir ahlâkçıydı. Namık Kemalin siyasî ahlâkını ve hürriyet idealini Mehmed Akifin içtimaî ahlâkı ve fazilet aşkı tamamlıyordu.”

(Peyami Safa, Mehmet Akif İhtifali İçin, Cumhuriyet, 28.12.1938, s. 3)

***

Âkif, yarışmanın ödülü olan 500 lirayı almaz ve “Darülmesai”ye(yoksul kadın ve çocuklara iş öğreten kurum) bağışlar. 500 lira o gün için Ankara’da üç çiftlik parası demektir. Fakat Âkif sırtında Meclise giderken giyecek bir paltosu dahi olmadığı hâlde bu parayı almaz.

Fransız yazar Carlaine, ‘’Milletler kahramanlarıyla yaşar. Kahramanların yaşı yoktur.’’ diyor. Âkif işte bizim öyle büyük adamlarımızdan, kahramanlarımızdan biridir. Unutulmayı hiçbir zaman hak etmez. Zira eğer unutulursa biz millet olarak başımız eğik gezmeliyiz.

Âkif’in Millî Mücadele’nin her sathında, her safhasında büyük faydaları olmuştur. Sadece İstiklâl Marşı bile başlı başına bu milletin hürriyetinin ve istiklâlinin en büyük sembolüdür. Fakat biz ne yazık ki tarihin birçok döneminde bu denli büyük insanlarımıza hak ettikleri değeri veremedik. Bizler bu tür olaylardan ders çıkaralım ki aynı hatalar bir daha tekrar olunmasın.

Âkif, İstiklâl Marşı’nı Safahat adlı külliyatına bile almamıştır.

Bu durumu Eşref Edip’e şöyle anlatır:

 ‘’İstiklâl Marşı’nı milletime hediye ettim. O milletindir, benimle alakası kesilmiştir. Zaten o milletin öz malı ve eseridir. Ben yalnız gördüğümü yazdım.’’

Ve yine şunu söyler Âkif:

‘’O şiir, milletin o günkü heyecanının bir kıymetli hatırasıdır. O şiir bir daha yazılamaz. Onu kimse yazamaz. Onu ben de yazamam. Onu yazmak için o günleri yaşamak lâzım.’’

Hasta yatağında verdiği bir röportajında da İstiklâl Marşı’nı nasıl yazdığı ile alakalı şunları söyler:

‘’Bu, ümitle yazılır. O zaman düşünün, imanım olmasaydı yazabilir miydim? Zaten ben, başka türlü düşünüp başka türlü yazanlardan değilim. Bu elimden gelmez. İçimde ne varsa, bütün duygularım yazılarımdadır. Şu var ki; İstiklâl Marşı’nın şiir olmak üzere bir kıymeti yoktur. Ancak tarihî bir değeri vardır.’’

Birkaç gazeteci, ölümünden kısa bir süre önce Mehmed Âkif’i ziyarete gider. Sohbet sırasında söz bir ara İstiklâl Marşı’ndan açılır ve bir vesile ile söz marşın değiştirilip değiştirilemeyeceğine gelir. Âkif hasta yatağından heyecanla doğrulur, yanından hiç ayrılmayan genç dostu Âsım Şakir’in arkasına koyduğu yastığa yaslanmadan önce, ‘’Mecliste kabul edildiği gün Tunalı Hilmi hariç herkesin ayakta dinlediği İstiklâl Marşı’nı değiştirmeye kimsenin gücünün yetmeyeceğini’’ söyler. Bitkin bir hâlde yastığa yaslanırken “İstiklâl Marşı bir daha yazılamaz.” der.

 “Kimse bir daha İstiklâl Marşı yazamaz, ben de yazamam!”

Sonra derinden gelen bir sesle:

   “Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın!” der ve susar.

***

“Fâniliğin kaçınılmaz bir gerçeği olarak sona eren muhteşem Osmanlı çağının son ve başlayan Türkiye’nin ilk kahramanlık figürlerinin şiirini yapan, ebedî anıtlarını diken yalnız Âkif’tir: Çanakkale Şehitleri Destanı ve İstiklâl Marşı.

(Sezai Karakoç, Mehmet Âkif, Diriliş Yayınları, s. 54)

***

Biz bugün okullarımızda hafta başında ve cuma günlerinde, millî bayramlarımızda, toplantılarımızda, bizi biz yapan, Türk milletini bir arada tutan her yerde milletçe hep bir ağızdan coşkulu, tarih boyu alnına hiçbir zaman esaret lekesi değmemiş bir millet olarak İstiklâl Marşımızı okuyoruz. Yazılmasının ve millî marş olarak kabul edilmesinin üzerinden 103 yıl geçmiştir fakat bu büyük millette yarattığı tesir, önem hiçbir zaman değişmemiş, azalmamış tam tersine artmıştır. İstiklal Marşı, İsmet Özel’in ifadesiyle “bir millî mutabakat metni”dir.

Bugün birtakım sözde büyüklerin çok Müslüman, millî veyahut halkçı geçinmelerine rağmen Türk milletinin, Türk halkının bağımsızlığını, istiklâlini anlatan bu millî marşı okurken sergiledikleri lakayt tavır, bu tavrı alkışlayanlar ise bu milletin içindeki samimiyetsizlerdir. İstiklâl Marşı okunurken ayağa kalkmayanlar veya kalksa dahi dudaklarını kıpırdatmayanlar, söylemeyenler ise içimizdeki urlardan başkası değildir. Sözde İslâmcı geçinenlerin Âkif’e sövmeleri, yine birtakım sözde büyüklerin ona sövenlerin cenazesinde saf tutması, pespayeliğin ve rezilliğin arşa çıkmış hâlidir.

“Türk’e hiçbir kavmin horoz olmasına tahammül edemem” diyen Âkif’e, yakın arkadaşı Elmalılı Hamdi Yazır şöyle der: “Türk’ü ikaz; Türk’ü i’la için ancak yazdın, yüce Türklük yaşadıkça yaşar elbet adın.” Türklük de Âkif’in adı da yaşayacaktır. Ve eğer Âkif’i anmak için sadece tek bir sebebe ihtiyacımız olsa Millî Mücadele sırasında yaptıkları, yazdığı İstiklâl Marşı kafidir. Âkif bugün ölüdür, fakat yaşayacak bir ölüdür. Faniler arasında tertemiz eteklerini toplayıp giden lâyemut bir Türk’tür o. Böylesi büyük şairler, adamlar ölmezler, unutulmazlar. Asıl unutulurlarsa ölürler. Âkif bu milletin yâr-ı kadimidir. Âkif, Türk’ün büyük evlâdıdır. Unutursak mahşerde millet olarak Âkif’in önünden ancak boynu bükük geçeriz. Âkif’siz bir millet, bir nesil, bir edebiyat teselliye muhtaçtır. Âkif bizim evimizin derdidir.

İstiklâl Marşımızın kabulünün 103.yılında başta Gazi Mustafa Kemâl Atatürk, silah arkadaşları ve Mehmet Âkif Ersoy olmak üzere bu topraklar uğruna can vermiş bütün şehitlerimizi, gazilerimizi ve kahramanlarımızı rahmet, minnet ve sonsuz dua ile anıyorum.

 ‘’ALLAH BU MİLLETE BİR DAHA İSTİKLÂL MARŞI YAZDIRMASIN!’’

YAZDIRTMAYALIM!

HERKESE VE HER ŞEYE RAĞMEN!

Kaynakça

AYVAZOĞLU, Beşir (1986). İstiklâl Marşı Tarihi ve Manası. İstanbul: Tercüman Yayınları

ÇANTAY, Hasan Basri (2020).  Âkifname. İstanbul: Arguvan Yayınevi

DÜZDAĞ, M. Ertuğrul, “Mehmed Akif Ersoy”, İslam Ansiklopedisi, 18. Cilt, s.432-435.

İZ, Mahir (2000). Yılların İzi. İstanbul: Kitabevi Yayınları

KARAKOÇ, Sezai (2007). Mehmed Akif. İstanbul: Diriliş Yayınları

KOCAKAPLAN, İsa (2007). İstiklâl Marşımız ve Mehmet Akif Ersoy. İstanbul: Türk Edebiyat Vakfı Yayınları

KUNTAY, Mithat Cemal (2022). Mehmet Akif Ersoy Hayatı Seciyesi Sanatı. İstanbul: Everest Yayınları

NALBANTOĞLU, Muhittin (1986). Mehmet Akif ve İstiklâl Marşı. İstanbul: Zümrüt Yayınları

YIKILMAZ, Fikret(2021). Kabulünün Yüzüncü Yılında İstiklâl Marşımız ve Mehmet Âkif. İstanbul: Umut Matbaacılık

ataturkansiklopedisi.gov.tr

www.istiklalmarsidernegi.org.tr


Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
13 Mayıs 2024 10:38
3 Nisan 2024 10:14