İKİ BENZER: İMAMOĞLU VE ERDOĞAN
Yerel Seçimlerin yine ülkenin ana gündemine oturduğu şu günlerde İstanbul her zamanki gibi ilk sırada. Herkes İstanbul’u konuşuyor. Adaylar da belli oldu. CHP’nin adayı mevcut Belediye Başkanı İmamoğlu, AKP’nin ise Murat Kurum oldu. Ülke genelinde mevcut rant siyasetinin sembolü olmuş isimleri kalkıp burada savunacak hâlimiz yok. Ben sadece bütün muhalefetin etrafında kenetlenmeye çalıştığı, bütün argümanların bu yönde kullanıldığı İmamoğlu hakkında görüşlerimi yazacağım.
Ben, 1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Erdoğan ile aynı göreve 2019 yılında seçilen İmamoğlu arasında hiçbir fark göremiyorum. Erdoğan 1997 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken Siirt’te okuduğu şiir dolayısıyla 1999 yılında hapse atıldı, 4 ay 10 gün tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi. Hakkında siyasi yasaklı kararı verildi. İmamoğlu 30 Mart 2019’da Belediye Başkanlığını kazanmasına rağmen usulsüz bir şekilde mazbatası iptal edildi. Mağdur edilmişti. 23 Haziran’da tekrarlanan seçimde ilk seçime nazaran çok büyük bir fark atarak seçimi kazandı.
İki isim, iki mağduriyet…
Erdoğan’ın daha sonra siyasi yasağı kaldırıldı, başbakan oldu, cumhurbaşkanı oldu. Darbe gördü, demokrasi kahramanı dahi oldu. İmamoğlu yaşadığı haksızlık dolayısıyla halkın gözünde partisinin genel başkanından daha önde tutulur hâle geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise birçok meselede direkt olarak İmamoğlu’nu hedef gösterdi, rakibini adeta kendisi seçercesine. 2023 seçimlerinde Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi sürecinde ise en çok adı geçenler arasındaydı fakat aday gösterilmedi. Seçimden sonra gerçekleşen kurultayda ise kendisinin ne kadar etkili olduğunu görmüş olduk.
Bu millet mağduru sever, bu doğru. Bir mağduriyet bizi Erdoğan tarafından yönetilmeye layık gördü, ikinci mağduriyet ise çok değil, ilk genel seçimde bizi İmamoğlu tarafından yönetilmeye layık görecek. Benimkisi sadece bir tahmin, bir ihtimal. Tabii ki ders çıkarılırsa durum değişir mi bilmem. Ders çıkarılır mı, hiç sanmam. Bizim milletimiz yaşananlardan ders çıkarabilseydi, yüzyıllardır bir sürü mesele tekerrür eder miydi?
Geçtiğimiz günlerde Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce de İmamoğlu’nun kazanması için destek vereceğini dile getirdi. Son seçimde kendisine yapmadığını bırakmayan eski partisini muhalefetin amiral gemisi olarak tanımladı. Ki zaten bu tanım dahi baştan mağlubiyetten başka bir şey değil. İmamoğlu seçim döneminde İnce ve partililerini “Bu işler dansla, müzikle olmaz; oylarınızı bölmeyin” diyerek bölücülükle itham etmişti. Bunca şey sineye mi çekilecek? İnce kendini Ecevit’in çizgisinde görüyordu, bu çizgi umarız ki Sarıgül’e kaymaz.
Bu arada… Kimse İstanbul seçimlerini çantada keklik görmesin. İYİ Parti ve DEM de aday çıkardığı takdirde İstanbul’u AKP’nin kazanması hiç de zor değil. Yazık olur İmamoğlu’na; Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı gitti, şimdi de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı gider.
Baba Erenlerden:
Baba erenler aşka gelmiş. Her şeye merhaba demeden edemezmiş. Bir ağaç görse “Ağaç baba, merhaba”, bir deve görse “Deve baba, merhaba” dermiş. Senin anlayacağın, dağa taşa merhaba deyip dolaşıyormuş. Aşk ile sarhoş olmuş, muhabbet başını döndürmüş, geziyormuş. Derken bir gün yolu değirmene düşmüş. Bakmış taş dönüyor. Aynı muhabbetle değirmen taşına yaklaşmış, “Taş baba merhaba” demiş.Demiş ama bu arada eteğini de kaptırmış. Baba güç bela kendini kurtarmış. Sonra biraz geriye yaslanmış. Değirmen taşına bakmış, bakmış ve demiş ki: “Yok baba, yok! Bundan sonra dönene merhaba yok!”
Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.