Dolar 32,4375
Euro 34,7411
Altın 2.439,70
BİST 9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 17°C
Az Bulutlu
Tekirdağ
17°C
Az Bulutlu
Pts 17°C
Sal 18°C
Çar 18°C
Per 21°C

“BASINCILAR” ARASINDA BİR AY (3)

25 Aralık 2023 09:49
A+
A-

Ali on üç yaşındaydı. Sekiz kardeştiler. İlkokulu dördüncü sınıfta bırakmıştı.

Babası şoförlük yapıyordu. Kazancı çok azdı. Geçimlerine yetmiyordu.

Bu yüzden aile bütçesine katkı yapmak için sabah evden çıkıyor, toptancılar çarşısına geliyor, burada ne iş bulursa yapıyordu. Çoğu kez kaldırabileceği ağırlıktaki kutuları kamyonlardan depolara ya da depolardan kamyonlara taşıyor, para kazanıyordu.

Eli ayağı bu yüzden kir pas içinde kalıyordu. Kazandığı parayı da akşam eve gidince annesine veriyordu.

Sevimli bir çocuktu. Aynı zamanda efendi ve terbiyeliydi. Toptancılar çarşısındaki esnaf onu seviyordu. Aile durumunu bildiklerinden, küçük işleri ona yaptırıyor, cebine harçlık koyuyorlardı. Akşam eve gittiğinde yorgunluktan yatağa başını koyar koymaz uyuyordu.

Evleri, Toptancılar çarşısına çok yakındı. Çarşının hemen bitişiğinde uçakların bulunduğu havaalanı vardı. Hiç tanımadığı, bilmediği uçaklar gelip, giderdi. Buradan kalkan uçaklar, başının üzerinden geçerdi. Nereye ve ne için gittiklerini hiç düşünmemişti şimdiye kadar. Ne zaman ki toptancılar çarşısının havaalanına bakan kısmında gazeteciler toplanmaya başladı, Ali’nin de merakı arttı.

Onlarca muhabir, kameraman gelmişti. Dev çanaklı canlı yayın araçları vardı. Muhabirler kameraların karşısına geçiyor sürekli bir şeyler söylüyordu. Söyledikleri de anında televizyonda çıkıyordu. Bu olayı çok ilginç bulmuştu Ali. Uzaktan onların çalışmasını izliyor, ne yaptıklarını anlamaya çalışıyordu.

İsimleriyle birlikte kimin hangi televizyon kanalında, hangi gazetede çalıştığını da öğrenmeye başladı.

İsimlerini bilmediği muhabir ya da kameramanlara çalıştığı kanalın adıyla hitap ediyor, ‘entivi abi ya da sienen abla’ diyordu. Hatta bazen aklında tutamadığı kişilere farklı isimlerle sesleniyordu. Nizamettin’e, ‘Abdülrezak’ demesi herkesi güldürmüştü.

Gazetecilerin geldiği ilk günlerde savaş başlamamıştı. Herkes savaşın ne zaman çıkacağını bekliyordu. Bu bekleme anında, havalanan uçaklar sayılıyor, nereye gidip, geldikleri konusunda yorumlar yapılıyordu. Kalkan her uçağın modeli ve kalkış saatinin çetelesi tutulup, haber olarak yayımlanıyordu.

Ali, muhabirlerin davranışlarını dikkatle izliyordu. Onların kendi aralarında konuşmalarından, birbirlerine sordukları sorulardan kalkan uçakların modellerini, ne amaçla kullanıldıklarını ve nereye gidip geldiklerini öğreniyordu.

Zamanla uçak saymaktan bıkıp, tavla, ya da okey oynayarak sıkıntılarını atmaya çalışan muhabirlerin yerine, uçakları kendisi gözleyip, çetele tutmaya başladı.

Gece nöbet tutup, gündüz uyuyan muhabirler, uçak trafiğiyle ilgili bilgileri Ali’den alıyordu. Ali kendiliğinden oluşan medya merkezinin demirbaş fahri muhabiri olmuştu.

Medya merkezinin temizliği ve getir götür işleri Ali’den soruluyordu. Muhabirlerden biri bakkala alışveriş için gönderdiğinde yüksek sesle bağırıyor, başka bir şey isteyen olup olmadığını soruyordu.

Ali kendisine yaptırılan işleri hiç yüksünmüyordu. Çünkü şimdiye kadar yaptığı işlerin hepsi daha ağır ve yorucuydu. Burada gazeteci ağabeylerinin, ablalarının verdiği para günlük yevmiyeyi çıkarmaya yetiyordu.

Bazen bahşiş az verilince, daha çok çalışıyor, hatta çalıştığını belli ederek, akşam bürolarına dönenleri arabalarına kadar yolcu edip, eksik kalan yevmiyeyi tamamlıyordu.

Yabancı çocukları da, gazetecilerin bulunduğu alana yaklaştırmıyordu. Çünkü her şey, her bir yandaydı. Kiminin cep telefonu, kiminin gözlüğü, kiminin fotoğraf makinesi ve objektifi ortalık yerdeydi. Ve hepsi de çok değerli eşyalardı. Ali bunlara göz kulak oluyordu. Bazen ortalıktan kayboluyordu. Yokluğunu fark eden gazeteciler;

“Ali bugün gelmedi mi? Hiç görünmedi”, diye birbirlerine soruyordu.

Tabi ki kimse onun nerede olduğunu bilemiyordu. Birkaç saat sonra geldiğinde yorgun ve kolları yana sarkmış bir şekilde bir kenara çöküyor, soranlara;

“Biraz yük vardı, onları taşıdım”, diyordu. Biraz dediği yük ise yüzlerce kiloyu bulan paketler, tenekelerdi.

(Sürecek)

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR