Dün, bugün, yarın ve siyasetçiler
Önümüzde yerel seçimler var ya, işte o yüzden son günlerde siyasetçilerle fazla haşır neşir olmaya başladık.
Bazı aday adaylarının basın toplantılarına ben de katılıyorum. Onların konuşmalarını, vaatlerini, öneri ve düşüncelerini sessizce dinliyorum.
Bazıları basın toplantılarına katılan gazetecilere “sorunuz varsa cevaplayabilirim” diyor.
Soru sormak isteyen soruyor, açıklama yapmak isteyen yapıyor. Bazıları da memleketin sorunlarını anlatıp, çözüm önerileri getiriyor.
Bazen içimden karşımdaki siyasetçiye bir soru sormak geliyor, sonra vazgeçiyorum. Çünkü yıllardır hep aynı şeyler yaşanıyor.
Seçim seçimi takip ediyor. Bir seçilen bir daha seçiliyor. Seçilemeyen kendine bir başka yerde bir başka koltuk ayarlamanın peşine düşüyor.
Peki, insanların ihtiyacının kaçta kaçı karşılanıyor. Sorunların hangisi çözüme kavuşturulup, hangileri sürüncemede bırakılıyor. Vaatlerin hangisi yerine getiriliyor, hangisi unutulup gidiyor? Kim kime hesap soruyor, kim neyin hesabını veriyor?
Bana göre yalnızca bir seçim öncesi verilen sözler tutulsa, vaatler yerine getirilse, yaşama geçirileceği söylenen projeler yapılsa, yatırımlar gerçekleştirilse bir sonraki seçimde verilecek söz kalmaz, vaat kalmaz. İnsanların siyasetçilerin peşinde koşmasına da gerek kalmaz.
Yani her seçim öncesi aynı terane…
Bu güne kadar “yapacağım”, “edeceğim” diyerek insanların umutları sömürülmeseydi, zaten bugün kimsenin kimseden bir beklentisi kalmaz, herkese işinde gücünde olur, evinde barkında eşiyle, ailesiyle, çoluğuyla çocuğuyla mutlu mesut yaşar, “yarın ne olacağım?” diye kendi kendine sormazdı.
İşte ben yıllardır hep bunları dinledim. O kadar çok siyasetçi tanıdım, o kadar çok seçim takip ettim, o kadar çok söz, vaat duydum ki, artık hiç kimseye içimden ”seçilirseniz ne yapacaksınız?” diye sormak bile gelmiyor.
Niye gelsin ki?
İnsanın umudu bir defa kırılır, iki defa kırılır, hadi üç defa kırılsın… Kırıla kırıla içimizde umut denen şey kalmadı ki…
O yüzden katıldığım toplantılarda sadece dinliyorum. Ağzımı açıp, iki kelime de ben konuşayım demek gelmiyor içimden.
Ha on yıl önceki bir siyasetçiyi dinlemişim ha yirmi yıl önceki bir aday adayını… Hiç fark etmiyor.
Her şey basmakalıp, birbirinin aynısı.
“Yapacağım”, “edeceğim.”
Sonra…?
Bugün dün için gelecekti… gelecek geldi ve şimdi onu yaşıyoruz. Ölmezsek eğer yarını da yaşayacağız. Belki yarın bugünden farksız olacak, belki bugünü de arayacağız.
Dün de söz vermişlerdi, bugün de veriyorlar.
Ben dünü de yaşadım, bugünü de yaşıyorum. Bu nedenle konuşamaya bile gerek duymuyorum.
Yalnızca yazıyorum. Anlayana…