Tekirdağ’ın kültür başkenti olması için
Geçmiş yıllarda yaşadığım büyükşehrin merkez ilçelerinden birinde belediye başkanlığına aday olan bir dostumuzla seçim öncesi kafede sohbet ederken “size bir sanat sokağı yapacağım. Orada her türlü kültür-sanat etkinliği düzenlenecek. Sizler de yazar, şair bir araya gelip orada sohbetler, şiir dinletileri yapabileceksiniz” demişti, biz de sevinmiştik.
Dostumuz seçildi, sözünde de durdu… Bir sokağa ahşaptan kulübeler yaptırdı, her iki ucuna da Sanat Sokağı tabelası astırdı. Kulübeleri de sahaflara ve antika eşya satan kişilere tahsis etti. Oldu sana sanat sokağı. Oradan her geçmemde, başkanın bize verdiği söz aklıma geldirdi.
Sonra İstanbul’a taşındım. Bir ilçemizde gazeteciliğe ve edebiyat çalışmalarına devam ettim. Aynı şekilde seçim kazanan yeni belediye başkanımız “size bir sanat sokağı yapacağım” dedi. Sahile çıkan bir sokağın başına bir tiyatro ve sinema sanatçımızın adının yazılı olduğu büyükçe bir tabela koydurdu. Ama sokakta oturacak bir bank bile yoktu. Hala da öyle. Neden böyle diye sordum. Bir belediye yetkilisi, “siz orada kültürel etkinlikler düzenleyin gerisi gelir” dedi. Cevap bile vermedim.
“İş bilenin, kılıç kuşananındır” demiş atalarımız. Lokanta sahibinin çok iyi yemek yapmasını bilmesi gerekmez. İşinin erbabı bir usta tutar, iyi bir maaş ya da yevmiye verir, lezzetli ve kaliteli yemekler satıp, müşteri ve para kazanır.
Yerel yönetimlerde de böyle olması gerekir. İşi bilen müdürler, danışmanlar ve onların birlikte çalıştığı personel, önce halkın ne istediğini, neye ihtiyacı olduğunu tespit edip, ona göre hizmet üretilmesini sağlar.
Kültür-sanat faaliyetleriyle iç içe yaşayan, yazan, çizen, üreten kişiler de elbette ki bir sanat sokağı olsun, orada güzel kafeler, küçük sanat merkezleri bulunsun, yazarlar, şairler, sanatçılar buluşup, sohbet etsin ister.
Yazarlığa, edebiyata gönül vermiş, yazar ve şairlerle tanışıp, onlardan bu konuda bir şeyler öğrenmek isteyen gençler gelsin, sohbetler edilsin, söyleşiler yapılıp, bilgi, beceri, tecrübe paylaşımı olsun.
Ama bu da olmazsa sakin bir yerde bahçesi olan, yazın ağaç altında, kışın soba başında oturulabilecek mütevazı yerler bile iş görür. Yeter ki gönlümüz hoş olsun.
Gördüğümüzden, konuştuğumuzdan ilham alıp, yeni eserler üretelim. Yoksa “haydi imza günü var, getirin kitaplarınızı okuyucuya imzalayın” demek kolay.
O kitaplar eve kapanarak ya da sokakta, dağda bayırda dolaşarak yazılmaz. Bir şeyleri yaşamak kadar, birbirimizden, toplumdan ilham alıp, sonra da yazıya dökmektir edebiyat yapmak, yazar olmak.
Bunu anlamak, ona göre hizmet üretmek, eskiyle yeniyi buluşturup, geleceğe bu şekilde yürümek gerekir. Bunda da yerel yönetimlerin sorumluluğu ve yükümlülüğü vardır.
Duymayan duysun, bilmeyen bilsin istedim. Bilinsin de yapılsın istedim.
O yüzden bunları yazdım.
Çünkü yerel yöneticilerimiz “Tekirdağ kültür ve sanatın başkenti olacak” diyorlar. Biz de umutlanıyoruz. Umutlanıp, beklenti içine giriyoruz. İnşallah olur.
Ama geçmişten edindiğim tecrübeler bunun söylemekle değil, yapmakla olacağını belirtiyor.
Yapmak için de ne istenildiğini ilgili kişilere sorup, öğrenip, danışıp, ona göre hareket etmek gerekir. Aksi takdirde ben de “şunu yapacağım, bunu yapacağım” diye söylerim.
Sözlerim yanlış anlaşılmasın. Böyle diyenleri çok gördük de
Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.