Dolar 32,4375
Euro 34,7411
Altın 2.439,70
BİST 9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 20°C
Az Bulutlu
Tekirdağ
20°C
Az Bulutlu
Cts 20°C
Paz 19°C
Pts 16°C
Sal 18°C

BİR GAZETECİ ÖYKÜSÜ (3)

27 Ekim 2022 13:34
A+
A-


Akşama doğru gazeteye geldiğimde, içerideki hava her zamankinden farklıydı. Sanki yaz günü, odanın ortasına bir kamyon buz dökülmüş gibi soğuktu.
Selam verdim, masama geçip oturdum, o gün takip ettiğim haberi yazmaya başladım. Bir yandan da göz ucuyla içeridekileri izliyordum. Herkesin başı önündeydi. İşleriyle ilgileniyormuş gibi yaparken, müdürü de kolluyorlardı.
Anladım ki ben gelmeden önce bir şeyler olmuştu. Olabileceğini tahmin ettiğim şeylerden biri de, yoktan bahanelerle insanların azarlanıp, fırçalanmasıydı.
Bu ortamda ne konuşacağını da bilmiyor insan. Havayı yumuşatmak için espri falan yapsam belki de en büyük azarı ben işiteceğim. En iyisi susmak deyip, haberimi yazmaya devam ettim.
Ama müdürü bir görseniz, sigaranın biri bitmeden ötekini yakıyor, koltuğunda kıvrım kıvrım kıvranıyordu. Sanırsınız basur olmuş da oturamıyordu. Nedenini tahmin ettim tabii. O an içimden attığım kahkahaları bir duysa, kesin beni domdom kurşunuyla vururdu.
O günden sonra uzun süre rahat ettim. Kadın, benimle gözüme bakarak konuşmuyor, talimatlarını ya bir şeyle meşgul olurken, ya da bilgisayarında yazı yazarken veriyordu.
Hiç önemli değildi. Has yüzüne hasret değildim zaten. Ama bana yaptıklarını da yanına bırakacak değildim. İşin zevkini çıkarmalıydım.
Bir süre sonra makam aracının şoförünü değiştirdi. Yeni birini işe aldı. Yeni gelen şoför de işten çıkarılan gibi genç biriydi.
Önceki şoförle aram iyiydi. Delikanlı çocuktu. Yanında rahat konuşurduk. Ama yeni gelen pek tekin birine benzemiyordu.
İşin garibi daha işe başlayalı birkaç gün olduktan sonra benimle aşırı bir samimiyet kurmaya başladı. Ben uzak durduğum halde ne zaman bir yerde baş başa kalsak, üstüne vazife olmayan konularla ilgili sorular soruyor, ağzımdan laf almaya çalışıyordu.
Tamam dedim, bu tam aradığım adam. Ben de onunla samimi olmaya başladım. Espriler yapıp, şakalaşıyorduk. Sözde özel konulardan bahsediyor, sır olacak şeyleri veriyormuş gibi yapıyordum. Ama hepsi eften püften şeylerdi.
Bir gün müdürün arabasıyla beni bir yere bırakması gerekmişti. Yolda, “sana bir şey söyleyeceğim ama aramızda kalsın, şimdilik kimseye bahsetme” dedim.
“Buyur abi” dedi. Sesinin tonu değişmişti.
“Bilirsin seni severim. Delikanlı adamsın. Tanışalı çok olmadı ama güvenilir biri olduğuna kanaat getirdim.”
“Sağol abi, Allah razı olsun.”
“Sen de sağol. Şimdi beni iyi dinle. Sana bir sır vereceğim. Bir aya kalmaz gazeteye müdür olarak atanacağım. Kadını da şutlayacaklar. Seni şoförlükten alıp, idare amiri yapacağım. Şimdilik aramızda kalsın. Hazırlıklı ol diye söylüyorum” dedim.
Aniden direksiyonu sağa kırıp, arabayı yol kenarına çekti, frene bastı. Ne oluyor demeye kalmadan, bana doğru dönüp, hangi elimi tuttuğunu şimdi hatırlamıyorum, iki eliyle kavrayıp, öpüp, başına koydu.
“Abi, Allah senden razı olsun. İçime doğuyordu zaten bir şeyler olacağı” dedi.
Öptüğü elimi çektim. Çok ciddi bir yüz ifadesiyle, “fazla abartma istersen” dedim. “Ben böyle el öpmelerden falan da hoşlanmam. Bir daha yapma.”
“Özür dilerim abi, heyecanlandım birden” dedi, arabayı tekrar hareket ettirdi.
“Hadi bas gaza da gidelim o zaman, işimiz acele” dedim, bir müdür edasıyla.
Şoför o andan sonra bambaşka bir havaya girdi. Sanki otomobil değil, uçak kullanıyordu. Beni gideceğim yere bırakıp, gazeteye geri döndü. Yanımdan ayrılırken arabanın tekerleri ıslık çalıyor, asfalttan duman çıkıyordu.
İdare amiri olacağının sevincinden mi, yoksa kadına beni ispiyonlayacak çok önemli bir bilgiyi elde etmiş olduğundan mı tam anlayamadım ama öyle bir gidişi vardı ki, bir iki saat kadar şoförün kaza yaptığına dair bir haber beklemedim desem yalan olur.
Akşam gazeteye biraz geç döndüm. İçeride müdürden başka hiç kimse yoktu. Sanırım herkes işini bitirip çıkmıştı. Ya da bitirmiş gibi yapıp, kaçmışlardı. O an gördüğüm manzarayı anlatmama hayal gücüm yetmez.
Meteor mu düşmüş desem, deprem mi olmuş desem ya da orta yere yıldırım isabet etmiş de cam çerçeve darmadağın mı desem bilmiyorum ama bunların hiçbiri olmadığı halde o an bende uyanan duygu aynen böyle bir şeydi.
Çünkü müdür camekanlı odasındaki koltuğunda küçülmüş, kapkara bir yumak halinde hayal meyal görünüyordu. Öyle çok sigara içmişti ki, dumanaltı olmuştu.
Göz ucuyla baktım desem inanmayacaksınız, öyle bir ortamda göz ucuyla içerideki insanı nasıl göreceksiniz ki? Masama oturdum ve direkt olarak müdürün davranışlarını izlemeye başladım. Kadın koltuğunda, hava boşluğuna düşmüş uçağın kanatları gibi titriyordu. Gülmemek için kendimi güç tuttum.
Birkaç dakika daha oturduktan sonra kalkıp, lavaboya gittim. Şoför de oradaydı. Aynaya bakıp, saçlarını tarıyordu. Gülümseyerek, “n’aber kardeşim, nasılsın?” diye sordum. Tedirgin bir hali vardı. Benden yana bakmadan, “sağol abi” deyip, aceleyle çıktı. “Sen de sağol dostum” dedim, aynaya baktım, kendi kendime gülümsedim.
Müdür, o günden sonra benimle uzun bir süre konuşmadı. Talimatlarını bile yardımcısı aracılığıyla veriyordu. Ne zaman ki şoföre söylediğim “bir ay sonra müdür olup, seni de idare amiri yapacağım” sözümün üzerinden bir ay kadar bir zaman geçti, müdür rahatladı. Eski günlerine döndü ama yine de tedirgin olduğu her halinden belli oluyordu.
Ama yanarım yanarım da gariban şoföre yanarım. Çocuk ikinci ayını dolduramadan şutlandı.
İşin ilginci, işten atıldığı gün yanıma gelip, öyle bir şey söyledi ki, tam bir itiraf gibiydi.
“Abi, senden özür dilemek istiyorum” dedi.
Şaşırmış gibi yapıp, “hayrola, ne oldu ki?” diye sordum.
“Boşver abi” dedi. “Ben hatamı biliyorum.”
Biliyordu ama geç kalmıştı.
Ben de orada fazla kalmadım zaten. Daha iyi bir iş bulana kadar çalışmaya devam ettim, sonra “eyvallah” dedim.
Bir ara duydum ki bizim kadın müdür bir top bezle şutlanmış! Bürodan çıkarken de dönüp dönüp koltuğuna bakıyormuş.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR