Dolar 32,4428
Euro 34,7579
Altın 2.439,71
BİST 9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 20°C
Az Bulutlu
Tekirdağ
20°C
Az Bulutlu
Cts 19°C
Paz 20°C
Pts 19°C
Sal 18°C

BİZİM KÖYÜN BAĞLARI…

25 Ocak 2023 11:44
A+
A-

Bizimkiler bir süreden beri köyümüzdeki babadan kalma bağı bahçeyi satmak istiyor. Dört beş parça zeytinlik, meyvelik yerler. İnsanlar zaman buldukça oraya gidip, piknik yapıyor, çocukluk anılarını tazeliyorlardı. Ben pek fazla yaşamadım köyde. Orada doğdum ancak okul çağına gelince tamamen şehre taşındık. Ondan sonrası bizim için nostalji oldu.
Rahmetli babam vefat edene kadar tarlayla bahçeyle ilgilendi. Buğdayımız, her çeşit meyvenin tazesi ve kurusu oradan gelirdi. Yaz aylarında birkaç haftayı orada geçirip, kışlık erzağımızı bile hazırlardık. Gün geçtikçe ilgisizlikten bazı ağaçlar kurudu, bazılarını kesip odun yaptılar. Toprak bile bakımsızlıktan, susuzluktan küstü, istenileni vermez oldu.
Ben toprağı, insana benzetirim. İlgi gösterip, bakmak gerekir. Hele hele meyveyi, sebzeyi, bakliyatı yetiştirdiğiniz bahçeyi, bağı, tarlayı sevmezseniz, suyunu, gübresini vermez, toprağını sürüp, çapalamazsanız, hasat zamanı gelince ancak havanızı alırsınız.
İşte bizim köydeki bağ, bahçe de böyle oldu. Herkesin işi gücü şehirde olduğundan, kendi işyerlerinde para kazanıp, geçimlerini sağlıyorlardı. Oralarda kimsenin gözü yoktu.
Hatta yeni yetme çocuklar, torunlar köyün yolunu bile bilmezdi. Babam rahmetli olunca, annem “biraz da baba yadigarı malınızla ilgilenin, üç beş kuruş para verip, ağaçların budamasını yaptırın, toprağını sürdürün, yoksa yakın bir zaman sonra gölgesinde oturacak ağacınız kalmayacak” derdi de, herkes “bana ne, kim ilgilenirse ilgilensin” diyerek, burun kıvırırdı.
Sonunda olan oldu. İşler bir süre annemin çabasıyla yürüdü, o da “ne haliniz varsa görün. Sizin derdinizle uğraşmaktan bıktım” deyip, babamın yanına gidince, takım taklavat ortada kaldı.
Aradan yıllar geçti. Tabii bakılmayan yüz solarmış. Bizim köydeki bağ, bahçe de öyle oldu. İnciri, bademi, cevizi kesip, odununu sobada yaktılar, sebze yetiştirilen yerler çoraklaştı. Evler yıkıldı, temeli bile yok oldu. Zeytin ağaçları meyve vermez oldu. Fıçılar dolusu zeytinyağı elde edilen ağaçların etrafını ot bürüdü, dalı, yaprağı kurudu. Su aktı, biz baktık hesabı, havadan gelen, baba mirası toprağa bile sahip çıkamadık.
Bir ara “bizim köyün arazisinden otoyol geçecek, istimlak parası verecekler, herkes zengin olacak” söylentisi yayıldı. Ama hepsi dedikodu olarak kaldı. Yol geldi, tam bizim köyden geçecekken durdu. Daha ileri gitmedi. Bekledik… Yıllar geçti.
“Yol geçecek, biz zengin olacağız” hayalleri içinde neler vardı neler, bir bilseniz. Sonra “yol başka yerden geçecekmiş” dediler. Para yerine havamızı aldık.
O zaman?
“O zaman satalım” diyorlar, şimdi de.
Satalım da, kurtulalım yani.
“Hem elimize üç beş kuruş para geçer de, bir derdimize merhem olur” diye mazeret uyduruyor bazıları.
Fakat o konuda da bir sorun var; çünkü bizim köydeki araziler birden bire değerleniverdi. Ama maddi anlamda değil, manevi açıdan. İnsanlara bir gecede ne olduysa oldu, ağaçları kurumuş, toprağı çoraklaşmış bağa bahçeye altın madeni gibi bakmaya başladılar. Mirasyedilerin her biri ayrı telden çalıyor şimdilerde. “Satalım – sattırmam, bölelim – böldürmem, sen al – almam, bana ver – vermem…”
Müzakereler bir süreden beri bu şekilde devam ediyor. Buyur burdan yak.
“Kör ölür, badem gözlü olur” derler. Bizim köyün arazileri; bırakın badem gözü, aniden zümrüt gözlü oldu. Her ailede herkes söz sahibi. Her söz sahibinin ayrı bir fikri ve önerisi var.
Kısacası bizim satış olayı yine çıkmazda… Çıkarana aşk olsun. Ben seyrediyorum. Kim ne derse, “olur” diyorum. “Olmaz” desem ne olacak ki? Olan olmuş, giden gitmiş. Ortada ne ağaç var, ne de ekip biçilecek bir toprak. Sevilmemiş, ilgilenilmemiş, sahip çıkılıp, ihtiyacı karşılanmamış… İtilmiş, kakılmış, ötelenmiş, örselenmiş çocuk gibi. Boğazına çökülmüş, son nefesini vermek üzere olan bir insan görünümünde.
Ama görülmeyen, görülmek istenmeyen bir şey daha var, o da; bizim bağın, bahçenin toprağına dönmüş insan yürekleri. Onlara da yıllarca bakılmamış. İlgisiz, sahipsiz, sevgisiz kalmış hepsi. Kurumuş, çoraklaşmış…
Bundan sonrası; “satalım gitsin, bitmiş olan hepten bitsin, herkes yoluna…”
Yazık oldu bizim köyün çobanına…

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR