YAŞAM TECRÜBESİNİN BEDELİ!
Yakın akrabaydık. Pek fazla bir araya gelemiyorduk ama ne zaman karşılaşsak halini hatırını soruyor, “işlerin nasıl, bir sıkıntın yoktur inşallah” diyerek, benden bir isteği olup olmadığını soruyordum.
O da, “sen merak etme, ben tüm aileyi kurtacarağım, sıkıntı yok” diyerek, geçiştiriyordu.
Gençti, yaşam tecrübesi bizler kadar değildi. Hayata asılıyordu, koşturuyor, çalışıyor çabalıyor, zengin olmaya çalışıyordu.
Zamanla işlerini geliştirdi, çalışma alanını genişletti. Eli para görüyordu, ailesine, çevresine destek oluyordu. Arabaları vardı, çalışma ofisi vardı, hatta yardımcı olması için yanına personel bile almıştı. Güler yüzlü, sempatik davranışlarıyla çevresinde sevilip, ilgi görüyordu.
Onun kısa sürede çok para sahibi olmasını ya da öyleymiş gibi davranmasını pek aklım almıyordu. Çünkü yaşam tecrübem, bana bu işlerin böyle olmadığını, merdivenlerden ağır ağır çıkmak gerektiğini söylüyordu.
Bu yüzden de her karşılaştığımızda, “işlerin nasıl gidiyor, bir sorun yoktur inşallah” derken, o umursamasa da ufak tefek nasihatlarda bulunuyor, kulağına küpe olacak sözler söylüyordum. Ama hep, “sen canını sıkma, ben hepinizi kurtaracağım, sıkıntı yok” diyordu.
“Hadi hayırlısı” demekten başka çarem yoktu. Ben de öyle yapıyordum. Ama hislerim bunun böyle gitmeyeceğini söylüyordu.
Ağabeyinin evlenmesine yardımcı oldu, babasının evinde tadilat yaptırdı, sonra kendi de genç bir kız bulup, hayatını birleştirdi.
Bu kadar hızlı yükselmesine bir anlam veremiyordum ama içimden de “demek ki ticaretten anlıyor, helal olsun” demekten kendimi alamıyordum.
Kendisi her ne kadar yolunda son sürat gidip, sağına soluna bakmasa, önünde, arkasında ne var ne yok diye kontrol etmese de ben, bazen annesi aracılığıyla uyarıda bulunuyor, “oğluna söyle, dünyanın her türlü hali var, dikkat etsin, elin adamı insana acımaz, düşerse üstünden silindir gibi geçerler” diyordum.
Annesi ise, “söylüyorum merak etme. Maşallah kafası çalışıyor, yanlış yapacağını sanmıyorum” diyordu. O zaman diyecek fazla bir şey yoktu. Kimseye durduk yere akıl vermek üstüme vazife değildi.
Ancak son görüşmemizde oldukça öfkeli ve psikolojik olarak dağılmış bir halde olduğunu fark ettim. İşlerin yolunda gitmediği belliydi. Ailedeki herkese kızıyor, adeta köpürüyordu. “Buraları terk edeceğim. Telefonumu kapatacağım, nerede olduğumu bile bilmeyecekler” deyince, gözlerine baktım; ne kimseyi görecek haldeydi, ne de söyleneni anlayacak.
Aradan bir ay kadar geçti, annesi aradı yüklü miktarda bir parayı bankadan kredi çekip, oğluna vermemi, geri ödemesini kendilerinin rahatlıkla yapabileceğini söyledi. “Neden gerekiyor?” diye sordum, “evimiz ipotekli. İpoteği kaldırmazsak, evi elimizden alacaklar” dedi.
Böyle olacağı belliydi ama bunu ona söylemedim. Ve bu kadar parayı kredi alacak durumda olmadığımı belirttim. Telefonu aceleyle kapattı. Oğluna bilgi verecekti. Yana yakıla para arıyorlardı. Bu arada bir yerlerden yüksek faizle borç aldığını, daha arsası bile olmayan inşaat projesi üzerinden satışlar yaptığını duydum.
Bir süre sonra kötü haber geldi; yanında çalışan genç, onun bilgisi dışında bazı dükkanları proje üzerinden satıp, parasını iç etmiş. Sonra da korkudan bunalıma girip, intihara kalkışmış. Olaya bak!
“Sıkıntı yok” diyen, “aileyi kurtaracağım” diyen adam, hem babasının evini kaybetmesine neden olup, hem kendi işini batırmıştı. Neyse ki intihara kalkışan kişi ölmemişti.
Sonuçta hopladı zıpladı, döndü dolaştı, çok çok zengin olmaya çalışırken, hesapsızlığın ve açgözlülüğün bedelini ağır şekilde ödedi.
Yükseldiği gibi, hızla yere çakıldı.
İşte bunun gibi bazı yaşam tecrübelerinin bedeli çok ağır oluyor. Tabii ki ders alabilene!