Dolar 32,4375
Euro 34,7411
Altın 2.439,70
BİST 9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 18°C
Az Bulutlu
Tekirdağ
18°C
Az Bulutlu
Paz 18°C
Pts 16°C
Sal 19°C
Çar 19°C

BABA VE ÇOCUKLARI (l)

22 Eylül 2023 10:21
A+
A-

İki oğlu vardı. On iki yaşında olan büyüğü ilköğretim altı, sekiz yaşındaki küçüğü ikinci sınıftaydı. Okullar açılmış, masrafların her biri bir yandan geliyordu. Kitap, defter, kırtasiye okul kıyafetleri ateş pahasıydı. Bunların dışında bir de servis, yemek paraları vardı. Neyse ki servis ve yemek ücretleri taksitle ödeniyordu. Yoksa maaşının tamamını yatırsa yine de iki çocuğunun masrafına yetmeyecekti.

Kendisi iki çocuğu okutmakta zorlanırken, sekiz on çocuk yapıp da geçinmeye çalışan insanları düşününce içine sıkıntı giriyordu. Ya akılları yok ya da Allah onlara para konusunda torpil geçiyor, diye düşünüyordu…

Özel bir şirkette çalışıyordu. Bulunduğu yere dişiyle tırnağıyla mücadele ederek gelmişti. Kazandığı para geçimini sağlamaya yetmese bile sevdiği bir işi yapmanın huzurunu duyuyordu. Mesleğinin gereği belli bir mesai saati yoktu. Asker, polis gibi gece gündüz her an göreve çıkabiliyordu.

İşinin yoğunluğu nedeniyle her zaman çocuklarıyla karşılıklı oturup, sohbet etme fırsatını pek nadir bulabiliyordu.

O akşam, ertesi günün tatil olmasından yararlanıp, yemekten sonra çocuklarının odasına girdi. Çoktan beri çocuklarıyla karşılıklı sohbet etmenin özlemini duyuyordu.

– Dersler nasıl gidiyor çocuklar? Aman yüzümüzü kara çıkarmayın. Halimizi görüyorsunuz işte. Bir sene sınıfta kalmanız demek aynı masrafları boş yere bir kez daha yapmak demektir. Gözünüzü seveyim, iyi çalışın, dedi.

Büyük olan Kemal’den ses çıkmazken babasıyla daha rahat, senli benli konuşan Can;

– Çalışıyoruz ya işte, dedi.

– Tabi ki çalışacaksınız. Sizden başka bir şey mi istiyoruz? Çalışın da adam olun. Kendiniz çaba harcamazsanız kimse gözünüzün yaşına bakmaz, ezilir gidersiniz.

İçe kapanık bir kişilik yapısına sahip olan Kemal araya girip;

– Baba, sen, bana kundura almışsın ama spor ayakkabısı da lazım. Onu ne zaman alabilirsin? diye sordu.

Küçük Can atılıp;

– Ben de istiyorum. Işıklı olmazsa giymem, ona göre, dedi.

– Işıksız olursa ne olurmuş?

– Ben başkasını giymem. Sınıfta herkesinki ışıklı…

– Peki, tamam ışıklısını alırız. Ama sen böyle ayaklarını havaya getirip, gırgır geçer gibi ders çalışırsan, sınıfı zor geçersin bilesin. O çalışma masasını size süs olsun diye almadık. Kitaplarınızın her biri bir yerde. İnsan biraz düzenli olur.

Kemal bir kez daha söze girip;

– Babacığım bana bu sene çanta da alınmadı. Spor çantasıyla okula gidiyorum. Onu ne zaman alacaksın? diye sordu.

Ardından Can atıldı;

– Bana aldığın çanta da bir ay dayanır mı bilmem. Servisçi amca da para istedi bugün. Yarın vermezsen gitmem Allah’ıma..

– Tamam, vereceğiz, kaçmıyoruz ya…

Çocuklarla biraz sohbet edip, stres atayım derken, onların istekleri daha da strese sokmuştu onu. Oturduğu yatağa biraz daha yerleşip;

– Şimdi beni iyi dinleyin. Bu söylediklerimi belki bir daha ağzımdan duymayabilirsiniz. İster nasihat olarak alın, ister talimat. Uygulayın veya uygulamayın, siz bilirsiniz. Ama şu an yaşadığınız ortam, sahip olduğunuz değerler, bilin ki, benim çektiğim çilelerin ve yaptığım fedakarlıkların sonucudur. Ben yiyip, içip, gezseydim, size de “ister okuyun, ister okumayın, beni ilgilendirmiyor, başınızın çaresine bakın” deseydim, haliniz ne olurdu bilmem…

Can yine yüzsüzlük edip araya girdi;

– Ne olacak ki? Biz de okumazdık.

– Peki, okumayıp ne yapacaksın? Biriniz simit satar, diğeriniz ayakkabı boyardınız, öyle mi?

Hiç biri yanıt vermedi.

Sonra nasihatlerine başladı. Amacı kendi yaşadıklarından örnekler verip, çocuklarının ders almalarını sağlamaktı. Aslında hedefi büyük oğluydu. Küçüğün aklının daha böyle şeylere ermeyeceğini biliyordu.

– Ben ilkokula giderken ne servise binerdim ne de okul yemekhanesinde parayla yemek yerdim. Yemeğimi evde yer, okula yaya gider gelirdim. O zamanlar ders aralarında süt tozundan yapılma süt ve sandviç dağıtırlardı. O anı sınıfça dört gözle beklerdik. Bir tane ayakkabım vardı. Onunla bir yıl idare ederdim. Spor ayakkabısı böyle şimdikiler gibi ışıklı değildi. Siz eşofmanı ayrı, şortu ayrı istiyorsunuz. Benim yalnızca bir şortum vardı. Üzerine fanila giyerdim. Size her yıl okul forması alıyoruz. Ben iki formayla ilkokulu bitirdim. İlkokulda bir çanta, ortaokulda bir çanta eskittim. Lisede ise çanta kullanmadım. Okuduğum sürece ihtiyaçlarımın büyük bölümünü kendi kazandığım parayla aldım. Yarım gün okula gidip, yarım gün çalıştım. Kazandıklarımı biriktirip, okul masraflarım için harcadım. Ama şimdi size kıyamıyorum. Bu küçücük bedeninizle nasıl çalışacaksınız ki?

Yine Can araya girip, yüzünü buruşturarak;

– Ben çalışmam, dedi.

– Sana ‘çalış’ diyen mi var? Sus da dinle biraz.

((sürecek)

 

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR