Dolar 32,4375
Euro 34,7411
Altın 2.439,70
BİST 9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 18°C
Az Bulutlu
Tekirdağ
18°C
Az Bulutlu
Paz 18°C
Pts 16°C
Sal 19°C
Çar 19°C

SIRILSIKLAM (lV)

15 Eylül 2023 10:36
A+
A-

Lokantadan ayrıldıktan sonra öğleye doğru geldiği otogardan dönüş için bir bilet alıp, az sonra perona yaklaşan otobüse bindi.

İçinde profesöre karşı büyük bir öfke oluşmuştu. Öfkesinin nedeni, kendisini buralara kadar sürükleyip, sonra da görüşmek istememesi olabilirdi. Yağmur altında sırılsıklam olmasının nedeni de oydu. Ama asıl sebep takip ettiği haberin konusuydu. İşçilerin anlattıklarını dinlerken, hem üzülmüş, hem de kızmıştı.

“Birkaç ay önce üniversitenin bulunduğu şehirde işim vardı” diyerek söze başlamıştı işçilerden biri. Üniversite için skandal sayılacak olayın açığa çıkmasını sağlayan oydu. Ardından olayı tüm detayıyla anlatmıştı.

Otobüs otoyolda süratle ilerlerken, yaslandığı koltuğunda işçinin anlattıklarını düşünüyordu. Şöyle demişti;

“Buraya kadar gelmişken hem üniversiteye uğrayayım hem de maaşımı çekeyim dedim. Normalde maaşlarımızı her ay okul müdürü muhasebeden alıp, bizlere burada zarf içinde dağıtıyordu. Bugüne kadar zarfın içinden ne çıktıysa razı olduk. Hocaya güveniyorduk. Bizi işe alan kendisiydi. ‘Allah razı olsun’ deyip, teşekkür ediyorduk.

Ancak o gün bana üniversitenin muhasebe görevlisi her zamankinden fazla para verdi. Yanlışlık olduğunu düşünüp, fazla verdiklerini söylediğimde, aldığım cevaba çok şaşırdım. Çünkü görevli, maaşımın bu kadar olduğunu ve uzun süreden beri de aynı miktarda paranın benim adıma çekildiğini belirtti. O zaman anladım ki müdür, bizim adımıza çektiği maaşlarımızı, bizlere eksik veriyordu.

Döndüğümde bu durumu arkadaşlarıma anlattım. Onlar da çok şaşırdı. Müdür okula geldiği gün de hep birlikte yanına gidip, maaşlarımızı neden eksik ödediğini sorduk. İyi niyetli davranıp, geçerli bir mazereti ya da bizim bilmediğimiz bir kesinti olabileceğini de düşünüyorduk. Ancak kendisi bizim olayı araştırmamıza çok öfkelendi. Konunun üzerine düştüğümüz ya da şikayet ettiğimiz takdirde işimize son vermekle tehdit etti. Ancak biz kararlıyız. İsterse işten atsın. Hakkımızı alacağız. Çünkü her birimiz beş altı yıldır burada üç kuruş maaşa çalışıyoruz. Geçindirmek zorunda olduğumuz ailelerimiz var.”

Gazeteci akşam saatlerinde çalıştığı gazeteye döndü. Mesai saati bitmek üzereydi. Haber müdürüne o günkü çalışmasıyla ilgili bilgi verip, haberi yarın yazacağını belirtti. Yorucu ve ıslak bir gün geçirmişti.

Haber yayınlandıktan sonra her şey çok hızlı gelişti. Olay idari soruşturma aşamasından mahkemeye intikal etti. Profesör, yüksekokul müdürlüğünden alındı. Ayrıca soruşturma tamamlanana kadar fakültedeki öğretim üyeliğinden de uzaklaştırıldı.

İşçiler tecrübeli bir avukat tutmuştu. Gazeteci yaşanan tüm hukuki gelişmeleri ondan öğreniyordu. “Davayı kazanmamamız için hiçbir neden yok. İşçiler tamamen haklı. Müdür, maaşlarının bir kısmını zimmetine geçirmiş” demişti, avukat.

Gazeteci, konuyla ilgili tüm gelişmeleri takip edip, haberleştirdi. Olayın peşini bırakmadı.

Üniversitedeki soruşturmayla ilgili bilgi almak için yanına gittiği fakülte dekanı da yaşanan skandaldan çok rahatsız olmuştu. Ne de olsa olayın kahramanı kendi fakültesinin öğretim üyesi, mesai arkadaşlarından biriydi. “İnsan nasıl böyle bir şeye tenezzül eder?” diyerek, kafasını sağa sola sallamasından, içine attığı öfkenin şiddeti belli oluyordu.

İşçilerin avukatı, son görüşmelerinde, “müdür davayı kaybedeceğini anladı. ‘Evimi, arabamı satar, alacaklarını öderim’ dedi. Biz de kabul edeceğiz. Zaten vermezse, bunun bir de ceza davası olur ki, zimmete para geçirmekten hapis bile yatar. Parayı öderse en azından işçiler şikayetlerini geri çeker ve müdür hapis cezasından kurtulur” demişti. Gazeteci bu bilgiyi de haberleştirdi.

Her haber, hem profesör hem de üniversite için prestij kaybıydı. Fakülte dekanı, son görüşmelerinde gazeteciye, “sen görevini yaptın. İstersen bundan daha ileriye gitme. Çünkü hocanın psikolojisi iyice bozulmuş. Sana da, kendine de zarar vermesinden korkuyorum. Çoluk çocuğunuz var, yazık olur” dedi.

Gazeteci bunun bir tehdit değil, uyarı olduğunu biliyordu. Çünkü dekanın samimiyetine inanıyordu. “Merak etmeyin hocam” dedi, sakin bir ses tonuyla. “Ben gazetecilik sorumluluğumu yerine getirdim. Bundan sonrası hukukun ve üniversitenin bileceği bir şey. Ancak yaşanan gelişmeleri takip edip, gerek duyarsam haber yapacağımı da bilmenizi isterim. Uyarınıza gelince, çok teşekkür ederim. O da Allah’ın takdiri. Kaderde ne varsa o olur!” dedi.

Sonraki günlerde işçiler tüm alacaklarını profesörden tahsil ettiler. Profesör bir daha yüksekokula müdür olamadı. Üniversitedeki öğretim üyeliği de bir süre askıya alındı.

Gazeteci ise haktan ve hukuktan sapmadan, kişisel ve mesleki etik değerlere uyarak, toplumu ilgilendiren yeni haberler peşinde koşmaya devam etti.

(Bitti)

 

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR