Dolar 32,2805
Euro 34,7915
Altın 2.436,26
BİST 10.268,58
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 18°C
Az Bulutlu
Tekirdağ
18°C
Az Bulutlu
Cum 20°C
Cts 21°C
Paz 17°C
Pts 18°C

Erzincan’daki heyelanın anımsattıkları

21 Şubat 2024 10:47
A+
A-

Erzincan’ın İliç ilçesindeki altın madeninde meydana gelen heyelan, bu kentteki anılarımı anımsattı.

O yıllar çok güzel yıllardı. Yediğimiz gıda, içtiğimiz su zehirsizdi. Soluduğumuz hava temizdi. Dağ taş, toprak, çayır, çimen kokardı. İnsanı, hayvanı çiçeği böceği mutluydu. İnsanlar arasında dostluk, arkadaşlık bağları güçlüydü.

Ben de Adana’da çalıştığım devlet kurumundaki işime mutlu mesut bir şekilde devam ediyordum.

Bir gün çalıştığım Zirai Araştırma Enstitüsü’nün müdürü beni ve birkaç arkadaşımı yanına çağırıp, “biliyorsunuz ki bizim dışımızda, bölgelere göre ülkemizde beş tane daha Zirai  Mücadele Araştırma Enstitüsü var. Bizim enstitümüzün “Doğu Anadolu Bölgesi sınırları içerisinde bulunan il ve  ilçelerde yetiştirilen ürünlere zarar veren hastalık ve zararlılara mücadele etme yükümlülüğü bulunuyor. Bugün Erzincan Teknik  Ziraat Müdürü beni aradı, bazı sorunları varmış. Yarın Erzincan’ a gideceksiniz. Müdürle görüşerek, sorunları neyse yerinde dinleyeceksiniz. Üreticilerin ayağına kadar da gidip, duruma göre ilçelere de giderek,  ziraat teknisyenlerinden sorunlarını dinleyeceksiniz, onlara da yardımcı olacaksınız” dedi.

Devletimiz çiftçilerle bütündü, onların hizmetindeydi.

Bizler aldığımız talimat gereği ertesi günü Erzincan yoluna koyulduk. Önce Elazığ’a, sonra Tunceli’ye vardık. Munzur Çayı’nın kıyısında yemek yedik. Bu sırada orada bulunan  bir  kişi bizlere ‘’Munzur Çayı’nı  ve bir  çobanın ala balıkla ilgili hikayesini anlattı. Biz de dinledik. Ardından tekrar yolumuza koyulduk.

Tunceli’yi geçtikten bir iki saat  sonra arabamız  bozuldu. Sürücümüz  tamir etmeye çalıştı ama edemedi. Sonra kırılan malzemeyi alıp,  Tunceli’ye geri döndü.  Biz de arabanın başında onun geri dönmesini bekledik.

Beklerken  dağlara, tepelere ormanlara ve yeşilliğe baktım  durdum. Doğa böyle  bir şey;  kendisine  bakana, o da sevecen sevecen  bakar.

Nihayet  sürücümüz geldi. Malzemeyi arabaya takıp, çalıştırdı, yolumuza tekrar devam ettik.

Erzincan sınırına  girmiştik  ama hepimiz acıkmıştık ve açlık üzerine konuşurken, .sürücümüz konuşmamızdan  etkilenmiş olacak ki bizden müsaade alarak   arabayı durdurdu ve  yol kenarında bulunan bir evin kapısını çaldı. Bir müddet sonra elinde tepsiyle  yanımıza ger  geldi . Tepside yok yoktu. Bal, pastırma ,sucuk  Erzincan Peyniri, köy ekmeği  ,süt , zeytin vardı.

Yemeği yedikten sonra sürücümüz tepsiyi geri götürdü ve ev sahibine teslim etti. Ev sahibi bizden para almadı.   Kendi  kendime ‘’Türkler ne kadar misafir sever. Yemez  ama yedirir demiştim.

Nihayet  uzun ve maceralı  yolculuktan  sonra .Erzincan’a  vardık. Ertesi günü  Teknik Ziraat Müdürü İle görüştük.  Müdürlük bünyesinde çalışan diğer Ziraat Mühendisleri ve üreticilerle bir araya gelip,  fikir alışverişinde bulunduk, sorunlarını  dinledik. Arkadaşlarımız  kendi uzmanlık alanlarına göre, sorunlara  cevap vererek,  yol gösterip,  çözüm yollarını söyledil.

İlçelere giderek  Ziraat  Teknisyenleriyle ve üreticilerle de görüştük. Hepimiz ayrı ayrı sorunları  dinledik. Sonra birlikte bir dilekçe  yazarak, Bakanlıktan, müdürlüğün ihtiyacı olan kimyasalları  istedik. Sonra durumu kendi müdürümüze de bildirdik.

Erzincan da ki  görevimizi tamamladıktan  sonra mutlu ve huzurlu olarak verdiğimiz  hizmetin gururuyla enstitüye geri döndük.

O gün bu gün o  kahvaltının  tadını ve Erzincanlıların misafirperverliğini hiç unutmadım, unutamadım.

   Erzincan’daki altın madeninde yaşanan heyelanın sırasında zehirli toprak altında kalan dokuz insanımızı arama çalışmaları sürüyor. İnşallah sağ olarak çıkarılırlar. Tek temennimiz o. Ancak maden ocaklarının, ülkemizin doğasına ,ekolojisine , kültürüne, milli servetine ,milli gelirine, dağına ,taşına ,suyuna ,havasına, toprağına ,otuna ,çöpüne ,merasına ,insanına verdiği  zarar asla yadsınamaz ,inkar edilemez ve küçümsenemez .

Bu bir  ekolojik katliamdır, ekolojik cinayettir. Eğer böyle giderse biyolojik çeşitlilik, ülkenin ekonomik, tarımsal  kalkınması ve sanayileşmesi olumlu yönde gideceğinden de söz edilemez.

Yetkililer  bu bilimsel görüşü nedense önemsemiyorlar. Onlar yabancı ve yerli işbirlikçi  maden şirketlerinin toprağımızdan çıkardıkları cevherlerin ülkenin  ekonomik kalkınmasına katkı sağladığına inanıyor. Bu nedenle son 8 yılda maden  arama ruhsatı 386 bine çıkarıldı.

Doğa kendini zamanla yeniler, bu doğanın  kanunudur. Yeniler  ama bu yaklaşık bin yıl  gibi bir zaman içinde olur. O zamana kadar kim öle kim kala…


Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR