Dolar 32,2314
Euro 34,7514
Altın 2.439,38
BİST 10.218,58
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 17°C
Parçalı Bulutlu
Tekirdağ
17°C
Parçalı Bulutlu
Sal 17°C
Çar 18°C
Per 18°C
Cum 21°C

Mevtanın yüzünü kim açacak?

2 Haziran 2023 10:46
A+
A-

Gazeteciliğin acımasız rekabet içinde geçtiği, medya kuruluşlarının en tepedeki yöneticisinden, ülkenin en ücra yerindeki muhabirine kadar rakiplerine haber atlatma düşüncesinde olup, haber atlama korkusunu da her an duyumsadığı doksanlı yılların, bizim için heyecanlı geçen günlerinden birini daha yaşıyorduk.

Sabah saatlerinde gazete bürosundan telefonla haber kaynaklarımı arayı, şehirde kentte ne var ne yok diye istihbarat toplamaya çalışırken, köylerden birinde yaşanan kavga sırasında vatandaşlardan birinin kalp krizi geçirdiğini ve devlet hastanesine kaldırıldığını öğrendim. Vatandaş hastanede kurtarılamayarak vefat etmişti.

Olayı haberleştirmek için gazetenin aracıyla hemen hastaneye gittim. Tabii hastane polisinin telsiz anonsundan olayı duyan birkaç gazeteci arkadaş da anında hastaneye damladı.

Vefat eden vatandaşla ilgili bilgileri polisten aldık ancak fotoğrafı yoktu. Hastane polisi, vatandaşı hastaneye getirenlerden adını, soyadını öğrenip, hangi köyden getirildiğini öğrenmişti fakat üzerinden kimlik çıkmayınca bir vesikalık fotoğrafını bile elde edememiştik.

Fotoğraf olmayınca haber ancak bölge sayfasında birkaç satır olarak yayınlanırdı. Olayı görmezden de gelemezdik. Biri kalkar köye gider, adamın evinden fotoğrafını alıp, haberi geçer, biz de fırçayı yerdik.

Ölen vatandaş hastaneye ilk getirildiğinde orada olsaydık, sedyede fotoğrafını çeker, durumu kurtarabilirdik. Ama ölmüş, morga bile koyulmuştu.

Ne yapacağız diye düşünürken, arkadaşlardan biri, “morgda çekelim. Kullanırlarsa kullanırlar. Ne yapalım, ‘başka fotoğrafını bulamadık’ deriz”, dedi.

Yapmadığımız iş değildi. Ama bir hasta veya yaralının fotoğrafını acil servise getirildiğinde ya da doktor müdahale ederken çekmek çok kolaydı da morga koyulduktan sonra zordu. Başhekimlikten izin almak gerekiyordu.

Bunun için de başhekime gidip, rica minnet edeceksin, o da “önce hasta yakınlarından izin almanız gerek” diyecek. O zaten hiç mümkün değil. Başka bir yol bulmalıydık.

Arkadaşın “morgda çekelim” önerisi için, “olabilir” dedik. Biri, “peki nasıl çekeceğiz? İzin, falan…” deyince, “Orasını bana bırakın” dedim.

Morg sorumlusuyla daha önceden tanışıyorduk. Rica etsek, belki kırmazdı. Beş ayrı gazetenin muhabiri bodrum kattaki morg kısmına indik. Arkadaşlar morgun önünde beklerken, ben biraz ilerideki morg sorumlusunun odasına yürüdüm. Görevli önce kabul etmedi fakat kendisine herhangi bir zarar gelmeyeceği konusunda ikna olunca tamam dedi.

“Yalnız morgda değil de, acil servisten getirilirken çekmiş gibi yapın, başım derde girmesin” dedi. “Tamam, merak etme” dedim.

Görevli, morgun kapısını açtı, ölen kişi, üzerinde beyaz bir çarşaf örtülü bir şekilde sedyede yatıyordu. Fotoğrafın morg içinde çekildiği belli olmasın diye sedyeyi koridora çıkarıp, birkaç metre uzaklaştı. “Kimse görmeden hemen çekin, geri koyacağım” dedi.

Ölenin fotoğrafını o şekilde çeksek olmaz, yüzü görülmediği sürece hiçbir anlamı yoktu.

Görevliye, “çarşafı yüzünden kaldırır mısın?” dedim. Bir adım geri çekildi, “ben karışmam abi. Siz açın, çekin” dedi.

Arkadaşlar fotoğraf makinelerini hazırlamış, ölenin yüzünün açılmasını bekliyorlardı. Görevli açmayınca, ortaya konuşup, “biriniz açın da, çekelim. Adam bekliyor” dedim.

Muhabir arkadaşlardan bayan olan, “ben açmam, korkarım” dedi. Erkeklerden biriyle göz göze geldik, anında kaşını kaldırdı, ötekilerden biraz uzaklaştı. Onun yanındaki de olumsuz yaklaştı, “abi benden isteme” dedi, o da geri çekildi.

Gruptan birkaç adım ötede sabırsızlıkla bekleyen biri kalmıştı, ona elimle mevtayı işaret ettim ama o da topu hemen geri bana attı, “sen açsana kardeşim, elin yok mu?” diyerek de çıkıştı.

Ben, ölünün yüzünü açardım açmasına ama ortada başka bir durum vardı. Aslında kimsenin ölüden korktuğu ya da çekindiği yoktu. Biz birbirimizi biliyorduk. O an herkesin kafasından geçenin aynı olduğundan kesinlikle emindim. O da, ölünün yüzünü kim açarsa, diğerleri tarafından ölüyle birlikte kesinlikle fotoğrafta çekilecekti. Ve ertesi günkü birçok gazetede o şekilde yer alacaktı. Ölünün yüzünü açtıktan sonra kendisi de fotoğraf çekecekti ama ötekilerinkinden farklı olacaktı ve onların çektiklerinin yayınlanma şansı daha fazla olacaktı.

Bir süre daha ölünün başında öylece bekleyip, birbirimize “hadi sen aç” dedikten sonra, kimse çarşafı kaldırmayınca, fotoğraf çekmekten vazgeçtik. Bizi izleyen görevliye,

“Teşekkür ederim kardeşim. Kimse çarşafı kaldırmıyor. Mevtayı daha fazla bekletmeye gerek yok. İçeriye geçirebilirsin” dedim. Görevli sedyeyi yeniden morga geçirirken, “ben de gazetecileri cesaretli sanırdım. Ölüden korkuyorlar” diye kendi kendine mırıldandı.

Adam ne bilsin, bizim ne düşündüğümüzü. Yoksa diriden korkmayan, ölüden korkar mı? Her gün, her türlü olayın içine girip, iki poz fotoğraf çekeceğim diye canını tehlikeye atan kişiler, dünyayla hiçbir bağı kalmamış ölüden niye korksun. Ama en başta söyledim ya, rekabet çok acımazsızdı. En küçük bir açığı kabul etmiyordu. Rakip gazetelerde ölünün yüzündeki çarşafı açarken çekilen fotoğrafı çıkan bir muhabire, kendi haber müdürünün diyeceği tek şey, “konu mankenliği yapacağına, fotoğraf çekseydin ya!” olurdu. Asıl korku bundandı, yoksa kim korkar ölüden.


Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR