SORUMLULUK KİMDE?
Sorumluluk hepimizin herkesten beklediği bir meziyettir. Lakin sıra bize gelince de mümkün mertebe kaçmaya çalışırız sorumluluktan. Hepimiz herkes sorumlu olsun, olgun olsun isteriz. Ama nasıl oluyorsa aynada gördüğümüz şahsiyeti bu beklentiden muaf tutarız.
Niye hepimiz herkesten sorumluluk ve olgunluk bekliyoruz, bunu düşündünüz mü hiç? Başkaları sorumlu ve olgun olunca ne olacak?
Yaşam dediğimiz bu sahnede istisnasız 8 milyar insan mutsuzdur, huzursuzdur ve yaşam akışı içinde pek çok temas esnasında aldığımız en popüler tat rahatsızlıktır. Her ne zaman dilimizde kalan tat rahatsızlık olursa da topu hep rahatsızlık veren unsura atarız. İşte, hikâye tam da bu noktada başlar.
Hayatımızda yaşadığımız tüm tatların sahibi bize göre tadı verendir. Bir anlamda doğru ama burada çok ince bir nokta var, peki, tadı veren nedir?
Örneğin sokakta yürürken, biri size çarptı veya bağırdı. İkinci aşamada yüksek ihtimal bu durumlar sizde rahatsızlık tadı uyandırır. Otomatik olarak dazihin olayı size bağırana transfer eder. Siz kendi kendinizi bırakır ve kendinizi o kişide bulursunuz.
Peki, “zihin” denilen makinede öfke düğmesine basan şey nedir?Örneğin birisi kişiye küfür eder. Önce kişi küfürlü sözcükleri zihninde anlamlandırır ve bunun için belleği kullanır. Sonra hakaret edildiğini anlar ve tepki verir. Bu tepki duygusal alanı harekete geçirir ve öfke duygusu uyanır.
Daha sonra öfke duygusu zihinsel alana girer ve öfke dolu düşüncelere neden olur. Sonra da birey öfke dolu düşünceleri sözlerle ifade ederek küfür eden kişiye karşılık verir. Tartışma çıkar ve öfkeli düşünceler bedene yansıyarak küfür edene tokat atılmasına neden olur. Ama bunların hepsi zihinle başlar. Kısaca her şey zihinle başlar ve zihinle biter. Zihin koşullanmalar, inançlar, kavramlar, düşünceler, kalıplar, arzular, hayaller vs. doğrultusunda çalışmaktadır. Zihinsel içeriğe göre olaylara yüklenen anlam kişinin mutlu veya mutsuz olmasına neden olur.Yani mutluluk ve mutsuzluk kişiden bağımsız olarak var olan olgular değildir. Zira aynı olay birini mutlu, diğerini ise mutsuz edebilir. Aslında zihin inançlar doğrultusunda kişiye mutluluk veya mutsuzluk yaşatır.
Kısaca yaşanan olay değil, olaya yüklenen anlam mutluluğu belirler. İnsan yaşanan olayla ilgili psikolojik bakış açısını değiştirerek olaya yüklenen anlamın değişmesini sağlar ve mutsuzluk hissetmez. Yani her şeye bizim algıladığımız tadı katan zihindir.
Kısaca günlük yaşamda deneyimlediğimiz her şey, her tat aslında direkt olarak dış unsura bağlı değildir. Arada bir ara yüz vardır. Onu görmediğimiz ve farkında olmadığımız için yanılgı içinde yaşarız. Oysa bir kelimeyi duyunca o kelime sonucu yaşadığımız tat zihin ara yüzünün kelimeyi alıp, işleyip sonrasında bize sunduğu haldir. Biz her şeyin zihin ara yüzünde işlemden geçmiş haliyle muhatap oluruz. Dolayısıyla o tat bize aittir, olguyu o tada büründüren zihindir. İç dünyamıza giren hiçbir şey olduğu haliyle deneyimlenmez. Deneyimlenen hali bizim kendi zihnimizin onu yansıttığıdır ve aslında biz her zaman o yansıtma ile muhatabız. Olayın kendisi ise bambaşka bir noktada olabilir.
Hal böyle olunca da bizler derin bir yanılgı içinde her şeyde dışarıyı sorumlu tutarız. Aldığımız tat hoş da olsa, nahoş da olsa sorumlu her zaman dıştaki unsurmuş gibi algılarız. Oysa bizim muhatap olduğumuz şey ise gerçeğin çok dışında olabilir. Zihin ne kadar gerçekten uzaksa, yarattığı algı da o kadar sapmış olur. Ve biz de bu oltaya gelerek bazen hayatımızı bile mahvedebiliriz. İnsanlık tarihinde milyonlarca hayat işte bu zihin yanılgısı yüzünden bir hiç uğruna heba olmuştur.
İşte o yüzden hep dışarıdaki kişilerden sorumluluk bekliyoruz. Çünkü zihne göre sorumlu onlar. Acı çekiyorsak da sorumlu başkası, mutlu oluyorsak da sorumlu başkası. Hal böyleyken de bir şey olup bitmesi gerekiyorsa, bir şeyin olup bitmesi gereken alan yine başkasının varlığı. Beklentiler hep başkasına yüklenir, umutlar başkasına bağlanır. Suçlamalar, içerlemelerin hedefi de yine başkası olur. İyi hoş ama bu hikâyede bizim payımıza düşen nedir? Biz bu hikâyenin neresindeyiz? Bize ait hiçbir şey yok mu?
Aslında tüm bu yanılgı sisini dağıtırsanız görürsünüz ki aslında hikâyenin başı, gelişmesi ve sonucunda, her yerinde biz varız ve %100 sorumlu olan tek kişi var,o da aynada gördüğümüz kişinin ta kendisi.
Bu kavrayışa gelmeyene kadar ise hiçbir şeyin yerli yerine oturmayacağından emin olabilirsiniz. Bu yanılgı sisini dağıtmanın yolu ise zihni aşmaktır. Dünya Değişim Akademisi’nde sunulan “Zihni Aşma Sanatı değişim programı” ise bu durum için tam nokta atışı olacaktır. Zihinde yaşadığımız yanılgı dünyasından çıkıp, gerçek yaşama geçmek için değişime kucak açın. Böylece hayat yorgunluk, yük, mücadele ve yıpranmadan ibaret bir kâbus olmaktan, nefes aldığınız, huzurlu ve güzel bir yolculuğa dönüşsün.
Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.