Dolar 32,4375
Euro 34,7411
Altın 2.439,70
BİST 9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 18°C
Az Bulutlu
Tekirdağ
18°C
Az Bulutlu
Pts 17°C
Sal 18°C
Çar 19°C
Per 21°C

ÜRETİCİNİN  BİTMEYEN DERDİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

28 Eylül 2023 10:38
A+
A-

Ülkemizde üreticinin, çiftçinin sorunu hiç değişmiyor. Nereye gitsek, kiminle konuşsak hep aynı şikayet hep aynı dert yanmalar. Yani çiftçinin geçmişten geleceğe uzanan derdi yanlış tarım politikaları nedeniyle hiç bitmedi, bitecek gibi de görünmüyor.

İster Trakya’da, ister İç Anadolu’da isterse Karadeniz Bölgesi’nde, üretici nerede yaşarsa yaşasın önünü göremiyor. Kendisini koruyup, kollamakla yükümlü kişi ve kurumlara güvenemiyor, bu yüzden de sağlıklı düşünüp, geleceğini kuramıyor. Anlayacağınız derdin bini bir para…

Yıllarını ziraat eğitimine vermiş bir bilim insanı olarak hala bunlara kafa yoruyor, hala gariban çiftçimizin derdine derman bulunması için çaba harcıyorum. Acaba ben de mi boşa kürek sallıyorum?

***

ÜRETİCİLERLER KONUŞUP DERTLEŞİYORUM

Memleketimde bulunduğum sürede önceki Karaman Ziraat Odası Başkanı Ziraat Mühendisi Ercüment Yılmaz’ın işyerine sık sık ziyarete giderim ve her gittiğimde de çiftçilerle, üreticilerle sohbet ederim, aralarında yapılan konuşmalara tanık olurum. Konuşmaları çoğunlukla ekim, dikim, sulama, gübreleme, ürünlerinde karşılaştıkları hastalıklarla, zararlı böceklerle mücadele, ürünlerinin değerinden çok altında satış yaptıkları, devletin ürüne göre kendilerine gerekli destek vermediği; üretim, ithalat ve ihracat konularında izlediği yanlış tarım politikaları üzerine olur.

Ve aralarından bazıları da bana; “Ülkemiz bir zamanlar dünyada ürettikleri ürünler, kendisine yeten ülkeler arasından biri konumundaydı. Şimdi ise üretimimiz tüketimimizi karşılamıyor, niye?” diye soru soruyor.

Ben de onlara; “Siz bu soruyu bana değil Vali Bey’e, ilinizin yetkili müdürlerine, seçtiğiniz milletvekillerine, il parti başkanlarına, partinizin genel başkanlarına sorun” diyorum.

Onlar da, “Soruyoruz ama bize istediğimiz veya duyurucu cevap vermiyorlar. Ama ceğiz, cağız, ekonomimiz iyi ya da iyiye gidiyor” diyorlar.

Ben de onlara, “O zaman madem ekonomimiz ve güdülen tarım politikamız iyi, halinize şükredin” diyorum.

Onlar da, “Şükrediyoruz, ancak yöneticilerimizin dedikleri gibi, eğer ülkemizde güdülen tarım politikası çok iyi olsaydı, planlı-programlı olsaydı, ürünlerimiz değerinde satın alınsaydı, üretici olarak bizlere yeterli düzeyde destek verilseydi, o zaman vatandaşlarımız ve yetkililerimiz, hacıyolu gözler gibi Ukrayna’dan, Rusya’dan tahıl yüklü gemilerin, kurbanlık koyun ve sığır yüklü gemilerin ülkemize gelişini beklemezlerdi” değil mi?” diyor.

Tarım Bakanlığı’nın izlediği tarım politikası, siz üreticilerimizi mutlu etmiyor. Sormak istiyorum sizlere; niye mutlu etmiyor? Ve/veya niye mutlu olmuyorsunuz?”
Üreticilerin verdiği yanıtlar ise şöyle:
“Mazot bizim elimiz-ayağımız. Dolar veya Euro yükseldikçe traktörümüze koyacağımız mazot miktarı da bir o kadar azalıyor. Bizim araçlarımız mazotla çalışıyor. Devletimiz eğer yatlara, gemilere gösterdiği bonkörlüğü, bizlere de göstermiş olsaydı, birim alanından alacağımız ürün miktarı da daha çok olurdu. Bunun için yetkililerden biz üreticilere verilecek mazottan özel tüketim vergisinin (ÖTV) kaldırılmasını istiyoruz. Eğer mazota ödeyeceğimiz ÖTV kaldırılırsa, üretim maliyetlerimiz düşeceğinden, tüketiciler de gıdalarına daha az para ödeyeceklerdir. Ve böylece yolda, sokakta, pazarda ‘her şey ateş pahasına çıktı’ diyen insanların sayılarında bir artış söz konusu olmazdı.”
“Karaman yöresi birinci sınıf geniş tarım arazilerine ve elverişli çevre şartlarına sahip olması sebebiyle, İç Anadolu Bölgesi’nin tahıl ambarı olarak bilinir. Elma, fasulye, mercimek ve nohut üretiminde de aynı durumdan söz edilebilir. Bunlara ek olarak yöremiz ülkemizde çikolata, gofret, bisküvi, bulgur gibi tarımsal sanayi ürünleri üretiminde ve bunların dış ülkelere satışında en ön sırayı almaktadır. Tarım üretiminin sağlandığı arazilerimiz; mera, ova, dağ ve tepelerle iç-içe bulunmaktadır. Bu coğrafi konum yüzünden yöremizde yaşanan şiddetli rüzgâr erozyonunun yol açtığı zarar; düne kadar meyve, sebze üretimine, özetle tarım ürünlerimize çok etkili olmuyordu. Bundan dolayı yıllardır halkımızın geliri normal düzeylerde seyrediyordu ve yaşantılarını medeni şekilde sürdürebiliyorlardı. Tarım ürünlerimiz dış ülkelere satılabiliyordu. Oysa bugün dağlarımız, tepelerimiz ne yazık ki mermer ve taş ocakları işletmelerine ruhsatlandırma veya ÇED raporlarıyla teslim edilmiş durumda. Görevi gereği vahşi kapitalist rantçı düzen bireylerinin sahip olduğu işletmelere, yöre halkının yarınları kurban edilmiş durumdadır. Rantçıların zenginleşme hırsları yüzünden yaşanan ekolojik olumsuzluklar sonucu, yöre halkının ürettiği tarım ürünlerinde verim azalma eğilimine girdi, meralarımızda hayvanlarımız eskisi gibi otlayamaz oldu. Sonuçta huzur kaçtı.”

BİRAZ DA ÜRETİCİNİN, BİLİM İNSANLARINI SÖZÜNE KULAK VERİN

Yetkililerimiz lütfen tarım arazilerinin bulunduğu yerlere sanayi işletmeleri kurulmasına, madencilere izin vermeyiniz, ruhsat verilmesini engelleyiniz. Çiftçilerimizi yüzü tozlu ürünüyle, toprağıyla baş-başa bırakmayınız. Şayet yetkililerimiz; sanayi kuruluşlarını tarım alanlarından uzakta tutarsa ya da tarım arazilerinden uzaklaştırırsa, ülkemiz tarım üretiminde eskiden olduğu gibi kendi kendine yeten ülkeler arasına girecektir.

Siz yıllar önce “yörede tarım üretiminin yapıldığı köyler gruplaştırılmalı ve gruba bir ziraat mühendisi ve veteriner görevlendirilmeli. Bu görevliler köylerimizin ihtiyaçlarına belirleyerek ne ekeceğine, ne dikeceğine karar vererek köyde daha çok üretimi sağlayacaklardı” demiştiniz. Sizin görüşlerinizle örtüşen bir parti başkanı da benzer önerilerde bulundu. Eğer bu yöntem uygulanmış olsaydı, gerçekten Türkiye genelinde tarımda üretim artardı. Arazimize ne gelişigüzel ürünler ekip-dikilir, ne aşırı gübre atılır, ne yakın komşumuz bitkilerine şu tarım ilaçlarını uyguluyor, ben niye atmayayım zihniyetiyle bitkiler ilaçlanır, ne de hayvanlarımız doğum sırasında ölürdü.

Ülkemizde en az yağış aldığı belirlenen illerimiz arasında Karaman bulunmaktadır. Bu yüzden 2023 yılında yöremizde az su ihtiyacı olan tahıl üretiminin ekimine ağırlık vermiştik. Ektik, biçtik ve buğdayımızı, arpamızı hasat ettik. Sonra ürünlerimizi Toprak Mahsulleri Ofisine (TMO) götürdük. TMO tarafından bin bir nazla önceden yetkililer tarafından birim alanından veya dekar başına kaldırılan ürün miktarı kadar ürünlerimiz alındı, üreticinin ürettiği malının tamamı ise alınmadı. Diğer bir deyişle, eğer üretici belirlenen miktardan daha çok ürün hasat ettiyse veya ürettiyse, üreticinin arta kalan malı alınmıyor; üretici kaderiyle baş başa bırakılıyor; niye? Eğer üreticinin piyasaya borcu varsa -ki var-, o borcumuzu da zamanında ödememiz gerekiyor. Bizler de ister istemez malımızı düşük fiyatla tüccara satıyoruz. Üretici olarak ne yapacağımızı şaşırdık. Bir yıl boyunca bin-bir emekle ürettiğimiz buğdayı, arpayı satamadık; elimizde kaldı. Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Şayet devletimiz ürettiğimiz bütün ürünleri satın alsaydı ve bizlere de gerektiği gibi yardım elini uzatmış olsaydı, malımızı tüccarlara daha ucuz fiyata veya zararına satmaya mecbur kalmazdı.

Bir mısır üreticisi olan, sayın Ramazan Akdoğan, “Mısırın taban fiyatını kilo başı 6 lira olarak yetkililer tarafından belirlendi. Birim alandan kaldırılacak miktarları da yine onlar tarafından belirlendi. Eğer üretici olarak bizler belirledikleri miktardan çok mısır üretmiş olursak, ofis sadece belirlenen kadarını satın alıyor; geriye kalanını ise satın almıyor. Bu durumda biz yine mağdur olacağız’’ dedi.Bana göre bu plan – proje değiştirilmeli. Zira yetkililer üreticilere adeta: “Sen mısır veya diğer tahıl ürünlerinin üretimini az yap ve bu az ürünü sat” diye öneride bulunuyor. Ülkemizin nüfusu hızlı bir şekilde artıyor. Ürün ne kadar çok üretilirse, halkımızın gıda ihtiyaçları da o kadar karşılanmış olur ve bir o kadar da dışarıya bağımlı olmayız; dış ülkelerden tarım ürünleri satın almayız.

Sizlere üreticilerin düşüncelerini, kuşkularını ve sorunlarını dile getirmeye çalıştım.

Yetkililere konuyla ilgili çözüm önerilerimi açıklamak isterim:
Eğer yöremizde yetiştirilen tahıl ürünleri, bakliyat, ayçiçeği, pancar, çeşitli meyve ve sebzelerin taban fiyatları ekiliş öncesi üreticilerimizi mutlu edecek düzeyde açıklanır, satışları garanti altına alınırsa; üreticilerimize hasat zamanı ürünlere göre enflasyon farkı ilave edilerek ödemeler zamanında gerçekleşirse; üreticiler de, tüketiciler de mağdur olmaz. Yöremizde olsun, ülkemiz genelinde olsun, bütün tarım üreticilerinin sorunları birbirleriyle örtüşmektedir.

DOĞRU TARIM POLİTİKASI ÜLKEMİZİ KURTARIR
Ülkemiz bir tarım ülkesidir. Nüfusumuzun çoğunluğu geçimlerini tarımdan sağlamaktadır. Ülkemizde tarım sanayiinde kalkınma sağlanmadan, sanayimizde de kalkınma olamaz. Tarımda üretim “olsa-olsa” yöntemleriyle değil; bilimsel yöntemler uygulanılarak yapılmalıdır. Yurdumuzun her karış toprağında ekim ve dikim yapılmalı ve bir karış toprağı bile boş bırakılmamalı; çiftçilerimiz de emeklerinin karşılığını almalıdır. Ülkemizde mutlaka havzalara göre üretim planları uygulanarak, bölgesel ürünler için gerekli destekler sağlanmalıdır. Karaman ilimizde mısır ve pancar gibi aşırı su tüketen ürünler yetiştirilmemeli; bu ürünlerimiz sulak alanlarda üretilmelidir. Tarım kanununun 21. maddesinde belirtildiği üzere, üreticilerimiz gayri safi milli hâsılanın en az yüzde 1’i oranında desteklenmelidir. Öte yandan Toprak Mahsulleri Ofisi gibi devlet kurumları ürün fiyatlarını belirlemede dengeli olmalı, üreticilerimizi tüccarların kapısına gönderecek politikaları izlememelidir. Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yıllar önce söylediği gibi, “Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici köylüsüdür. Herkesten daha çok refah, mutluluk ve servete müstahak ve layık olan köylüdür”. Tarımda üreticilerimizi mağdur edecek uygulamalar, onları üretim yapmamaya yöneltir ki, bu durum ülkemizi içinden çıkılamaz düzeyde iktisadi sorunlarla karşı karşıya bırakır. Bu arada değerli üreticilerimizin de Ziraat Odası, Çiftçi Birliği gibi meslek örgütlerinde etkin şekilde görev alarak kamuoyunda seslerini duyurmalarını hatırlatmak isterim. Ayrıca Profesör Sayın Yiğit Hocanın dediği gibi “oluşturacakları güçlü üretim kooperatifleri ya da üretici birlikleri kanalıyla hem üretim maliyetlerini bir ölçüde azaltabilir, hem de ürünlerini en uygun fiyatla yurt içinde ya da yurt dışında pazarlanabilir’”.
Benden söylemesi…

 

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR