İNSANI İNSAN YAPAN ÖZELLİKLER
İnsanı ‘’insan yapan çeşitli değerler vardır; Onların başında ‘özveri ,sabır ,vicdan ,yardımlaşma ,ülkesine hizmet ,konusuna ,komşusuna, hısımına, akrabasına ,arkadaşlarına çevresine aşçısına ,işçisine sevgi ve güler yüzle yaklaşanlar gelir. Ben ben ben demekten uzak duran insanlar gelir ,kendi menfaatini başkalarının menfaatlerinden üstün tutmayanlar gelir ,insanı, hayvanı , doğayı sevenler gelir. Bu insanlar evet kendisinin aç kalmasına üzülürler ama başkalarının aç kalmasına daha çok üzülürler .Bu insanlar canlıların umutlu ve mutlu yaşamlarını sürdürmelerini yürekten ister’’ İşte size yazdığım değerler insanı insan yapan değerlerdir. Eğer istiyorsanız bu özelliklere ek olarak başka sözlerde ekleye bilirsiniz.
Benim gördüğüm kadar sözünü ettiğim değerlere sahip insanlar ‘’sayıları az olsa da’’ toplumumuzda ve çevremizde vardır. Bu özellikleri taşıyan insanlardan birisi de Hollanda da sanatsal faaliyetlerini sürdüren Karamanlı Murat Aydır . Babası öğretmenim olduğu için ona ‘’Hocam Oğlu ‘’ diye hitap ederim . Murat ;yöremizin örf ve adetlerini sazıyla ,sözüyle piyanosuyla Türkiye‘ye ve Avrupa’ya duyuran kişidir. Onun insancıl davranışı ,arkadaşlarına saygısı ve memleket sevgisi asla yadsınamaz . Kendisi ‘’Ben Anadolu’yum şiirime’’ can veren ,ekleme yaparak güzelleştiren ve müzik dünyasına duyuran mütevazi ama konusunda ünlü sanatçılarımızdan birisidir .O ‘’kendisinden çok karşısındakini öne çıkaran bir insandır.”
Toplumda evlerde ,parklarda insan nedir sorusu sık sık konuşulur sorulur ve herkes de kendine göre tanımını yapar Bana göre İnsan‘’ sevgiye ,saygıya ,muhabbete ,yarenliğe ,önemsenmeye, övgüye ve takdir edilmeye susayan canlı bir varlıktır’’ Rus Yazarı Toltsoyun dediği gibi insan ‘’sevgiye aç olan bir varlıktır ‘’ .İnsan ‘’sevgi çeşmesinden sevgiyi kana kana içmiş olsa da sevgiye hala doymayan bir canlıdır’’ . İnsani değerler taşıyan bir insan özel yaşamında olsun ,günlük yaşamında olsun ,sosyal yaşamında olsun özünün çıkarlarından daha çok çevresinin çıkarlarını düşünürler. ülkemde ve Amerika’da bu hamurla yoğrulan insanlarla tanışma olanağını ancak Üzülerek söyleyeyim gazetemdeki ‘’ toprak kokusu köşemde ‘’ yerim fazla olmadığı için sizlere üç kişiyi daha anlatamaya çalışacağım onlardan birisi Anadolulu bir asker, diğeri Hüseyin Arıcan ve son olarak ta Muzaffer Eroğuzdur :
İzmir de Öğrencilik yaptığı yıllarda yemeklerimi Bornova da Ümran’ın Lokantasında yerdim Yemekleri güzel olduğu için sivil ,asker ,öğrenci bu lokantada yemeklerini yerlerdi Bu lokanta bu yüzden epeyi ünlüydü Yemeklerimi bir ay boyunca bu lokanta da yerdim ayın sonunda da borcumu öderdim Ziraat Bakanlığımdan aldığım burs parası da bol bol yetiyordu . Hiç unutmuyorum unutmamda mümkün değil öğle saatlerinde masamda yemek yerken güler yüzlü bir asker selam verip müsaade alarak yanı başıma oturdu , yemeğini garsona ısmarladı ve sonra bana dönerek ‘’bölüğün yazıcısıyım bu gün izinliyim’’ dedi sonra da siz ‘’öğrenci misiniz? Eğer öğrenciyesiniz hangi tahsili yapıyorsunuz? ‘’ diye sordu ; ben de ona ‘’ öğrenci olduğumu ve Ziraat Fakültesinde okuduğumu söyledim bana o anda ‘’ben de okuyacaktım ilkokulu da birincilikle bitirmiştim ama babam okutmadı beni işe koştu ‘’ dedi. ‘’Traktörünüz var mı bir çiftliğiniz mi var ki babanız sizi işlere koştu ? senden başka erkek kardeşlerin yok mu ? ‘’ deyince ’’Erkek kardeşlerim var 20 -30 dönümlük bir tarlamız var çiftimizi de atlarla sürüyoruz ayrıca birkaç ineğimiz ve15 – 20 koyunumuz var’’ dedi ve o arada’’ keşke bende sizin gibi okusaydım ‘’dedi
Ben de ona’’ işiniz çok değil ama babanız niye okutmadı diye merak ettim ama üzülme kaderin kısmetin buymuş Ama siz dergi kitap gazete okursanız kendinizi mutlu edersiniz ‘’ deyince ,’’ bana ‘’köylük yerde bunları bulamayız’’ dedi. Asker Arkadaş konuşkan olduğundan , askerlikten Bornova dan köyünden ,birazda ailesinden ,oradan ve buradan konuştu Konuşmamızı bitirince de baktı ki ben yemeğimi yemeye devam ediyorum benden müsaade alarak masamdan ayrıldı gitti Ben de yemeği yedikten sonra borcumu ödemeye kasaya gittiğimde Lokanta sahibi ’’ yemeğinizin borcu asker arkadaş tarafından ödendi’’ dedi. Ben de lokantan çıktım sağa sola bakındım ama o insanı bulamadım o insanı çok aradım ama bir daha onunla karşılaşmadım Gördüğünüz gibi fakir ,gözü tok tanımadığı birisine de yemek ısmarlayacak kadar özverili ve cömert bir insan ,acaba diyorum bu asker tanıdıklarına dostlarına ve arkalarına ne denli yardımlarda ,hizmetlerde bulunurdu bir düşünün Demek ki Askerin geninde insanlık kodu varmış
Sıra şimdi Hüseyin Arıcan Babaya geldi .
Hüseyin Arıcan ;İzmir’in Bornova İlçesinin yerlisi, Beyefendi, kişilikli ve adam gibi bir adam, çocuğu olmadığı için de kendisin de doğal olarak büyük bir eksiklik hissederdi. Güzel bir beyaz eşya ve tuhafiye dükkanı vardı Onu tanıdıkça Anadolu tabiriyle tüyüm ısındı ,onu babam gibi sevmeye başladım .Bu muhterem kişilikli ve hayır sever insanla 27 Mayıs 1960 İhtilalinden önceki haftalarda tanıştım .Ben o yıllarda Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesinde 2.sınıf öğrencisiydim. Bu tanışmamıza da dükkanının vitrinindeki satın almak istediğim İtalyan modeli pahalı bir çift ayakkabı vesile oldu .Dükkanı Bornova’da Büyük Cami civarında Ümran’ın Lokantasına yakın bir yerde bulunuyordu. Öğrenciliğim sürecinde çoğu kez bu lokanta da yemek yiyordum . Lokantaya giderken gelirken de Hüseyin Amca’nın tuhafiye dükkanın vitrininde çok güzel bir ayakkabı dururdu ve pahalı olduğu için de kimse o ayakkabıyı satın almıyordu. Bir gün yemek dönüşü dükkanına girdim ve kendisine ‘’’bu ayakkabıyı satın alacağım ama param yok’’ diyerek kendimi tanıttım, oda kendisini tanıttı ve ardından bana ‘’Delikanlı senin paran yok ,bunun için o ayakkabıyı sana satamam. Parayı getir o zaman o ayakkabıyı götürürsün’’ dedi
Hüseyin Amca ,’’ben köylü çocuğuyum ,siz bu ayakkabıyı bana eğer bedava verseniz dahi ben yine almam. Onu ancak parayla satın alabilirim ve parasını da şimdi değil gelecek ay ödeyeceğim. Bu ayakkabıyı aylardır satın almak istiyordum ama satın almaya karar verememiştim. Şimdi kararımı verdim bu ayakkabıyı satın alacağım , eski ayakkabımı ayakkabı kutusunun içine koyacağım ; yeni ayakkabıyı da ayağıma giyip gideceğim dedim. Ne düşündü bilmiyorum biraz sonra bana ‘’ pek iyi oğlum şuraya adını ve adresini yaz ‘’ dedi İsmimi yazdım ayakkabıyı giydim ve dükkandan mutlu olarak ayrıldım Bursumu alır almaz da borcumun hepsini birden ödedim. Bana çay içirdi ve sonra özür diledi. Hüseyin Amca ile samimiyetimiz gün be gün arttı , Haftalar sonra bir gece sinemaya gideceğim ama yanımda hiç param yok, doğru Hüseyin Amcanın dükkanına gittim ‘’Hüseyin Amca sinemaya gidecek param yok bana borç para verir misin ?’’ dedim .
Çekmeceye bak para varsa al oğlum, dedi.
Para yok orada.
Şansın var ise bir müşteri borcunu ödemek için para getirir , ben de sana veririm. Öyle de oldu .Yine burs alınca borcumu kendisine ödedim.
Hüseyin Amcamın dükkanına boş zamanlarımda kendi dükkanımız gibi gider otururdum işi çıktığı zamanlarda beni dükkanına bırakır kendisi işini yapmaya gider gelirdi İçli dışlı olmuştuk onunla O dükkanda olmadığı zaman para ödemeye gelenlerden parasını alırdım , isimlerini , getirdikleri paraları deftere bir bir yazardım ve sonra aldığım paraları kendisine teslim ederdim. Sınavlarım yüzünden bir ara Hüseyin Amca’nın yanına gitmeyi ihmal etmiştim . Hüseyin Amcanın yanına gittiğimde yüzümden öptü bana kızdı , bağırdı nerdeyse dövecekti ardından da ‘Niye kendini özletiyorsun oğlum’’ dedi. Ben de ‘’Sınavlarım var Hüseyin Amca ondan gelemedim ‘’ dedim Fakültenin son sınıfına gelince bana ;oğlum okulu bitirince ne yapacaksın diye sık sık sorardı’ ben de ona ‘’evleneceğim ve Bakanlığın tayin ettiği yere giderim ‘’ derdim Bunu işittikten sonra düşünür dururdu Günü geldi fakülteyi bitirdim yanına veda etmeye vardığım da bana:
Bak oğlum Mehmet ‘’teyzenle uzun zamandır senin hakkında konuşuyorduk .Seni biz evlat edinmeye karar verdik . Gitme nişanlın da bizim gelinimiz olur. Bornova bırakılıp gidilecek bir memleket değil .Bizim ev nasıl olsa sizin eviniz olacak ,dükkanımız sizin olacak gel gitme oğlum ,pişman olursun dedi ve ağladı Ben de onu kucakladım ben de ağladım Ben Hüseyin Amcanın teklifini kabul etseydim belki Bornova’da zengin bir iş adamı olurdum , zaman zaman da iyi mi yaptım ,yoksa kötüm mü yaptım diye bu soruyu sorarım de düşünür dururum . Ama eğer zengin olma yolunu seçmiş olsaydım ben, taşımın toprağımın ve hemşerilerimin hasretiyle bu denli iç içe yaşayamazdım. Yazımın sonuncu örnek; arkadaşım Muzaffer Eroğuzdur.
Muzaffer Eroğuz Ziraat Yüksek Mühendisidir ve bana öylesine geniş bir kucak açmıştı ki onu da asla unutamam Bildiğiniz gibi ben Milli Eğitim Bakanlığının verdiği bursla ‘’Master ve Doktora Eğim Ve Öğrenimi’’ Amerika da tamamladım. New York Üniversitene bağlı Lisan Eğitim Enstitü Müdürlüğünün İngilizce lisan okulunun evrakları ev adresime gelince hazırlığıma başladım ertesi günü de yani 2 Şubat 1966 yılında Muzaffer Eroğuz’un mesleki eğitim gördüğü ‘’ Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğü Binasına’’ gittim Arkadaşım geleceğimden haberdar olduğu için dediğim saatte binanın giriş yerinde beni karşıladı ,eşyalarımı alarak misafirhanesine yerleştirdi . Misafirhane de misafir edildiğim süreçte Muzaffer işini, gücünü, kursunu bırakarak benim işimle uğraştı. Onun sayesinde kısa sürede Amerikan Konsolosluğundan vizemi ve uçak şirketinden de seyahat biletimi aldı 6 Şubat 1966 tarihinde de , Esenboğa Havaalanından , arkadaşım rahmetli Muzaffer Eroğuz beni Amerika’ya uğurladı. Gitmek var gelememek var içgüdüsüyle havaalanında sıkı sıkı birbirimize sarılarak ağlaştık Tam uçağın merdivenlerine ayak basacağım sırada Muzaffer koşarak yanıma geldi ve sırtındaki yeni almış olduğu paltosunu sırtıma giydirdi; sırtımdaki paltoyu da kendisi giydi. Muzaffer ‘’ niye kendine yeni aldığın güzel paltonu bana verdin de kendin benim eski paltomu giydin ‘’ deyince ‘’Mehmet senin paltonu beğenmedim , seni bu paltoyla Amerika’ya gönderemezdim ‘dedi .Tekrar birbirimize sarıldık ve yine ağlaştık. Muzafferin bana sergilediği insanlık ,misafirperverlik ve güzel dostluğunu asla unutamam
Soruyorum size giymediği dün çok para ödeyerek satın aldığı ,kullanmadığı güzel , pahalı paltosunu çıkarıp eski ve kullanılmış paltoyu sırtına geçiren Muzaffer gibi bir insan gördünüz mü ? Muzaffer tam anlamıyla kişilikli ve özellikli kendisinden fazla sizi düşünen bir insandı .Yukarı bölümlerde ismini verdiğim ve tanıtmaya çalıştığım insanların bir ortak paydası var O da ‘’ insan olmaları ve karşısındakini kendisinden daha fazla düşünmeleridir’’
Sizlere ‘’ İnsanı insan yapan özelliklerle ilgili düşüncelerimi dilimin döndüğü kadar tecrübelerime dayanarak cevap vermeye çalıştım . Benim bu konuda 3 sayfa da anlattığımı ve söylediklerimi Mevlana ise tek bir sözcükle ’ ’nice insanlar gördüm üstünde elbisesi yok nice elbiseliler gördüm içinde insan yok’’ diyerek özetlemiş.
Kalın sağlıcakla
Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.