Dolar 32,2003
Euro 34,7697
Altın 2.418,97
BİST 10.055,98
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 17°C
Az Bulutlu
Tekirdağ
17°C
Az Bulutlu
Sal 18°C
Çar 18°C
Per 19°C
Cum 22°C

YAŞADIKLARIMIZ BİZE DERS OLSUN

17 Aralık 2022 10:35
A+
A-

Dünyada hayatın bu kadar karmaşık bir hale geldiği, çoğu insanın ne yapacağını bilmediği, nasıl adım atacağını kestiremediği bir dönemi, yarım asrı geçen yaşamımda hiç hatırlamıyorum.
Aklınıza hemen koronavirüs gelip, her şeyin sorumlusu olarak, üç yıldan beri tüm dünyanın başına bela olan pandemiyi gösterebilirsiniz.
Peki ya koronavirüs salgını olmasaydı?
Elbette ki bu salgın yalnızca birey ya da toplum olarak yalnızca bizlere değil, tüm dünyaya, tüm insanlığa çok şey öğretti, hala da öğretmeye devam ediyor.
Çünkü böylesini ilk kez yaşadık, hala da yaşıyoruz. Bizden çok önceki nesiller farklı şekillerde, değişik nedenlerle bu tür sıkıntılar, sorunlar yaşamış. Hastalıktan kırılıp giden, savaşlarda yaşamını kaybeden milyonlar olmuş. Ama biz bu olayı ilk kez yaşıyor ve açıkçası çok pahalıya mal olan bir yaşam tecrübesi ediniyoruz.
Bu arada dünya genelinde milyonlarca insan da daha neyin ne olduğunu anlayamadan yaşama veda etti. Bizim etmeyeceğimiz ne malum. Kim, neyi garanti ediyor ki?
Gerçekten de ne olacağımız meçhul. Herkes kendi canının derdine düşmüş, hayata tutunma mücadelesi veriyor.
Tabii bu durumda yaşamak için neyin ön planda tutulması gerektiği, kişi, toplum, ülke ve dünya olarak nelerin öncelikli olması gerektiğini de acı bir şekilde öğreniyoruz.
Dünya insanının başına gelen bu olay elbette ki gelecek nesiller tarafından bir ders olarak alınacak. Alınmaması mümkün değil. Ancak zamana ve olaya göre bazen eldeki tecrübeler de yetersiz kalabiliyor.
Geçmişte yaşanan salgınlarda, veba, tifo, kolera, kızıl, kızamık, çiçek gibi hastalıklardan binlerce insan ölüp gitmiş. İnsanlık aşısını bulup, tedavisini yaparak, başa bela olan bu illetlerden kurtulabilmiş.
Bu hastalıklar tamamen dünya üzerinden silinip gitmese de aşısı, tedavisi olduğundan, şimdi biz bunlardan korkmuyoruz. Nasıl olsa ölmeden paçayı yırtarız diyoruz. Ama geçmişte aşısı ve tedavisi bulunmadan önce bu hastalıklara yakalananlar böyle diyememiş.
Yaşadığımız bu salgından ne zaman tamamen kurtuluruz bilemiyoruz. Şu an koronavirüs aşısı bulunmuş durumda. Altıncı aşımızı olduk. Ancak yaşadığımız bu olayın bize öğrettiklerini yalnızca, “bir salgından nasıl kurtuluruz, yayılmaması için ne şekilde önlem alır, adımlarımızı neye göre atarız?” çerçevesinde görmemeliyiz.
Çünkü fotoğrafın geneline baktığımızda ders almamız gereken çok daha başka şeyler de var.
Yazımın başında da söylemiştim. “Ya bu salgın olmasaydı?” diye.
Evet, şuan bu salgın olayını hiç yaşamamış olsaydık, hayatımızda nelerin eksik olduğunu, özellikle de manevi açıdan neleri kaybettiğimizi anlayıp, görebilecek miydik?
Çoğu kişi içinde bulunduğumuz durumun farkında ama bazılarımızın öyle olduğunu hiç sanmıyorum.
Çünkü insanoğlu bazen elindekilerin kıymetini ancak kaybedince anlıyor. Zaman son hızla geçip giderken, bazıları hayatın akışına kendisini öylesine kaptırıyor ki, delicesine koşan biri gibi, üzerinde ne varsa sağa sola saçılıyor.
İşte şimdi aynen böyle bir durum söz konusu. İnsanların çoğu, başta güven duygusu olmak üzere birbirlerine olan saygıyı, sevgiyi kaybetti. Geleceğe yönelik umutları tükendi. Yardımlaşma, dayanışma istekleri yok oldu. Koşulsuz, beklentisiz dostluk, arkadaşlık aldı başını gitti. “Biz” duygusu anlamını yitirmekle kalmayıp, yerini tamamen bencilliğe bıraktı.
Her şeyin daha fazlasına tamah etmek, mal, mülk, para hırsıyla yaşamak; dünyanın kimseye kalmayacağını unutanları, doyumsuzluğun pençesine düşürdü.
Allah gariban kulunu sevindirmek için önce eşeğini kaybettirir, sonra da buldururmuş. Peki, biz kaybettiğimiz güveni yeniden bulabilecek miyiz? Kolumuzu kaptırma korkusundan uzatmaya korktuğumuz elimizi, karşımızdakine yeniden uzatabilecek miyiz? İç dünyasını hücrelerine varana kadar görüp, öğrendiğimiz insanları yeniden sevip, sayabilecek miyiz? Gerçekleştirmek istediğimiz hayallerimiz yeniden olacak mı? Geleceğe umutla yürüyebilecek miyiz?
Bunları yapabilmek çok zor ama olmaz değil. Yeter ki bireysel olarak neyimizi kaybettik, elimizde ne kaldı, ihtiyacımız olan nedir bilelim.
Kısacası önce kendimizi bilip, sonra yanlışlarımızı düzelterek, yolumuza önümüzü görerek devam edelim. Aksi takdirde ne giden geri gelir, ne de kaybedilenler bulunur.


Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR