Dolar 32,2668
Euro 34,8075
Altın 2.456,73
BİST 10.301,05
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 19°C
Az Bulutlu
Tekirdağ
19°C
Az Bulutlu
Cts 21°C
Paz 17°C
Pts 18°C
Sal 19°C

AŞK MI ACI MI?

1 Eylül 2023 09:12 | Son Güncellenme: 1 Eylül 2023 09:15
A+
A-

Aşk, hayatın kalbinde olan en derin olgudur. İnsanlık tarihinde en eskiden günümüze yazarlar, şairler ve sanatkârların en temel malzemesidir aşk. Şarkı sözleri hep aşktan bahseder. Bazen “yalan dostum aşk diye bir şey yok, aşk dediğin üç günlük eğlence” der bazen “aşk bu mu, aşk acı mı, acıtır mı incitir mi, aşk bunu bana yapmaya mecbur mu” der notalarla bir araya gelmiş kelimeler. Efsanevi aşk hikâyeleri vardır zamanı aşan. Romeo ile Juliet aşk acıları çeker, Othello aşkından Desdemona’yı boğar, Leyla’ya kavuşamayan âşık Mecnun olur.
Aşka küsenler, aştan kaçanlar ve neler neler. Ama nereye bakarsak bakalım aşkın olduğu her yerde oyunun içinde acıyı da görürüz.
Peki, bu gerçek mi? Şiirlere, şarkılara, romanlara, efsanelere konu olan ve herşekilde acıyla yürüyen fenomen aşk mı? Gerçekten de şarkıda denildiği gibi “Aşk bu mu, aşk acı mı, acıtır mı, incitir mi?”
Bu noktada ezberleri bozmanın ve bildiklerimizi unutmanın zamanı gelmiştir. Hepimizin iç dünyasında aşk deyince oluşan bir algı var ama gerçeğe dokunmak istiyorsak eğer bildiğimiz, inandığımız, sandığımız, yaşadığımız ne varsa hepsini kapının önüne koyup, olaya onlar olmadan bakmamız gerekiyor. Aksi halde aşka yaklaşmak olası olmayacak ve aşk sandığımız girdabın içinde hayal kırıklıkları ve acılarla yoğrulmaya devam edeceğiz.
Birçok insan âşık olduğunu söyler ama “Aşk nedir?” diye sorulunca bocalamaya başlar çünkü gerçek aşkın ne olduğunu bilmezler. Kişi bu durumun farkına yalnızca gerçek aşkı bulduğu zaman varır ve aydınlanma yaşar. Gerçek aşkın tanımını kelimelerle yapmak çok zordur çünkü elle tutulacak bir şey değildir. Aşk bilinen bütün duygulardan tamamen farklıdır. O yüzden de tarif edilmesi imkânsızdır. Çoğu zaman insanlar bir ilişkinin ortalarına geldiklerinde, “âşık oldum” demeye başlarlar. Kişi “âşık olduğunu” hisseder ve bu his sevilen insanı kaybetme korkusuyla tetiklenir. Yani kişi güya sevdiği kişiye iyice bağlanınca, onu kaybetmekten korkmaya başlar ve bu kaybetme korkusu belirli bir düzeye geldiğinde ise “ âşık olma” hissine neden olur. Yani kişi “âşık olduğunu” hisseder ama aslında bunun ne anlama geldiğini bilmez. Sadece sevdiği kişiyi kaybetmek istemediğini bilir. Kaybetme korkusu kıskançlığa ve kontrolcülüğe neden olur. Kıskançlık ve kontrolcülük öyle davranışlara neden olur ki, kişi karşısındakini kaybetmeye başlar. Yani kişi “âşık olduğu” insanı kaybetmekten korkmasaydı onu kaybetmezdi ve sonuç olarak da ayrılık acıları çekmezdi. İnsanın güya sevdiği ama aslında kullandığı ve bağlandığı kişiyi kaybetme korkusu, kaybetmemek için tutma duygusuna neden olur. İşte bu tutma ve tutunma duygusu tutkulu hale geldiğinde, insan buna “âşık olmak” diyor.
Yani genel insanın “âşık olma” dediği şey, aslında bencil isteklerini tatmin etmek ve kullanmak için tutma ile tutunma tutkusudur. Bu tutku gerçek aşk değildir. Bu nedenle bencilliği yüzünden kişi güya sevdiği ama aslında tutunduğu kişiyi kaybedince ayrılma acıları çeker. Genel insan gerçek aşkın ne olduğunu bilmediği için tanımını da yapamaz. Ama belirli bir duygu ona “âşık oldum” dedirtiyor. İşte aşkın ne olduğunu bilmeyen ama “âşık oldum” diyen insan “aşk” derken neyi kastediyor?
Genelde insan kendisini sevmez ve bu nedenle de sevilmek ister. Çoğunlukla insanda, ta bebeklikten itibaren ona bakan annesinin “sevgi” denilen duygusunun anıları vardır. Bu duygu annesinin onun bütün ihtiyaçlarını karşılamasıyla ilgilidir. Çünkü anne bebeğin bütün ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır aksi halde bebek ölür. İşte bireyde bebeklikten itibaren, annesi tarafından bütün ihtiyaçlarının karşılandığı duygusu vardır. Kişi yetişkin hale gelince de bu duyguyu özler çünkü artık bütün ihtiyaçları karşılanmamaktadır. Kişi ona bu duyguyu tekrar yaşatabilecek bir insan arar ve bir gün böyle bir duyguyu ona yaşatan bir insanla karşılaşınca “aşk” denilen duyguyu hisseder.
Çünkü tıpkı bebekliğindeki gibi onun tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek ve onu mutlu edebilecek birini bulmuştur. Öyle birini bulduğuna dair inanç kişide sıra dışı bir sevince ve mutluluğa neden olur. İşte bütün bu duyguların karışımına, aşkın ne olduğunu bilmeyen sıradan insan “ aşk” diyor ve “âşık olduğuna” inanıyor. Bu inanç ise eninde sonunda sıra dışı acılara ve mutsuzluklara neden olur. Tüm bu hikâyeye baktığımızda gördüğümüz şu oluyor, tabanda bir ihtiyaç var ve bir eksik doldurma, beslenme dürtüsü var. Susuz beden su arar, aç mide yemek arar bunun gibi insan yapısının tüm bileşenleri kendine özgü besine ihtiyaç duyar. İlgi, değerli hissetme, özel hissetme, önemli hissetme, üreme dürtüsünün verdiği komutlar vs. Bunlar da insanın diğer bileşenlerinin yani egonun, zihnin, duyguların vs. besinleridir. Bedeni su ve gıda ile besleyebilir insan ama duygusal düzeyde su işe yaramaz onun gıdası farklıdır. Bu da insanın dinamikleridir. Nasıl ki açlık ve ardından gelen yeme işlemine aşk demiyorsak, duygusal, cinsel veya egosal beslenme olayına ve bu beslenme işleminin tüm süreçlerine de aşk demek yanılgı olur. Susuz kalmış bedenin suya çekilmesine, suyu özlemesine, yana yakıla su aramasına, suyu kana kana içmesine, orada beden ile su arasında olan çekime nasıl ki aşk demiyorsak ve su olmadığında yaşanan acıya da aşk acısı demiyorsak; aslında farklı beslenme düzeylerinde olan biten de bir nevi bu şekilde görülebilir. Bu bir beslenme olayıdır. İlgisiz kalınca çekilen acı da bir açlık acısıdır. Cinsellik olmadığında yaşanan mutsuzluk da bir tür açlık acısıdır vs.
Peki, aşk nedir o halde?
İşte aşk bir sırdır, bir gizemdir. Peki, aşk gizemi nasıl yaşanabilir? Değişim ve tekâmül aracılığı ile. Birincisi aşk fizik bir olgu değildir, metafiziktir. Bedenle, zihinle, duygularla veya dürtülerle ilgili değildir. Şehvet ve tutku ile de ilgili değildir. Tutkuyla birine çekilmek ya da onunla tutkulu bir şekilde birlikte olma isteği de aşk değildir. Kişi gerçek sevgiyi henüz yaşamamıştır ama onun ne olduğunu bildiğini sanır, çünkü onu başka şeylerle karıştırır. Birçok insan âşık olduğunu, sevdiğini sanarak kendisini kandırmaktadır. Herkes “sevgiyi bilme” inancına sahiptir. Sokaktaki insanlara tek tek “sevgi nedir?” diye sorun. Herkes bir şey söylemeye çalışır, çünkü sevginin ne olduğunu bildiğine inanır. Hal böyle olunca da aşk yaşama ihtimali sıfırlanır.
Aşk ile karşılaşabilmek için içsel bir devrim gerekir. Artık bildiğimiz her ne varsa onun aşk olmadığının idraki ve bilinen her şeyden özgürleşme devrimi. Tabi bu tek başına yapılacak bir iş değildir. Bunun için bir araç gerekir, yol ve rehber gerekir.
Dünya Değişim Akademisi’nde sunulan “Aşk Sanatı” değişim programı ile aşk gizemini keşfetme yolculuğuna çıkabilir ve aşkı keşfetme yolculuğunun nihai zirvesinde bu gezegende çok nadir olan bir şeye nail olabilirsiniz yani aşk ile gerçekten karşılaşabilirsiniz.


Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
20 Kasım 2023 13:22
13 Kasım 2023 10:04
30 Ekim 2023 15:00