Bir kilogram ayçiçeğinin çiftçiye maliyeti kaç lira?
Çiftçilik zor bir meslektir, yüzü küllü, buruk, donuk bir meslektir. Bu mesleği icra eden kişiler umutlarını ekime dikime üretime dağına, taşına, toprağına, merasına bağladıkları için 365 gün yağışla, ayazla, donla, girdilerle içli dışlı yaşamlarını sürdürürler.
Geçimlerini dişleriyle, tırnaklarıyla ve emekleriyle ekip-biçerek, dikerek, hasat ederek, topraktan kazanırlar. Toprak, onların sadık yaridır, ocağıdır, vatanıdır, yurdudur.
Bazı yıllar, hasatlarından aldıkları gelir, yaşamlarını ferah içinde yaşatmaya yetmez. İşte o zamanlarda çiftçi “ailemi gelecek hasat dönemine kadar nasıl geçindireceğim?” diye kara kara düşünür ve ardından da “rızkımızı Allah verir” diyerek, kendisine ve ailesine moral verir, gelecek hasat dönemine kadar kuru yavan ellerindeki varlıklarıyla varlıklarını idame ettirmeye çalışırlar.
“Bunu nereden biliyorsunuz?” diye sorarsanız, ben kırsal kesimde yaşamlarını sürdüren bir çiftçi ailesinin çocuğuyum da ondan bilirim. Yöremizde geçmiş yıllarda sadece tarlalarımıza buğday, arpa, yulaf gibi tahıl ürünlerini eker ve biçerdik. Yani tek tip ürünün hasılatı ile geçinip giderdik.
Dağlarımız taşlarımız meralarımız ovalarımız bitekti, yani dağlarımıza taşlarımıza vahşi kapitalistler dadanmamıştı, el atmamıştı. Çevremiz kirletilmemişti. Meyvemiz bağımız bostanımızın ürünleri ekolojikti. Her ailenin avlusunda koyunları, kuzuları inekleri danaları vardı. Babam bahar ayları gelince ekin ektiği tarlalara gidip ekinlerin durumunu inceler, harman sonunda ne kadar buğday, arpa veya yulafımızın olacağını tahmin ederek bizlere vaatlerde bulunurdu.
O yıl unutmuyorum kış ayı sürecinde yağmurlu karlı olduğu için kunduralarımız tabanından su aldığını görmüş olacak ki bizlere “çocuklar bu sene sizlere gislavet marka çizme alacağım ve bir daha ayaklarınız ıslakmayacak, üşümeyecek” demişti.
Kış ayları bitti, babam her yıl olduğu gibi bahar aylarında ekin gezilerine başladı. Her ekin gezisi dönüşünde mutlu gelirdi, yüzü gülerdi. En son ekin gezisi dönüşünde babam eve yüzü donuk ve asık geldi. Kapıdan girip, odadaki yerine oturduktan sonra bizlere “çocuklar bu sene ürünümüz hastalanmış, kör olmuş, ürünümüz yok” dedi ve ardından da “size söz verdiğim gislavet çizmeleri alamayacağım. Sadece büyük ağabeyinize alabilirim” dedi. Ardından, “geçimimizi de koyun kuzu satarak karşılarız” dedi.
Biz eski kunduruları bir yıl daha giyip, çizmenin yolunu bekledik. Allah’tan koyunumuz kuzum uz vardı da, onlardan bazılarını satarak, o yılı yarı aç yarı tok geçirdik.
Bu yıl geçen yıllara göre küresel ısınmanın etkisiyle atmosferdeki sıcaklığın bir derece daha arttığı söyleniyor. Temmuz ayında memleketim Karaman’a geldik. Hiç olmazsa burası deniz seviyesinden bin 30 metre daha yüksek olduğu için biraz serin.
Birkaç gün dinlendikten sonra köylülerimle, diğer üreticilerle olup bitenleri konuşmak, tartışmak, fikir alış verişinde bulunmak üzere eski Karaman Ziraat Odası Başkanı ve Ziraat Mühendisi Ercüment Yılmaz’ın iş yerine uğradım.
Sohbet sırasında, “Ovada hangi ürünleri ekip biçiyorsunuz?” diye sorunca, çftçiler, “genellikle mısır, ayçiçeği, fasulye, ekiyor. Bazılarımız az da olsa tahıl ürünlerini de ekiyor” dediler.
Ancak, Karaman’ın tanınmış üreticilerinden Ramazan Akdoğan bana “Hocam, ben bu yıl ayçiçeği tarımına ağırlık verdim’’ dedi. Ben de Ramazan Beye “Ayçiçeği üretimi diğer ürünlerin ekiminden daha mı kolay veya getirisi daha mı fazla da siz ayçiçeği tarımına ağırlık verdiniz?” diye sorunca, son derece hoşuma giden bir cevap verdi.
Hocam, “Bizim ülkemiz kendisine yeten bir ülke konumundan, kendisine yetmeyen konumuna gelince ve bizim alenin sofrasından ayçiçek yağı eksik olmasını istemediğim için, ayrıca ayçiçeği yağının dış ülkelerden ithal edildiğini duyunca bu benim gücüme gitti ve kendime ülkemin yağ ihtiyacına bir nebze olsun katkıda bulunayım diye bu yıl arazilerime çoğunlukla ayçiçeği ektim” dedi.
“Çok memnun oldum” dedim ve ona “bana söyler misin; bir kilo ayçiçeği, sana kaç liraya mal olur?’ deyince, “Hocam üretici arkadaşlarla görüşüp, size yarın sonuçlarını bir tablo halinde sunarım”’ dedi. Ertesi gün dediğini yaptı ve aşağıdaki maliyet tablosunu bana verdi.
Yağlık ayçiçeği maliyeti | 1 dekar/TL |
Toprak hazırlama | 200 TL |
Tarla kirası | 1250 TL |
Tohum | 300 TL |
Taban gübresi | 400 TL |
Ekim | 150 TL |
Sulama | 1000 TL |
Kimyasallar | 300 TL |
Üst gübresi | 600 TL |
Ara çapası | 100 TL |
Hasat ve nakliye | 500 TL |
Toplam | 4800 TL/DEKAR |
Tabloyu inceledikten sonra siz dönümden kaç kilo ayçiçeği bekliyorsunuz?” diye sorunca, “350 – 400 kilo bekliyoruz” dedi. Biz de 400 kilo üzerinden hesaplayarak, bir kilo ayçiçeğinin Karaman koşullarında üreticiye 12 TL olduğunu saptadık.
Sayın yetkililer eğer sizler üreticileri mutlu etmek istiyorsanız ayçiçeğini kilo başına taban fiyatına 23 -25 lira olarak belirlemelisiniz . Karaman ve Trakya bölgesi arasında hiçbir fark yoktur. Maliyet hemen hemen aynıdır. Ayçiçeği taban fiyatı 25 TL’nin altında olursa üretici perişan olur.
Dostlarım size dilimin döndüğü kadar çiftçilik mesleğinin zorluğunu anlatmaya çalıştım. Eğer devletimiz gereği gibi çiftçilerimizi desteklemezse önümüzdeki yıllarda Ukrayna gemilerini, Rus gemilerini ve hayvan ithal ettiğiniz ülkelerden gelecek olan gemilerin yolunu çok bekleriz.
Unutmayın ki ülkemizde tarımsal kalkınma olmadan sanayide kalkınma olmaz. Köylünün, çiftçinin karnı da doymaz. Onların karnı doymazsa, şehirlinin karnı hiç doymaz.