Dolar 32,2106
Euro 34,8203
Altın 2.424,40
BİST 10.179,42
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 17°C
Az Bulutlu
Tekirdağ
17°C
Az Bulutlu
Sal 18°C
Çar 18°C
Per 19°C
Cum 21°C

Soluk alırken düşünmek gerek

6 Haziran 2023 11:36
A+
A-

İnsan bir akrabası, arkadaşı ya da uzaktan tanıyıp da arasında hiçbir kan bağı olmayan insanların vefat ettiğini duyduğunda farklı duygulara kapılıyor.

Tabii ki herkes bu dünyada yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla anılır. Günah ve sevaplarını omuzlarına yüklenip, sonsuz yolculuğuna çıkar. Geride kimler kalmış, bundan sonra dünyada neler olacakmış artık onu ilgilendirmez. İlgilendirmesi de mümkün değil zaten. Ömür bitmiş, son nefes verilmiştir.

Bir tanıdığımın öldüğünü herhangi bir şekilde duyduğum anda, eğer o kişiyle belli zaman ve şekillerde ortak yaşanmışlıklarım varsa hemen o anlar gözümün önüne gelir ve kendi kendime bir değerlendirmede bulunurum.

Bu kişi bana karşı nasıldı? Çevresindeki insanlara davranışı iyi miydi, yoksa sevilmeyen biri miydi? Ölmeden önce acaba neler düşünüyordu? Birine karşı kötü bir davranışı olmuşsa, içinde pişmanlık duygusu besliyor muydu? Benimle ilgili bir olay yaşanmışsa, bana karşı olan olumlu ya da olumsuz tutumu neden öyleydi? Ve kendim, o insana karşı iyi davrandım mı, kalbini kırdığım oldu mu, maddi manevi bir borcum kaldı mı? diye düşünür dururum.

Eğer ölen kişiyle aramda bir sevgi, saygı ve güven ilişkisi varsa, benim hayatımda özel bir yer tutan biriyse ve vefatıyla bende bir boşluk yaratmışsa üzülürüm, gözlerim dolar ve içimden “keşke onunla daha fazla vakit geçirseydim, anılarımıza çok daha fazla eklemeler yapsaydık” derim.

Vefat eden sevmediğim, aramızda manevi bağ kuramadığımız biriyse de nedenleri ve niçinleriyle değerlendirir, neden böyle oldu acaba diye kendime sorular sorarım ve yine üzülürüm. Çünkü giden gitmiş, düzeltilmesi gereken yanlışları düzeltme imkanı kalmamıştır artık.

Bu olay hepimiz için geçerli. Hiçbir insan herkes için iyi ya da kötü olamaz. Hiçbir insan herkesle iyi geçinemez. Ama hayat her insana yaşarken yeni şeyler öğrenmesi, farklı kişilikte insanlar tanıması, kişiliğini olgunlaştırması, yanlış ve doğrularını görmesi için zaman tanır.

Bir insan, ailesinden ve okulda aldığı eğitimle, yaşadığı çevrenin, gezip gördüğü yerlerin kültürü ve tanıdığı insanların etkisiyle, davranışlarını şekillendirip, belli bir karakter olarak ortaya çıkar. Sonra da kendine bir hayat yolu çizer.

Bulunduğu kalıptan hiç çıkmak istemeyen, yaşadığı yerden başka yerlere gitmeye, başka insanları tanımaya, farklı kültürleri görüp gözlemlemeye çekinen kişiler yaşam boyu aynı çizgi üzerinde yürür ve o kalıbın dışına çıkmaz. Böyle kişilerin düşünceleri de, fikirleri de, söz ve davranışları da genellikle her yerde ve her zaman aynı olur.

Basmakalıp bir yaşam, sabit fikirlilik, doğru ya da yanlış olsun her fikirde ve düşüncede inat etmek, kendi bildiği yoldan sapmadan, etrafta ne olup bitiyor merak etmeden, dümdüz yürümek bu tip insanlar içindir.

Ve onlar için hayat nasıl başlamışsa öyle de biter.

Hayata bu bakış açısıyla yaklaşan biri olarak bazen kendi çocukluğumu düşünür, geldiğim yer ve zaman ile bulunduğum nokta arasındaki davranışlarımı değerlendiririm. Ve sonra kendi kendime sorarım; “acaba insanlar benim hakkımda ne düşünüyor? Ben ölünce arkamdan ne diyecekler? Hatalarımı, yanlışlarımı nasıl telafi edebilirim? Bu güne kadar yapmak isteyip de yapamadığım güzel ve iyi şeyleri ölmeden önce nasıl gerçekleştirebilirim?” diye.

Hayat yolunun kaçıncı kilometresinde olduğumu bilmem mümkün değil elbette. Belki son kilometredir, belki de geldiğimden daha uzundur önümdeki yol… Geriye baktığımda ise ne kadar çok şey yaşayıp, ne kadar fazla insan tanıdığımı ve onlarla olan anılarımı görürüm.

Yanlışları telafi etmek mümkün olur mu, kırılan kalpleri onarma şansı var mı bilemem. İçimde kalan eksiklikleri tamamlama, umutları yeşertme, yaşanmayanları yaşama şansı var mıdır? Onu da bilemem…

Ama sonuçta ölen ölüyor, sırası gelen gidiyor…

Ben soluk alma imkanımın olduğu bu günlerde bunları düşünüyorum.

“Düşünüyorum, öyleyse varım” demiş, Fransız filozof Descartes.

O zaman, varken yapılması gerekenleri yapmak gerek. Yok, zaten yoktur…

 


Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR