AYAKKABIDAKİ KUM (l)
(Hayatın içinden gerçek bir öykü)
Ellili yaşlardaydı. Hastanede yatmakta olan teyzesinin oğlunu ziyarete gitmişti. Elinde bir buket çiçekle girdiği hastanede böyle bir olay yaşayacağını kırk gün düşünse aklına gelmezdi.
Sağ kolu iki yerinden kırılmış, ziyaretçi olarak gittiği hastanede bir hafta hasta olarak yatmak zorunda kalmıştı. Şimdi de mahkemede, hakim karşısındaydı. Davacı kendisiydi. Davalı ise bir inşaat işçisi. Adamla ne tanışıklığı vardı ne de daha önce bir yerde görmüştü. Ancak, adamdan öyle bir dayak yemişti ki, sağ kolu iki yerinden kırılmış, feleğini şaşırmıştı.
Kendisini hastanelik eden adam, olaydan sonra polise verdiği ifadesinde, “Ben, onun canını kurtarmak istemiştim” demişti. Ama ortada görünür bir tehlike yoktu ki, adam, kendisini kurtarmak için böyle davransın. Hiç tanımadığı bir adam, kürek sapıyla vura vura kolunu kırmıştı. Besbelli ki yalan söylüyordu.
Peki, hiç görmediği, tanımadığı bu adam durduğu yerde neden kolunu kırmıştı? Allah’tan başka yerine vurmamıştı. Eğer o darbeler başına gelseydi, kesin ölürdü.
Herkes gibi o da hastanenin ziyaretçi kapısından girmiş, teyzesinin oğlunun yanında yarım saat kadar kalıp, hal hatır sorduktan sonra “geçmiş olsun” diyerek ayrılmıştı. Ancak tam çıkış kapısına birkaç metre kala ayakkabısına giren kumları temizlerken, inşaat işçisi arka arkaya koluna vurmaya başlamıştı. Kırılan kolunun acısından neye uğradığını anlayamadan, kendini önce ameliyathanede sonra da hasta yatan teyzesinin oğlunun yanında bulmuştu.
Teyzesinin oğlu bir hafta önce trafik kazası geçirmiş, ayağının biri kırılmıştı.
Mahkemeye çıktığı günle, olay günü arasındaki sürede, kırılan kolu biraz olsun iyileşmişti. Kendisine vuran inşaat işçisinden şikayetçi olduğu için, hakim karşısındaydı.
İnşaat işçisi karakoldaki ifadesinde, kendisinin canını kurtarmak için böyle davrandığını iddia etmişti. Ancak mahkeme gününe kadar hiç karşı karşıya gelmemişlerdi. Gelseler, neden kolunu kırdığını soracaktı. Belki o zaman gerçeği öğrenebilirdi. Çünkü kendisi masumdan daha masumdu. Adamı ne tanıyor ne de daha önce bir yerde görmüşlüğü vardı.
Hastanede yatarken, inşaat işçisinin yüzünü, gözünün önüne getirmiş ve eski günleri düşünmüştü. Acaba geçmiş yıllarda bu adamla husumet yaratacak bir olaya karışmış olabilir miydi? Fakat öyle bir şey de hatırlayamıyordu.
Yaşadığı olayı düşünürken, davaya bakan hakim başını önündeki dosyadan kaldırıp sordu;
– Cumali oğlu Mahmut Dönmez sen misin?
– Evet efendim.
– İnşaat işçiliği yapan Ahmet oğlu Yaşar Kütük’ten davacıymışsın. Dosyandaki ifadende, kendisine hiçbir şey yapmadığın ve kötü bir söz söylemediğin halde, kürekle vurup, kolunu iki yerden kırdığını iddia ediyorsun. Bunlar hastane raporuyla da tespit edilmiş. Bu arada Yaşar Kütük’ü de daha önce hiçbir yerde görmediğini ve tanımadığını ifade etmişsin. Peki, bu adam hiç bir neden yokken neden senin kolunu kırsın? Yalan söylüyor olmayasın? Eğer öyle bir şey yapıyorsan, cezayı sen yersin.
– Hayır efendim. Neden yalan söyleyeyim? İfadem tamamen doğru. Aynen öyle oldu. Arkadan yaklaşıp koluma var gücüyle vurdu. Hem de bir defa değil, bir kaç defa. Kırılan kolumun acısından, neden vurduğunu bile soramadım. Yalnızca diğer elimle başımı korumaya çalıştım, ama başıma vurmadı. Yalnızca koluma vurdu.
– Peki, o an sen ne yapıyordun? Yani bu adamı öfkelendirecek ya da farkında olmadan onu rahatsız edecek bir şey yaptın mı?
– Hayır efendim. Neden yapayım? Yalnızca oradaki direğin dibinde durmuş, ayakkabımın içine giren kumları silkeliyordum.
– Nasıl yani?
– Baştan anlatayım efendim. Trafik kazası geçirdiği için hastanede yatan teyzemin oğlunu ziyarete gitmiştim. Bahçe kapısından girdiğimde bir kenarda moloz yığınları, bir kenarda kum yığını, briket, taş, tuğla gördüm. Anlayacağınız hastanede tadilat yapılıyormuş. Gelen giden insanlar kumları tepeleyerek içeriye girip çıkıyordu. Ben de aynı yolu kullandığım için kumlara basarak içeriye girdim. Bu sırada ayakkabımın içine biraz kum kaçtı. Ancak hastanenin içinde ayakkabıyı çıkarıp, temizlemek uygun olmayacağı için öyle devam ettim.
-Teyzemin oğlunun yanında yarım saat kaldıktan sonra “geçmiş olsun” deyip ayrıldım. Hastaneden çıkarken de aynı yolu kullandığım için ayakkabımın içine biraz daha kum kaçtı ve beni iyice rahatsız etmeye başladı. Bunun üzerine moloz yığınlarının hemen yanı başında bulunan elektrik direğine elimi dayayıp, ayakkabımın yalnızca topuk kısmını ayağımdan çıkardım ve ayağımı sallamaya başladım. Ayağımı salladıkça kumlar yavaş yavaş dökülüyordu. İşte tam bu sırada arkamdan gelen ve kim olduğunu bilmediğim bu adam elindeki küreğin sapıyla direğe dayadığım koluma var gücüyle vurmaya başladı. Ben yere düşmemek için direğe sıkı sıkıya sarıldıkça, o daha hızlı vurdu. Kürek sapıyla vurduğu kolum kırılanca, acıya dayanamayıp yere yığıldım. O an bayılmışım. Kırılan kolumu alçıya alıp, hastaneye yatırmışlar. Gözümü açtığımda ziyaretine gittiğim teyzemin oğlunun odasındaydım ve yanındaki yatakta yatıyordum. Hiç suçum olmadığı halde bana kürekle saldıran adamdan şikayetçiyim efendim.
(sürecek)
Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin
Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.