Dolar 32,2081
Euro 34,8604
Altın 2.444,95
BİST 10.218,58
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 16°C
Hafif Yağmurlu
Tekirdağ
16°C
Hafif Yağmurlu
Pts 17°C
Sal 18°C
Çar 18°C
Per 20°C

 Bir dostluk hikayesi (l)

22 Ağustos 2023 14:10
A+
A-

 

Doksanlı yılların ortasıydı. Öğretim üyesi olarak görev yaptığım Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ndeki odamın penceresinden dışarıyı seyredip, eski günlerin hayaline dalmıştım.

Haftanın son günü girdiğim derslerin tamamı sabah saatlerindeydi. Sınav kağıtlarını öğleden sonra okurum diye düşünmüştüm ama üzerimde bahar yorgunluğu vardı. Zaten uzun süreden beri de kafam karmakarışıktı. Yaşamımda bazı değişiklikler yapmak için yeni kararlar almaya çalışıyordum ama beni bir şeyler engelliyordu.

Yıllardan beri emek verdiğim, alın teri döktüğüm üniversite artık bana dar gelmeye başlamıştı. Nasıl gelmesin ki, ne yaptığımızın kıymeti biliniyordu ne de söylediğimizin. Bilim insan mıyız, profesör müyüz kimsenin taktığı yoktu. Her gün derslerine girdiğim, tüm bildiklerimi öğretmeye çalıştığım öğrencilerim de olmasa “bir gün durmam, giderim buralardan” diyordum.

Zaten yaşım da kemale ermişti. “Çekip gitsem memleketime, kendi bağımı bahçemi ekip biçsem, kuş sesleriyle, koyun kuzu melemeleriyle günlerimi geçirsem” diye düşünüyordum. Ama içimdeki ses, “hele biraz daha bekle, biraz daha sabret, düzelir belki” diyordu. Ama düzeleceğini hiç sanmıyordum.

O yüzden son zamanlarda içimdeki isyanı mısralara dökmeye başlamıştım. Gençliğimden beri yazdığım şiirlere yenilerini ekliyor, benim için çok gerilerde kalan aşk ve sevda sözcüklerinin yerine daha çok dağları taşları, ağaçları kuşları koyuyor, hayallerimle teselli bulmaya çalışıyordum. Galiba ben yaşlanıyordum. Ama o kadar da değildi tabii. Gönlüm gençti. Bazen kalbimin on sekizlik delikanlının yüreği gibi çarptığını, ruhumun alıp başını, çok uzaklara gittiğini hissediyordum.

Pencerenin önünde ayakta dışarıyı seyredip, eski günlerin hayaline dalmışken, odamın kapısı çalındı. Bir şey sormaya gelen öğrenci ya da asistanlardan biri sanıp, “girin”  dedim.

Yerime oturmadan kapının açılmasını bekledim. Kapı yavaşça açıldı, içeriye ilk defa gördüğüm genç bir adam girdi. Uzun boylu, kumral tenli, yeşil gözlü biriydi.

“Buyurun” dedim.

Bir iki adım attıktan sonra karşımda durdu. Omzunda bir çanta vardı.

“Merhaba Hocam. Kusura bakmayın habersiz geldim. Ben gazeteciyim. Müsaitseniz, sizinle tanışmak ve biraz da sohbet etmek istiyorum” dedi.

“Buyur, otur” diyerek, masamın önündeki koltuğu gösterirken, ben de yerime oturdum. Ona neden geldiğini, ne istediğini sormadan önce, “eğer Amerika’da olsaydım, sana ‘vaktim yok’ derdim ama Türkiye’de en bol şey zaman” dedim. Gülümsedi. Sonra, “madem gazetecisin, beni arayıp buldun, tabii ki tanışırız. Ancak önce ben, seni tanımak isterim. Kimsin, necisin, nerede çalışıyorsun? Ayrıca Adanalılara da benzemiyorsun. Memleket neresi?”, diye sordum.

Kendini tanıttıktan sonra, devam edip, “Adanalı değilim Hocam. Ama birkaç yıldır Adana’da yaşıyorum. Muhabirlik yapıyorum. Sorumlu olduğum alanlardan biri de sizin üniversiteniz. Burada yapılan araştırma ve bilimsel çalışmalarla ilgili haberler de yazıyorum. Size gelmemin bir nedeni de bu.”

Tanrı misafiri gibi gelip, karşımda oturan genç gazeteci sözleriyle, yanıma bilinçli bir şekilde geldiğini ve bir amacının olduğunu hissettiriyordu.

“Gazetecileri bilirim. Akşama kadar haber peşinde koşarlar. Zor meslek seninkisi, ama zevkli. Bizim gibi tarlada, bahçede ya da öğrenciler arasında ömür tüketmiyorsun. Fakat insan yaptığı işi severse, yorulmaz. Mesleğini seviyorsundur umarım.”

“Seviyorum Hocam. Çok koşturuyorum, fakat iyi haberler yakalayınca, mutlu oluyorum.”

Genç gazeteciye kanım ısınmıştı. Aslında gazetecilere yakın biri değildim. O güne kadar basınla falan da bir işim olmamıştı. Biz bilim insanları zaten öğrendiklerimizi, araştırdıklarımızı ya kendi aramızda ya da öğrencilerimizle paylaşırız. Yani halkla falan işimiz olmaz. Pek çoğumuz da bizim yaptığımızdan, araştırdığımızdan halka ne diye düşünürüz. Ama ben şahsen halkın da bizden beklentilerinin olduğunun farkındayım. Bu yüzden gazetecinin benden istediği bilgileri verecektim.

“Evet, sor bakalım” dedim.

(Devam edecek)

 


Trakya Demokrat Gazetesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Son gönderilerin e-postanıza gönderilmesi için abone olun.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR