ÇEKEN BİLİR GURBETİN ACI YÜZÜNÜ
Gurbetin icat edilmesinden bu yana ‘’gurbet‘’ üzerine çok şarkılar, türküler çığrıldı, söylendi şiirler okundu, öyküler yazıldı, çizildi.
Çok sayıda hanımlarımıza kızlarımıza ’’Gurbet’’ ismi de verildi. Gurbet bir başka deyişle hasretin adı, özlemin adı ve onlarca türkünün, şarkın şiirin de ilham kaynağıdır şu zalim gurbet bilene..
Türk Dil Kurumu’na göre de gurbet: ‘’kişi yada kişilerin doğduğu ve yaşadığı yerden uzağa gitmesi ya da uzaklaşmasının adı’’. Sayın Şengül Erdoğan Hoca’ya göre de Gurbet ’’bir acının adı‘’. Bu acıyı çekenler ve tadanlar bilir.
Gurbet içerikli söylemler ve kavramlar; ‘’yurt içinde ve yurt dışında eğleşen gurbetçiler nezdinde çalışma süreçlerindeki karşılaştığı sorunlarla , kendilerini karşı tarafa veya taraflara ifade edememenin de ezikliğiyle ve tüm bu sorunların altında kalmanın da ezikliğiyle de daha da anlamlı hale gelir oldu .Gurbet ‘’ yaban ellerde çile çekmenin adı ,para kazanma aracının adı memlekete hasret kalmanın adı . Gurbet ayrılığın ,yalnızlığın adı
Gurbetin yüzü donuktur ve soğuktur. Gurbetin icat edilmesinde rol oynayan en büyük etken : ‘’ülkenin karşılaştığı ekonomik sorunlardan kurtulma arayışları ve toplumu oluşturan bireylerin göç ettiği veya gittiği ülkelerde kendisine ve ailesine daha iyi ,daha refah , daha güvenli , daha özgür yarınlar ve daha olanaklı yaşama koşullarına sahip olma arzularıdır’’ denilebilir.
Gurbetin ben de yarattığı acıyı eğitim ve öğrenimim için gittiğim Ereğli de tattım. Yaşantımı o güne kadar hep köyüm de sürdürmüştüm şehre ayağımı bastıktan bir zaman sonra şehirde yaşayanların yaşantıları köyümden daha özellikli ve daha farklı olduğunu gördüm .İşte o andan itibaren içimde gizli gizli şehirlilerin yanında bir aşağılık kompleksi başladı . Sınıfımda ki Kaymakamın kızının olsun diğer bürokratlarının çocuklarının olsun konuşmaları şakaları ve giyinişleri benden daha albeniliydi .
Ben ne düşeyi biliyordum ,ne yatayı biliyordum ne de nerede ve nasıl teşekkür etmeyi bile yerli yerince biliyordum ,ben herkese sağ ol diyordum . Her hangi bir sınıf arkadaşımdan bir şey isteyeceğim de kız olsun erkek olsun isminin başına ‘’ ak ,bal ,gülüm ,güzelim’’ gibi sıfatları * koyarak konuşuyordum , çünkü köyümde arkadaşlarımla biz bir birimize öyle hitap ediyorduk Ama sınıf arkadaşlarım arasında benim bu tür konuşmalarım onlara bir eğlence olmuştu.
Dünyayı bile tos topalak zannederdim .Konuşmalarımda kullandığım kelime sayısı azdı ,eksikti , yürüyüşüm , farklıydı gülüşüm farklıydı şakalarım farklıydı bütün bunların verdiği eziklikler içimde ‘’ köyümün hasretine paralel olarak aşağılık duygusunun da içimde birikimine . biriktirilmesine neden olmuştu .
Eğitim ve öğrenim sürecinde, okudukça ,yazdıkça ,konuştukça , kültürüm arttıkça ,tartışmalara girdikçe aşağılık kompleksli duygularından sıyrıldım Bu sıyrılışta ve çağdaş bir vatandaş olmamda en büyük rehberim eğitimim ve öğrenimim oldu. Yüce Atatürk de ‘’ hayatta en hakiki mürşit ilimdir fendir ‘’ diye boşuna söylememiş . Ama eğitim ve öğrenimim benim vatanıma ,köyüme, kentine , dağıma taşıma anama babama , kardeşime ve yârime hasretinin azalmasına öylesine yardımcı olmadı olamadı . Ben hasret çektim inanın sılamın hasret travması yurt içinde bir ise yurt dışında yüzlere erişiyordu . Bunda en büyük etkende gittiğim ülkenin geleneklerine ,göreneklerine ,şakalarına ,esprilerine, komşuluk ve arkadaşlık ilişkilerine, kültürlerine ve sosyal yaşantılarına uyum sağlayama olgusundan kaynaklanıyor
Bunun yüzünden belirli bir süre ben yurt dışında karşılaştığım sorunlar karşısında aşağıda okuduğunuz şiir dilimden dökülüverdi :
‘’Yaşamak zor be dostum gurbet ellerinde,
Sılada yüzünü gördüğüm güneş, sanki bu güneş değil.
Göğsünü gererek yükselen mehtap da bu mehtap değil
İkisinin de şavkı yansımıyor cömertçe yüzlerimize
Çobanyıldızı bile saklayarak göstermek istiyor yüzünü
Belki de yüz görümlük isteyeceğiz diye kendisinden
Yaşamak zor be dostum gurbet ellerinde
Ne güneşi güneş, ne mehtabı mehtap, ne de türküsü türkü
Ne şarkısı şarkı ne sevdası sevda
Hiç birisi benzemiyor bizimkilere’’
Yurt dışında bulunduğum yıllarda ne cep telefonu keşfedilmişti ne de ülkemin TV kanallarını seyredebiliyordu yani teknoloji gelişmemişti .Bu eksikliği gidermek için üniversitede Türk öğrencileri olarak bir araya gelerek ‘’Türk Öğrencileri Radyo Yayın Merkezi’’ kurduk Radyomuz olanaksızlıklar nedeniyle sadece cumartesi günleri sabahtan saat 11 e kadar vatandaşlarımıza hizmet veriyordu .Bu süreçte hem radyomuz Türkiye ile ilgili haberler veriyordu hem de şarkı türkü isteklerimizi yerine getiriyordu Benim için bir arkadaşım radyoda spikeri arkadaşımızdan ‘’Anamın sevdiği ve söylediği Kesi Bağlarını Türküsünü’’ istemişti Türküyü dinlerken o anda gurbetin acısı yüreğimi yaktı yaktı korları da içimde köz oluvermişti…Ben de işte o anda Gurbeti icat edenlerin bak şu halimize de utan demiştim Kemalettin Kamuda ’’Bekçisiyim bu serin ,bu siyah gecelerin ,gurbetten daha derin bir yar yok içimde ‘’şiirinin dizeleriyle gurbet ilgili benzer düşüncelerini ne de güzel anlatmış gurbetçilere Bir diğer taraftan ta gurbetin öteki yüzü yaşanmasaydı bu gün elimizde olan imkanlara da bazılarımız gibi ben de kavuşamazdım
Sevgi ve Saygılarımla